Gönderen Konu: Türk - Yunan İlişkileri  (Okunma sayısı 339047 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı serkan

  • YASAKLI
  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 1282
  • -115
  • DefenceTurk.com
Ynt: Türk - Yunan İlişkileri
« Yanıtla #500 : 29 Kasım 2018, 11:48:49 »
Savunma sanayi kolay bir iş aslında orta karar ülkeler için. En ucuz caydırıcı güç modern mühimmat geliştirmektir. Her ülke için modern mühimmat işi başarılabilir ve gayet de ekonomik bir hedeftir. Gürcistan mesela Rusya ya karşı tank top la karşı koyamaz yapabileceği tek şey eldeki üniversitelerini mühendislerini seferber edip bir tane Roketsan bir tane ufaktan Aselsan kurup işe koyulup tüm modern mühimmatları üretmektir. Bu iş zor bir iş değil her ülke uğraşırsa bunu başarabilir. Yapmayanlar gözlerinde büyüdüğü için yapmıyor. Türkiye bu zinciri kırdı eminim bunu gören bir çok ülke şaşkınlıkla bizi izliyor ve cesaretleride artıyor. Suudiler Mısır Yunanistn gibi ülkelere ilham kaynağı olacağız göreceksiniz. Yunanistan rahatlıkla tüm füzeleri modern mühimmatları gerçekten yapabilir. Ben Gürcistan Ermenistan gibi iyice dandik ülkeler için yapabilirler diyorum Yunanistan gibi ülke ise tek ayak üstünde bile yapar bu işleri isterse. Vede korkarım isteyecek er yada geç. Bunu ilk İsrail gördü ama oda yani 60 larda filan gördü acayip fark attı bu yüzden.
beğen

Çevrimdışı Afşar1

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 450
  • 30
  • DefenceTurk.com
Ynt: Türk - Yunan İlişkileri
« Yanıtla #501 : 29 Kasım 2018, 11:50:30 »
Tüm ürünlerin harika reklamını da yapmış saolsun :)

Çevrimdışı serkan

  • YASAKLI
  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 1282
  • -115
  • DefenceTurk.com
Ynt: Türk - Yunan İlişkileri
« Yanıtla #502 : 29 Kasım 2018, 11:53:13 »
Bunların hep bir DNA göndermeleri var. Her halde folklorlerine girmiş bir ifade bu yunan DNA sı ile övünmek.
beğen

Çevrimdışı uzasem06

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 188
  • 9
  • DefenceTurk.com
Ynt: Türk - Yunan İlişkileri
« Yanıtla #503 : 29 Kasım 2018, 12:19:48 »
Dert övünmek   yada övünmemeli değil adam resmen bizi alçaltıyor. Kafasına göre . Ama dert şu bizi kendimize düşüren,  herzaman bize karşı herkezi kışkırtan vede kize karşı saldıran bir DNA dan konuşuyoruz. Artık yetmedi mi. 
SERKAN bey evet kolay o kadar kolayki . O zaman niye herkez yapmıyor.  Affedersiniz ama G.. lazım.  Avrupanın sıcak ve hazır paraya alışmış ve tarih boyunca sömürerek ve üretmeyerek yağmalamış bir yunan bunu yapamaz. Denizci diyorlar DNA ları denizden diyen bir yunanlar niye bir gemi yapmamış.  Bence artık onun dediğini yapmak zamanı,  Anadoluda sorunları bitirip  yönümüzü Avrupada kalan hesapları görme zamanı.

Çevrimdışı Afşar1

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 450
  • 30
  • DefenceTurk.com
Ynt: Türk - Yunan İlişkileri
« Yanıtla #504 : 04 Aralık 2018, 09:07:19 »
Bu haber bu başlığa pek uygun değil lakin bu şirin çocuk ısrarcı olursa akdeniz ve ege için bizi avantajlı konuma sokabilir diye düşünmekteyim.


Yunanistan Almanya'dan savaş tazminatı almakta ısrarlı

Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, Almanya'dan İkinci Dünya Savaşı'ndaki zararlar için istenen tazminat ile ilgili, "Bu mesele, her şeyden önce hem Yunan halkına hem de diğer Avrupa halklarına karşı ahlaki bir sorumluluktur." dedi.

Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, ülkesinin İkinci Dünya Savaşı'ndaki Alman işgali nedeniyle uğradığı zararlara karşılık talep ettikleri tazminata ilişkin, "Bu mesele, her şeyden önce hem Yunan halkına hem de diğer Avrupa halklarına karşı ahlaki bir sorumluluktur." dedi.

