Amerika'yla bozulan ilişkiler bugünün mesele değildir. Ana çatışma noktaları 90'lı yıllara kadar dayanıyor. Turgut Özal' ın ''1 koyup 3 alacağız'' şeklinde formüle ettiği Irak projesine TSK karşı çıkmıştı. Yaşı yetenler hatırlayacaktır, dönemin Genel Kurmay Başkanı Necip Torumtay; ''TSK, Irak' la savaşa girmeyecektir'' diyerek Turgut Özal' a rest çekerek istifa etmişti. Ondan sonraki süreç TSK' ya karşı Amerikan Gladyosunun operasyonları şeklinde devam etti. Faili meçhuller, şunlar bunlar derken; Türkiye' nin direnç noktaları yıpratılmaya çalışıldı.
Mevcut AKP hükumeti de bir ABD projesi olarak Türkiye' nin başına getirilmiştir. Bu hükumet ve ona yamadıkları Amerikan Gladyosu (FETÖ) marifetiyle Türkiye Cumhuriyeti' ne çok büyük zarar verdiler. Devleti içten içe kemirerek, ülkeyi adeta işgale hazır hale getirdiler. Nasıl ki Turgut Özal, Irak konusunda yanlış hesap yapmıştır; aynı hatanın daha beterini RTE' ye yaptırdılar. Yahu, insan hiç geçmişten ders almaz mı! Turgut Özal döneminde başaramadıklarını az kalsın RTE döneminde başaracaklardı. Neyse ki RTE saf değiştirerek, yapmış olduğu yanlıştan bir şekilde dönmeyi başardı.
Bütün bunların en temelinde ki mesele ise; bir takım insanların Türkiye Cumhuriyeti' ni içlerine sindirememeleri olmuştur. İsmet İnönü' den başlayan süreç; Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Tansu Çiller, Abdullah Gül ve en son RTE' ye kadar gelmiştir. İşte bu siyasal çizgi, bir türlü Atatürk devrimlerini hazmedememiştir. Bu hazımsızlık sonucunda ülkeyi adeta uçurumun kenarına kadar getirdiler. Aslına bakarsanız Türkiye Cumhuriyeti tarihi; mandacıların, amerikancıların, hazımsızların tarihidir. Netice itibariyle bu kadar hazımsızlığa rağmen, amerikancılık yaparak bir yere varamayacaklarını anlamış olacaklar ki; hazımsızlıkları devam etmekle birlikte, Amerikancılık çizgisinden ayrılarak daha milli bir noktaya gelmeyi başardılar. Daha doğrusu hayat şartları zorladı.