"10 sene icerisinde onlarda bakmissiniz butun siparisleri teslim almis, yerli uretimlere baslamis olabilirler..
O kadar zamaniminiz oldugunu sanmiyorum.."
ben daha genişletilmiş ve kötü bir ihtimal yazayım.
tabi sadece beyin fırtınası bu, ihtimal yani.
çeşitli nedenlerle milli platform projelerimiz var ve çoğu da on yıllık takvimlere sahip.
on sene içinde teslim edilecek projelerimizde aksamalar ve uzatmalar olsun, bu uzatmaların yaratacağı aksilikleri hafifletmek için acil ihtiyaç olarak dışarıdan x ürünü sipariş edelim.
x ürününün teslim tarihi geldiğinde de, bu ürünler çeşitli sebebplerle geciksin ve hatta ihaleler iptal edilsin.
alternatif yerli ürünler tek tek ortaya çıkmaya başlasın; ama hem çok geç kalsın; hem de çoğu isterleri de karşılayamasın.
tüm bu gecikmelerden ve aksiliklerden o dönemin hükümeti sorumlu tutulsun ve devlet yönetimi siyasi bir krize itilmeye çalışılsın.
siyasi krizde olurlarsa bu konularda dik duramazlar tabi.
on yıl sonra da ülkenin ortalama yaşı 40 ve üzeri olsun,
3.5 milyon mülteci burada doğum yoluyla 5.5 milyona çıksın,
o dönemde iktidarda kim olursa artık, eski günlerin hayaliyle hiçbir yeni denge kurmayı beklemeden güm diye mevcut paslı dengeleri de devirsin ve gidip ABD'nin tekrar geri döneceği günleri beklemeye başlasın; ama tabi ABD'nin kısa ve orta vadede bir daha dönmeyecek olduğu gerçeğinden habersizce.
"bu ABD bekleme işini özellikle yazıyorum; çünkü tüm siyasetimiz malesef eski kafalı adamlar ve ciddi ciddi bunun böyle olacağına inanıyor çoğu"
tabi sadece bu da değil, mesela yanımızda İran bir atom bombası yapmış olsun ve Çin'e ülke içinde üs vermek suretiyle çin ile resmen müttefik haline gelsin.
bu vaziyette Türkiye Suriye kıyılarında Rusya, İran coğrafyasında Çin ve Yunanistan sınırlarında ise Amerika ile komşu olmuş oluyor.
düşünebiliyor musunuz azizim? beş büyük devletin üçüyle artık resmen komşu oluvermişiz.
hepsi başka bir tıngırtı çalıyor, hepsi başka bir dans ediyor.
İran Çin silahlarıyla, Suriye Rus silahlarıyla, Yunan ise tüm batı silahlarıyla 21.. yüzyıla yeni giriyor deyim yerindeyse.
buna karşın Yunanistan modern silah envanterini tamamlasın.
ekonomik reformlar yapsın ve AB fonlarıyla hafif yollu bir üretim ekonomisi kurmaya çalışsın.
ABD'ye bir üs daha versin ve Amerika'nın Avrupa içindeki en büyük ortağı olma çabasına girsin.
tabi bu ihtimali hiç birimiz istemeyiz; ama olmayacak iş te değil.
namus, dürüstlük, erdem, demokrasi, modernleşme... bunlar tabiki olmalı da, işin aslı, bu günü anlayan insanlar gerek gibime geliyor.
2023 sonrası gerçekliğini anlayarak ve gerçekçi bir bakış açısıyla yeni bir ekonomik program gerekiyor,
1950'lerde Türkiye'nin batıyla yakınlaşması şarttı ve faydalıydı da; ama işin aslı bu yakınlaşmanın dozunu ülke çıkarlarına uygun şekilde ayarlayabilecek bir çap yoktu, bu nedenle çok dengesiz bir yakınlaşma gerçekleşti.
devran döndü, batı II Dünya savaşı sonrası dengeleri aynen devam ettirmek istemez oldu.
şimdi bize düşen, 1950'lerdeki o dozu ayarlanmamış ilişkileri yeniden düzenlemek; ama bu sefer bunu yaparken dozu ayarlamayı bilecek çapta bir zihin berraklığıyla bunu yapmak gerekiyor.
batıyla düşmanlık gerekmiyor bize, gerekmemeli de; ama artık Amerika'nın eski noktasına dönme ihtimali de en azından 2035'e kadar pek olası değil.
sahile gidip, dizlerimizin üstüne çöküp ufukta nazlı yari bekleme lüksümüz yok, beğeniriz veya beğenmeyiz, ne ABD eski yerinde, ne Türkiye.
Avrupa ise, ABD'ye nazaran az daha makul bir noktada duruyor şimdilik.
sanıyorum orada, ilişkinin odak noktası Amerika'dan az daha Avrupa'ya kayabilir gibi.
baktığımız zaman, Almanya ile halen çok kötüleşmemiş bir ilişkimiz var ve gurbetçiler hala orada, İngiltere ise, Libya'da açıktan tersleşmediğimiz tek devlet gibi.
herkesle ters düştük; ama bu iki Avrupa ülkesiyle nedense ters düşmeyi başaramadık.
belki de yeni Türk dış politikası bu iki ülke odağa alınarak oluşturulmalı.
Afganistan konusunda da söyledim, Almanya'nın yapmadığı bir şeyi yapmaktan kaçınmak bizi yeni fırtınalara yakalanmaktan korur.
bu günü anlamak gerekiyor.
"efendim, biz ucuza gübre verelim, çiftçi domatez eksin, biz kredi verelim, sanayici salça fabrikası kursun, o salça kutularını da yerli madenden çıkan demirle kutulayalım, oldu da bitti maşallah"
bu kafayla olamaz bu gün.
döviz bağımlı ekonomi modelini bu kafayla halledemezsin beyim, kusura kalmayın.
milli salça üretimiyle, akıllı telefon ticaretinin tirilyon dolar ettiği dönemde refah mefah olamaz.
muhalefetimiz bu köprülere verilen geçiş garantilerini felan gerçeklerden kopuk olmakla suçluyor ya, emin olun salça üreterek, gübreyi ucuza vererek ülkede refah sağlanacağını iddia etmek te en az bu kadar ayakları yere basmayan bir düşüncedir bu gün.