Çipras, Kalavrita ziyareti sırasında Naziler tarafından katledilenler için dikilen anıta çelenk bıraktı.

Çipras, yaptığı konuşmada, "Noel ve yılbaşı tatillerinin ardından konuyu meclis genel kuruluna taşıyacağız. Burada hem ağız birliği hem de oy birliği gerekli çünkü masada hem borç hem de tazminat meselesi var." ifadelerini kullandı.

Anlaşmazlığın Almanya ile çözülenmesi gerektiğine işaret eden Çipras, "Bizce tazminatın meblağı önemli değil. Bu mesele her şeyden önce hem Yunan halkına hem de diğer Avrupa halklarına karşı ahlaki bir sorumluluktur." şeklinde konuştu.

Kalavrita ve civar köylerde 13 Aralık 1943'te yüzlerce Yunan, Nazi askerlerince kurşuna dizilerek katledilmişti.

Tazminat tartışmaları
Yunan meclisinin, Nazi işgali döneminde hayatını kaybedenler ve zararların tespitine yönelik oluşturduğu komisyonun 2016'da tamamladığı rapor, ekim ayında yayımlanmıştı.

Buna göre, Yunanistan, hayatını kaybedenler, maddi zarar ve Merkez Bankası'ndan Naziler tarafından zorla alınan faizsiz kredi dahil savaş tazminatı olarak Almanya'dan yaklaşık 280 milyar avro talep ediyor.

Alman tarafı ise 1960'ta 115 milyon Alman markı ödeme yapıldığını belirterek, üzerinden 70 yıldan fazla süre geçen savaş için yeni tazminat ödemeyi reddediyor.




https://www.dunya.com/dunya/yunanistan-almanyadan-savas-tazminati-almakta-israrli-haberi-433803

Çevrimdışı Alpagu

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 56
  • -12
  • DefenceTurk.com
Ynt: Türk - Yunan İlişkileri
« Yanıtla #505 : 10 Aralık 2018, 01:24:53 »








Yunanistan tarafından işgal edilen adamlarımızdan biri olan Kalolimnos adası. Kardak kayalıkları'nın hemen arkasındaki Ada' dır. Kalolimnos adası 6 millik TÜRK karasuları içerisindedir. Adanın kardak kayalıklarına bakan ön kısmında bir yunan karokolu bulunuyor kardağa uzaklığı 3 Muğla/Gümüşlüğe ise 10 kilometredir. Adada yunan/rum milis grupları eğitilmektedir. Zaman zaman yunanistan tarafından tatbikatlar yapılmaktadır. Ada da silahsızlanma statüsü bulunmasına rağmen sessiz sedasız işgal edilip silahlandırılıyor.

Hudut namustur! Birileri hududumuzu çiğneyip toprağımızı işgal eden yunana sessiz kalarak namusunu yitirmiş ve olaylara sessiz kalarak hain yada gaflet içinde olduğunu kanıtlamıştır...

Çevrimdışı Afşar1

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 450
  • 30
  • DefenceTurk.com
Ynt: Türk - Yunan İlişkileri
« Yanıtla #506 : 10 Aralık 2018, 08:32:19 »
Burada başka bir durum var, yok yok kesinlikle başka bir durum var.
Ne hükümet ne de TSK şunlara gereken açıklama yada cevabı veremedi.
Utanıyorum ya, resmen utanıyorum.

Çevrimdışı SKYWOLF

  • SKYWOLF
  • Genel Yetkili
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 44295
  • 612
Ynt: Türk - Yunan İlişkileri
« Yanıtla #507 : 10 Aralık 2018, 09:27:06 »
Şu aşamada en azından bu fotoğraflar ve bunları destekleyecek başka delillerle birlikte, uluslararası hukuk mercilerinde hakkımızı aramamız lazım. Bu adaların silahsız olması konusundaki anlaşmada ilgili ülkenin de imzası bulunuyor. Açık bir şekilde anlaşma ihlal ediliyor. Bir anlaşmayı ihlal eden taraf, ortaya çıkacak ihtilafta baş sorumludur! Dışişleri bakanlığı bu konuda ne düşünüyor bilemiyorum ama, belirttiğim şekilde hakkımızı arama yoluna bir an önce gitmemiz gerektiği kanısındayım.

