Bakınız, eğitim konusunda yapılan en büyük devrimlerden birinden bahsedeceğim; KÖY ENSTİTÜLERİ… Köy Enstitüleri; köy birlikleri, kombinalar, kooperatifler ve toprak reformunu ile bir bütün halinde hayata geçirilmek istenen ve birbirini tamamlar nitelikte olan devrimci ve orijinal bir hareket olarak tanımlanır. Peki ne olmuştu?
İsmet İnönü, Ekim 1946 yapmış olduğu bir konuşmada; ‘’ Bütün siyasi ve askeri hayatımda ki vazifelerin hiçbirini kaale almadan diyebilir ki; öldüğüm zaman Türk milletine iki eser bırakmış olacağım. Bunlardan bir Köy Okulları diğeri de müteaddit (birçok) partilerdir.’’ demişti fakat başaramadı!
Yeni Türk devletini kuran milliyetçi-devrimci kadrolar, Köy Enstitülerini sadece bir eğitim seferberliği olarak değil, milleti bilinçlendirme-şuurlandırma projesi olarak görüyorlardı. Ve demişlerdir ki; ‘’ Köy insanı öylesine canlandırılmalı ve şuurlandırılmalıdır ki, onu hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve insafsızca istismar etmesin. Köyün sakinlerine köle ve uşak muamelesi yapmasın. Köylüler, şuursuz ve bedava çalışan birer iş hayvanı haline gelmesinler. Köy meselesi, köyde eğitim problemlerini de içine almak üzere bu demektir.’’ diyorlardı. Buna karşılık birtakım toprak ağalarıda; Ben her gün sırtına bindiğim at’ ın, günün birinde beni sırtından düşürüp kendi arzularını bana dayatmasını asla kabul edemem!’’ diyordu.
Görüldüğü üzere, yüzyıllardır sürüp gelen bir sömürü düzeni ve bu düzenin sırtından beslenen asalak bir zümre oluşmuştu. Bu asalak sınıf, halkı iliklerine kadar sömürüyor ve hiçbir emek sarf etmeden ağalar beyler şeklinde yaşıyordu. Vakti zamanında bu zalim düzeni değiştirmek için yapılmış halk ayaklanmalar ise kanla bastırılmış ve millet iyice sindirilmişti. Halkın bu düzenin değişeceğine dair umutları yüzyıllar öncesinde yok olup gitmişti. Belki biraz da bu yüzdendir, Atatürk’ ün kendileri için yapmış olduğu devrime inanmadılar ve devrimlerine sahip çıkmadılar.
Neticede, Toprak Reformunu felce uğratan bu güçler (ağalar, beyler, eskinin artığı ayanlar, şeyhler, şıhlar ve ulema takımı) Köy enstitülerini de yok etmekte gecikmediler. Bakınız bu kapsamda yapılan karşı devrim hamlelerinden birkaçını; Doğan Avcıoğlu’ nın ‘’Türkiye’ nin Düzeni’' isimli şaheser kitabından alıntı yapacağım.
1-) 1947 yılınsa çıkartılan 5117 ve 5129 sayılı kanunlarla; öğretmenlere toprak verilmesi güçleştirilmiş, dağıtılan kitaplar, aletle, hayvanlar ve malzemenin geri alınması yoluna gidilmiştir.
2-)1947-1948 yıllarında çıkartılan 5012 ve 5210 saylı kanunlarla köylünün okul yapma yükümlülüğü kaldırılmıştır.
3-)1947-1948 ders yılında, Köy Enstitülerinin beyin kadrosunu imal eden Yüksek Köy Enstitüleri kapatılmıştır.
4-)09.05.1947 tarihli genelge ile; kız ve erkek öğrenciler birbirinden ayrılmış, 20.05.1947 sayılı genelge ile de; öğrencilerin serbestçe okumalarına karşı çıkılmış ve ONLARIN SEVİYELERİNE UYGUN (!) kitaplar okunması kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda, çoğu Millî Eğitim Bakanlığınca çevrilmiş Dünya Klasikleri, yine aynı Bakanlık tarafından gönderilen listeler mucibince Köy Enstitüleri kitaplıklarından toplatılarak yaktırılmıştır.
5-)1948 yılında öğretim programı değiştirilmiş; iş eğitimi ilkeleri kaldırılarak Enstitüler klasik okul haline dönüştürülmüştür. 1950 ‘ den sonra Demokrat parti iktidarı zamanında ise Köy Enstitüleri, adlarıyla birlikte büsbütün tasfiye edilecekti.
Doğan Avcıoğlu devamla; ‘’Toprak Reformu gibi Köy Enstitüleri de; aşağıdan hissedilir bir baskı gelmeden, Kurtuluş savaşının Milliyetçi-Devrimci kadrosunun, güçlü hakim sınıflar aleyhine giriştikleri şerefli bir devrim hareketidir’’ diyordu. Zaten karalamak maksadıyla diyorlar ya ; DAYATMACI, ÜSTEN GELEN JAKOBEN İHTİLAL! diye.
Görüldüğü üzere, Türkiye’ nin eğitim probleminin asıl nedenleri bunlardır. Yüzyıllardır milletin sırtında asalak şeklinde yaşamaya alışmış bir zümre vardı. Bu zümre en tepede padişahtır, vezirleridir, devşirmeleridir, saray eşrafıdır; alt kadrolara gelince; ağadır, beydir, şeyhtir, şıh’ dır, ulema softa sınıfı, ve zengin eşraf kesimidir. Bu asalakların tamamını büyük Atatürk bertaraf etmişti. Peki kimin adına? Yüzyıllardır ezile gelen halk adına, milleti adına. Fakat millet, kendisi içi yapılan bu iyiliği ne anlayabilmiştir ne de idrak edebilmiştir.