Her zaman söylüyorum; bizim vurdumduymazlığımız Yunanı şımartıyor. Çözüm sürecinde de pkkyı şımartmıştı! O zaman fetö vardı vs diyor bugünlerde bazıları. Artık herhalde fetö yoktur. Belki yunanı artık kendi sikletimizde görmediğimiz için umursamıyoruz. Ancak yemeğe düşen sinek küçük de olsa mide bulandırır. Bu konuda öncelik her zaman diplomasi! Bizim yunandan çok daha fazla gücümüz olduğu kadar çok daha fazla etkin diplomatımız var. Hiç bir şekilde bu duruma müsamaha göstermemiz gerek!
« Son Düzenleme: 10 Aralık 2018, 09:27:46 Gönderen: SKYWOLF »
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Çevrimdışı Afşar1

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 450
  • 30
  • DefenceTurk.com
Ynt: Türk - Yunan İlişkileri
« Yanıtla #508 : 10 Aralık 2018, 11:30:08 »
Kesinlikle size katılıyorum, bu yılanın başı küçükken ezilmelidir !

Çevrimdışı metin62

  • 2020 Yılın Üyesi
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 2338
  • 182
  • DefenceTurk.com
Ynt: Türk - Yunan İlişkileri
« Yanıtla #509 : 11 Aralık 2018, 15:07:43 »
Ege adalarının silahlandırılması konusunda tüm arkadaşların eksik bilgilerini gidermek veya tazelemek açısından ''Adaların silahsızlandırılmasını kapsayan anlaşmaları  ve Türk , Yunan tezlerini içeren bir kaynaktan uzunca bir alıntı paylaşıyorum.

http://www.turkishgreek.org/ikili-iliskiler/uyusmazliklar/ege-denizi-ne-iliskin-uyusmazliklar/item/8-adalarin-silahlandirilmasi

Adaların Silahlandırılması Sorunu
Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerde gerginliğe ve güvensizliğe yol açan bir diğer önemli sorunu ise, Yunanistan’ın egemenliği altında yer alan, ancak, uluslararası antlaşmalarla silahsızlandırma yükümlülüğüne girmiş olduğu adaları, önce gizli daha sonra açıktan, silahlandırmaya başlaması oluşturmaktadır. Yunanistan’ın Ege’deki adaları silahlandırmaya başlamasına ilk tepkinin 29 Haziran 1964’te bu ülkeye verilen nota ile olduğu görülmektedir.

“Türkiye bu durumu ilk olarak 1964’te Yunanistan’ın dikkatine sunarak, 29 Haziran 1964’te, bu devlete bir nota vermiş ve Rodos ve İstanköy’de yapıldığı saptanan tahkimata antlaşmalara uyularak son verilmesini istemiştir. Yunanistan ise Temmuz 1964’te verdiği yanıtta antlaşmalara uyduğunu ve söz konusu adalarda tahkimat yapmadığını bildirmiştir.” Benzer bir tartışma da Yunanistan’ın 1969 yılında Limni adasını silahlandırdığına ilişkin olarak yaşanmıştır. 2 Nisan 1969 tarihinde Türkiye, Yunanistan’a vermiş olduğu bir notada Yunanistan’ın Limni’de yapmış olduğu silahlandırma ve alt yapı çalışmalarının bu adaların antlaşmalarla silahsızlandırılmış statüsüne aykırı olduğu belirtilmiş, Yunanistan ise, 10 Mayıs 1969 tarihli cevabi notasında antlaşmalara saygılı olduğunu belirterek; “Bu adanın havaalanında yapılmakta olan çalışmaların sivil havacılık ihtiyaçlarına cevap vermek üzere gerçekleştirilmektedir,” demiştir.

Yunanistan, adaları silahlandırırken bir yandan bu adaların uluslararası statüsünü düzenleyen antlaşmaların geçerliliğini tartışma konusu haline getirmiş, diğer yandan ise, uluslararası sistemdeki değişimlerin bu antlaşmaların kurmuş olduğu statüyü geçersiz kıldığını savunmaya başlamıştır. Antlaşmaların hukuksal geçerliliği açısından iki ülke arasındaki tartışmalar sürerken, Yunanistan, NATO savunma sistemi çerçevesinde sorunu ele alarak, öncelikle Limni olmak üzere Yunanistan’a ait olan adaların NATO savunma planları içerisine alınmasını, bu yolla silahlandırma girişimlerine meşruluk ve destek sağlamaya çalışmaktadır. Fiili olarak silahlandırılmış bulunan bu adaların NATO savunma planlarına dahil edilmesi yolundaki Yunan çabaları büyük ölçüde bu çabalara siyasal-hukuksal dayanak sağlayabilmek endişesine yöneliktir.

Türkiye ve Yunanistan arasında adaların silahlandırılmasına ilişkin görüş ayrılıkları, iki ülke arasında Lozan Barış Antlaşması’nın kurduğu dengenin bugün değiştirilmek istenmesinden kaynaklanmaktır.

Ege Denizi’nde Yunanistan’ın egemenliğine bırakılmış olan adaların silahsızlandırılacağına ilişkin üç temel bağıttan söz edilebilir. Bunlardan birincisi, 1923 Lozan Barış Antlaşması’dır. Lozan Barış Antlaşması’nın 12. maddesi hükmüne göre; “... Doğu Akdeniz Adaları ve özellikle Limni [Lemnos], Semadirek [Samothrace], Midilli [Lesbos], Sakız [Chios], Sisam [Samos] ve [Ahikerya] Nikarya Adaları üzerinde Yunan egemenliğine ilişkin... 13 Şubat 1914 günü Yunan Hükümetine bildirilen karar, işbu Antlaşmanın İtalya’nın egemenliği altına konulan ve on beşinci maddede yazılı olan Adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak koşulu ile, doğrulanmıştır.” Aynı Antlaşmanın 13. maddesi ise, “Barışın korunmasını sağlamak amacı ile, Yunan Hükümeti, Midilli [Lesbos], Sakız [Chios], Sisam [Samos] ve [Ahikerya] Nikarya Adalarında aşağıdaki önlemlere saygı göstermeyi yükümlenir,” diyerek; “bu adalarda hiçbir deniz üssü ve hiçbir istihkam kurulamayacaktır” hükmünü getirmektedir. 13. Madde hükmüne göre, “Yunan savaş uçakları ve öteki hava araçlarının Anadolu kıyısındaki topraklar üzerinde uçması yasaklanacaktır; Buna karşılık, Türkiye Hükümeti de savaş uçaklarının ve öteki hava araçlarının sözü geçen Adalar üzerinde uçmasını yasaklayacaktır... Söz konusu Adalarda Yunan Silahlı Kuvvetleri, silah altına alınıp yerinde eğitilebilecek olan normal askersel birlikle ve tüm Yunanistan topraklarındaki jandarma ve polis sayısı ile orantılı olacak bir jandarma ve polis örgütü ile sınırlı kalacaktır.”

Bu konudaki ikinci bağıt ise, 1923 Lozan Boğazlar Sözleşmesi’dir. Sözleşmenin 4. maddesi hükmüne göre, “... Ege Denizi’nde, Semadirek [Samothrace], Limni [Lemnos], [Gökçeada] İmbroz, Bozcaada ve Tavşan Adaları” askerden arındırılacaktır. Sözleşmenin 6. maddesinde ise, askerden arındırma şartları ve statü belirlenmiştir.

Üçüncü bağıt, Oniki Adaların Yunanistan’ın egemenliğine bırakılmasını düzenleyen 1947 Paris Barış Antlaşması’dır. “Türkiye’nin tarafı bulunmadığı 1947 Paris Barış Antlaşmasının 14. maddesi ile XIII. Eki uyarınca Oniki Adaların en ileri biçimde askerden arındırılması öngörülmektedir. Bu adalarda her türlü askeri üs, tesis ve tahkimat yasaklanmakla kalmamakta, ayrıca, askeri eğitim ve silah üretimi de yasaklanmaktadır.”

Antlaşma hükümlerine aykırı olarak, Yunanistan’ın egemenliğindeki adaları silahlandırması, buralarda askeri hava alanları, deniz üsleri ve yığınaklar yapması, hukuksal açıdan Yunanistan’ın bazı gerekçelere dayanmasını gerektirmiştir. Yunanistan’ın söz konusu adaları silahlandırırken dayandığı görüşleri şu şekilde sıralayabiliriz.

Adaların silahsızlandırılacağına ilişkin antlaşmaların yapıldığı koşulların süreç içerisinde köklü değişikliklere uğramış olduğu, dolayısıyla bu konuyu düzenleyen hükümlerin geçersiz olduğu iddiası; Buna göre; savaş sonrasında iki ülke arasında denge kurmayı amaçlayan silahsızlandırmaya ilişkin hükümler içeren antlaşmalar, savaş sonrasında iki ülke arasında dostluk, barış ve işbirliğinin geliştirilmesiyle gereksiz olmuştur. Nitekim, Türkiye, 1936 yılında uluslararası koşulların ve Akdeniz’deki gelişmelerin dengede değişikliğe yol açtığını ileri sürerek Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilmesini ileri sürmüş ve 1936 Montreux Boğazlar Sözleşmesi, bu görüşe uygun olarak hazırlanmıştır. Dolayısıyla, koşulların değişmiş olduğu gerçeği, Yunanistan, egemenliğindeki adaları silahlandırırken de kullanılabilir. Bunun yanı sıra, İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ve bölgesel güç değişiklikleri silahsızlanmaya ilişkin antlaşmaların yapıldığı koşulların köklü değişimler geçirdiğini göstermektedir. Türkiye ve Yunanistan, bu köklü değişimlerin dışında kalmayarak, NATO savunma sistemi içerisinde yer almışlardır. Bununla bağlantılı olarak, NATO’nun Türkiye ve Yunanistan için genel güvenlik sistemi oluşturmuş olması, adaların silahtan ve askerden arındırılmış statülerinin geçersiz kalmasına neden olmuştur.
Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin yerine geçen 1936 Montreux Sözleşmesi’nin Yunanistan’a da adaları silahlandırma hakkı tanımış olduğu iddiası; Yunanistan’ın bu iddiasına göre Montreux Sözleşmesi, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin yerine geçmiş ve bu sözleşmede yer alan silahsızlandırmaya ilişkin hükümler, Montreux Sözleşmesi ile ortadan kaldırılmıştır. Türkiye, bu sözleşmeye dayanarak Boğazları ve Boğaz önü adaları silahlandırmıştır. Türkiye için geçerli olan bu hak, Yunanistan için de geçerlidir; dolayısıyla, Yunanistan Limni ve Semadirek adalarını silahlandırabilme hakkına sahiptir.

Bu bağlamda ileri sürülen bir diğer gerekçe ise, Türk Dışişleri Bakanı T. R. Aras’ın 31 Temmuz 1936 tarihinde TBMM’de yapmış olduğu konuşma sırasında, Türkiye’nin Boğazlar bölgesini silahlandırmaya başlamasına olanak veren Montreux Boğazlar Sözleşmesinin kabulü ile Yunanistan’ın da Limni ve Semadirek adalarını silahlandırabileceğine ilişkin açıklamasıdır. “Yunanistan, T.R. Aras’ın bu sözlerinin Montreux Sözleşmesinin gerçek yorumunu oluşturduğunu ve anılan adaların Montreux Sözleşmesi ile askerleştirilebileceğini kanıtladığını bildirmektedir.”

Yunanistan’ın ileri sürdüğü bir başka gerekçe ise, Türkiye’nin Montreux Sözleşmesi ile, Boğaz önü adalarını silahlandırmış olmasına ilişkindir. Yunanistan’a göre bölgedeki tüm adaların statülerinin aynı şekilde düzenlenmiş olması, Yunanistan’a, egemenliği altındaki Limni ve Semadirek adalarını silahlandırma hakkı tanımaktadır.

Bütün bunların yanı sıra, Yunanistan’ın özellikle Oniki Adalara ilişkin olarak ileri sürmüş olduğu bir diğer iddia ise, Türkiye’nin, 1947 Paris Barış Antlaşmasına taraf olmaması nedeniyle, bu antlaşmaya dayanarak Yunanistan’ın adaları silahlandırma hakkına karşı çıkamayacağıdır. Yunanistan’ın yaklaşımına göre, bir antlaşma ancak onu imzalayanlar arasında hak ve yükümlülükler doğuracağından, üçüncü devletleri bağlamaz ve hak doğurmaz. Bununla birlikte, Yunanistan’a göre, 1947 Paris Barış Antlaşması ile silahsızlandırılan İtalya’nın 1950’lerden itibaren silahlandırılması, statü değişikliğine yol açtığından Yunanistan da Oniki Adaların silahsızlandırılacağına ilişkin hükümlerle bağlı olmayacaktır.

BM Antlaşması’nın vermiş olduğu meşru savunma hakkına ilişkin iddia; “Yunanistan, özellikle 1974 Kıbrıs olaylarından sonra Doğu Ege adalarını Türkiye’nin tehdit ettiğini ileri sürerek, bu veriyi iddiasının temel taşı yapmaktadır. Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesi de üye devletlere meşru savunma hakkını tanıdığına göre, Yunanistan böyle bir tehdit karşısında adaları askerleştirme hakkının doğduğunu ileri sürmektedir.”

Yunanistan’ın ileri sürmüş olduğu iddialar karşısında Türkiye, adaların silahsızlandırılmasına ilişkin antlaşmaların geçerli olduğunu savunmuştur. Türkiye’nin görüşüne göre, Yunanistan’ın egemenliğine bırakılan, ancak, silahsızlandırılması kararlaştırılan adalara ilişkin antlaşmaların yapıldığı dönem koşulları ile günümüz koşulları arasında Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları, savunması açısından bir fark bulunmamaktadır. İki ülke arasındaki ilişkilerin genel süreci içerisinde sertlik ve yumuşama arasında dalgalanma göstermekte oluşu ve antlaşmalarla kurulan dengenin her iki ülke açısından da yaşamsal öneme sahip olması, dengede oluşabilecek olası bir değişikliğin çatışma ile sonuçlanabileceği kuşkularını artırmaktadır. İki ülke arasında pek çok soruna kolaylıkla çözüm bulunamaması, kuşkuları daha da artırmaktadır. Yunanistan’ın ileri sürdüğünün aksine, Türkiye’nin Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin hazırlanışında koşulların değişmiş olduğuna ilişkin görüşlerini, adalara uygulamak mümkün değildir. Gerçekten de, Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile Türk Boğazlarının Milletler Cemiyeti ve dört büyük devletin güvencesi altına konulmuş olması, söz konusu Yunan adaları ile Türk Boğazları arasındaki statü farklılığını yansıtmaktadır. Bu bağlamda, 1930’ların ikinci yarısından itibaren uluslararası ve bölgesel gelişmelerin etkisini en fazla hissettirdiği konulardan birisi, Türkiye açısından, Boğazların etkin güvenliğinin ve savunmasının sağlanabilmesi konusu oluşturmuştur. Bu nedenle, Türkiye, Lozan Boğazlar Sözleşmesinde öngörülen etkin güvencelerden yoksun kalma riski karşısında Boğazlardaki egemenliği ve Türkiye’nin güvenliğini garanti altına alabilecek yeni bir sözleşmenin yapılmasını imzacı devletlere bildirmiş ve Montreux Boğazlar Sözleşmesi, esas olarak Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını ve Türkiye’nin güvenliğini garanti altına almak amacıyla düzenlenmiştir. Kaldı ki, Yunanistan, koşulların değişmiş olduğuna ilişkin olarak bir girişimde bulunarak Lozan Boğazlar Sözleşmesine taraf olan devletlerden adaların silahlandırılması yönünde yeni bir düzenlemeye gidilmesini istememiş, onlardan bu yönde rıza beyanında bulunmalarını istememiştir.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası koşulların değişmiş olması ve Türkiye ile Yunanistan’ın NATO savunma sistemi içerisinde yer almış olması da Yunanistan’a adaları anlaşmalara aykırı olarak silahlandırma hakkı vermemektedir. “...NATO Antlaşması’nın hiçbir hükmü de üyeleri arasında varolan herhangi bir askerden arındırma hükmünün düştüğü yolunda bir yoruma yer verir nitelikte değildir. Tam aksine, NATO Antlaşmasının 8. maddesi taraflar arasında bu Antlaşmaya aykırı hiçbir hükmün bulunmadığını bildirmek suretiyle, Türkiye ve Yunanistan’ın bu Antlaşmaya katılmaları sırasında yürürlükte olan ilgili askerden arındırma hükümlerinin bir hukuksal çelişki doğurmadığını teyid etmiş olmaktadır.”

Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin yerini aldığı ve Türkiye’nin, Boğazları silahlandırmasına koşut olarak Yunanistan’ın da, Limni ve Semadirek adalarını silahlandırabilmesine olanak tanıdığına ilişkin olarak, T.R. Aras’ın, TBMM’de yapmış olduğu konuşmanın Türkiye’yi ne şekilde bağladığına ilişkin olarak oldukça farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Gerçekte, kişisel bir değerlendirme olup olmadığı tartışma konusu olan bu yaklaşımın Türkiye’yi bağlayabilecek bir nitelik taşıyabilmesi ve Yunanistan’a adaları silahlandırabilme olanağı sağlayabilmesi için her şeyden önce bütün imzacı devletlerin ortak iradelerinin bu yönde olması gerekir ki, bu durum gerçekleşmemiştir.

Türkiye açısından, Yunanistan’ın adaları silahlandırırken ileri sürmüş olduğu, Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ni ortadan kaldırdığına ilişkin görüşleri bir an için kabul edilmiş olsa dahi, bu durumda Lozan Barış Antlaşması’nın12. ve 13. maddelerinin halen yürürlükte olması, Yunanistan’a adaları silahsızlandırma yükümlülüğü getirmektedir.

Yunanistan’ın Oniki Adaların silahlandırılması sırasında dayandığı görüşler de, Türkiye açısından, kabul edilebilir nitelikte değildir. Gerçekten de, Türkiye, 1947 Paris Barış Antlaşması’na taraf devletlerden biri olmamakla beraber, Lozan Barış Antlaşması’nın 16. maddesi uyarınca adaların daha sonra belirlenecek statüsünde ilgili taraflardan biri olarak kendisi dışında alınacak bir kararla saptanacak olan statüyü önceden kabullenmekle yükümlenmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’nin dolaylı olsa da Yunanistan’a karşı bu antlaşmanın hükümlerinden yararlanma hakkı bulunmaktadır. Ayrıca Yunanistan’ın 1947 Paris Barış Antlaşması’nı ihlal ederek Oniki Adaları silahlandırdığını ileri sürerken Türkiye, bu antlaşmanın uluslararası hukuk açısından objektif statü yaratmakta olduğu gerçeğine dayanmakta ve bu noktadan hareketle, antlaşmayı imzalayan devletlerden biri olmamasına karşın, üçüncü devletlerin hak ve çıkarlarını korumak bakımından bu antlaşmalarda yer alan hükümlerin kendisi bakımından da ileri sürülebileceğini bildirmiştir.
Yunanistan’ın adaları silahlandırma çabaları sırasında 1974 sonrası dönemde sıklıkla vurgulanan, BM Antlaşması’nın 51. maddesinde düzenlenmiş bulunan meşru savunma hakkı da hukuksal açıdan Yunanistan’a adaları silahlandırma hakkı tanımaktan uzaktır. “En başta, BM Antlaşması’nın 51. maddesi meşru savunma hakkının bir doğal hak olduğunu kabul ettikten sonra bu hakka başvurma koşullarını düzenlemektedir. Bu koşullardan birincisi, meşru savunma hakkının ancak silahlı bir saldırıya uğranıldığı zaman kullanılabileceğidir. Dolayısıyla, tehdit gerekçesi ile meşru savunma hakkının kullanılması söz konusu değildir. Kaldı ki, meşru savunma hakkının niteliği, bunun bir silahlı saldırıya yine silahlı cevap verilmesi biçiminde ortaya çıkmasını gerektirmektedir. Böyle bir saldırı olmadan meşru savunma hakkı fiilen kullanım dışı bulunduğundan, adları silahlandırma işleminin de bir meşru savunma eylemi olarak değerlendirilmesi olanağı yoktur.”

Diğer yandan, 51. madde uyarınca bir devletin meşru savunma hakkından yararlanması için sadece bir tehdit algılamasında bulunması yeterli olmamakta, fiili bir saldırının olması şartı gerekmektedir. Fiili bir saldırının olması durumunda bile, silahlı cevap vermenin gerekmediği bir duruma ulaşılması ile meşru savunma hakkı da sona ermektedir. Bu konuda Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin 9. maddesi hükmünde taraflara şu yükümlülük getirilmektedir; “Eğer savaş durumunda Türkiye ya da Yunanistan savaşan devlet haklarını kullanarak yukarıda belirlenen askerlikten arındırılmış duruma bir değişiklik getirmiş olurlarsa, barış yapılır yapılmaz işbu Sözleşmede öngörülen rejimi yeniden kurmak zorunda olacaklardır.”

Ege Denizi’nde Yunan egemenliğinde olan adaların, bu adaların statülerini düzenleyen antlaşmalara aykırı olarak askerileştirilmesi/silahlandırılması, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında gerginleşen ikili ilişkiler bağlamında, yoğun tartışmalar ve hızlı bir silahlanma yarışına öncülük etmiştir. Türkiye ve Yunanistan arasında ilişkilerde gündeme ağırlığını koyan sorunlara, barışçıl, adil ve kalıcı bir çözüm yolunun bulunamaması, güvensizliği artırmakla kalmamış, beraberinde iki ülke arasındaki sorunların ancak olası bir savaşla çözümlenebileceği kanısını yaygınlaştırmıştır. Nitekim, bunun sonucunda, Türkiye, NATO’ya tahsis etmiş olduğu silahlı kuvvetlerinin dışında, yeni bir silahlı kuvvet oluşturmuş ve Ege Ordusu (Dördüncü Ordu) olarak adlandırılan bu kuvvetler, Ege Bölgesi’nde konuşlandırılmışlardır. Amfibi deniz harekatlarını yapabilecek yetenekte olan bu kuvvetler, Yunanistan’da Türkiye’nin kendisine yakın olan Yunan adaları üzerinde hak iddiasında bulunduğu ve bu adaları elde edebilmek için uygun zamanı beklemekte olduğu spekülasyonlarının yaygınlaşmasına yol açmıştır. Kıbrıs olaylarının da etkisi ile Yunan ulusal kamuoyunda oluşan Türkiye’ye ilişkin kuşkular ve cunta dönemi Yunan Ordusu’na yönelik olumsuz yargılar, bir yandan Yunan Ordusuna yeni bir şekil verme gereğini gündeme getirirken, diğer yandan da ulusal birliği sağlama çabaları sırasında ulusçu yaklaşımlarla ordu-halk-yönetim arasındaki bağların güçlendirilmesi  girişimleri, beraberinde Türkiye’den kaynaklanan bir sürekli tehditin var olduğu propagandasının yapılmasına ve hızlı bir silahlanmaya yol açmıştır. Sürekli bir “Türk tehditi” nin var olduğu iddiaları ve silahlanma çabaları, Yunanistan’ın egemenliği altındaki adaları ve özellikle stratejik konumu açısından öncelikli olan adaları, antlaşmalardaki statülerini göz ardı ederek silahlandırmasına kolaylık sağlamıştır. Olası bir Türk saldırısına karşı önceden hazırlıklı olmak ve ulusal toprak bütünlüğünü ve güvenliğini sağlamak çabası, antlaşmaların silahsızlandırmaya ilişkin hükümlerinin dışlanmasına yol açmıştır.

NATO savunma sistemi içerisinde yer almalarına karşın her iki ülkenin de taraf oldukları uluslararası bağlantıların, sorunları çözüme vardırma çabalarında yetersiz kalması, hem Türkiye’nin hem de Yunanistan’ın taraf oldukları bölgesel-uluslararası örgütlerde AB, NATO gibi, kendi ulusal yaklaşımları doğrultusunda destek arayışları içerisinde olmalarına etkide bulunmaktadır. Uyuşmazlıklara çözüm bulunamaması, iki ülke arasında hızlı bir silahlanma yarışının gündeme gelmesi, NATO çerçevesinde ulusal ve bölgesel güvenliği sağlamaya yönelik çabalarda aksaklıklara yol açabilmektedir. NATO ittifak ve savunma sisteminin güneydoğu kanadını oluşturan Türkiye ve Yunanistan arasındaki sorunların, özellikle adaların silahlandırılmasına ilişkin olanı, 1980’lerin ikinci yarısından itibaren, hem NATO savunma planlarının hazırlanmasında, hem askeri tatbikatların planlanması ve uygulanması sırasında, hem de her iki ülkede yapılması planlanan askeri ve ekonomik yatırımlar sırasında karşılıklı vetolaşmalar yüzünden, ittifak içerisinde yeni sorunlar doğurmaktadır. (Limni adasının NATO savunma planlarına dahil edilmesi ve burada Yunanistan tarafından konuşlandırılmış bulunan kuvvetlerin, NATO planlarına katılması için ileri sürülen Yunan istekleri ve Türkiye’nin tepkileri, buna iyi bir örnektir.) Bu çerçevede iki ülke arasında sürdürülen sert siyasi ve hukuksal tartışmalar, ittifak sistemi içerisinde görüş ayrılıklarına yol açmakta, ittifak sisteminin güneydoğu kanadında fiili bir iletişimsizlik ve kopukluk yaşanmaktadır.

Bir başka açıdan bakıldığında, iki ülke arasında sürdürülen tartışmalar, bu konuda bir kısır döngünün yaşanmakta olduğunu göstermektedir. Yunanistan, adaları silahlandırma çabalarına gerekçe olarak, Türkiye’nin, Yunan adaları karşısında büyük bir amfibi harekat yapabilme yeteneğine sahip ve bu amaçla donatılmış bulunan Ege Ordusu’nu kurmasını göstermekte ve Türkiye’nin koşulları kendince uygun olan bir zamanda, Yunan egemenliğinde olan ve Anadolu kıyılarının açığında yer alan adaları, Kıbrıs’ta olduğu gibi, ani bir harekatla işgal edeceğini iddia etmektedir. Bu nedenle, böyle bir tehdit altında bulunan Yunanistan için adaların silahsızlandırılacağına ilişkin hükümler, Yunanistan’ın toprak bütünlüğü açısından bir önem taşımamaktadır. Buna karşılık, Türkiye, 1960’ların başından itibaren adaları  antlaşmalara aykırı olarak silahlandırmaya başlayan Yunanistan’ın, aksine, Ege Ordusu’nu 1975 yılında kurmuş olduğunu açıklayarak, Türkiye’nin, Yunanistan’ın egemenliğinde olan hiçbir toprak parçası üzerinde isteği bulunmadığını, aksine, Yunanistan’ın söz konusu adaları, bu adaların statülerini karara bağlayan uluslararası bağıtlara aykırı olarak, iki ülke arasında kurulmuş olan dengeyi kendisi lehine değiştirmeye çalışmakla suçlamıştır.