Gönderen Konu: ÇANAKKALE DESTANI  (Okunma sayısı 21448 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı SKYWOLF

  • SKYWOLF
  • Genel Yetkili
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 44295
  • 612
ÇANAKKALE DESTANI
« : 26 Mart 2009, 19:44:41 »
www.adaminsitesi.com dan alıntıdır.

18 Mart Çanakkale Zaferi
Tarihteki ve Ulusal Yaşantımızdaki Yeri

 

Turhan OLCAYTU * E.Tümgeneral


3 Kasım 1914 ve 18 Mart 1915 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı'nda cereyan eden bir seri deniz savaşlarıyla Gelibolu Yarımadası'nda 25 Nisan 1915 - 8/9 Ocak 1916 tarihleri arasında yapılan kara savaşları, Türk tarihinin en şerefli sayfalarını dolduran birer zafer destanıdır.

Çanakkale Zaferini, büyük Türk Ulusuna, Atatürk gibi dahi bir lider hediye etmiştir. Türk bağımsızlık savaşının temelleri, Çanakkale'nin sularında, Conkbayırı'nda ve Anafartalar'da atılmış, bu zaferler Türk Kurtuluş Savaşına maya çalmıştır.

Türk Ulusu; İstanbul'u kurtaran Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşayı Çanakkale'den tanımış; 19 Mayıs 1919'da O, Samsun'a çıktığı gün Suriye ve Filistin cephelerinden terhis olarak Anadolu'ya dönen Türk halkı, "bu benim kahraman komutanımdı" diyerek O'nun etrafında kenetlenip İstiklal Savaşı'na katılmıştır.

Türk Ulusu ve dünya O'nu böylece tanırken, O da Conkbayırı'nın, Kocaçimen'in, kan deryası can pazarında ulusunun ve Türk askerinin asıl cevherini yakından tanıyarak daha sonra girişeceği Bağımsızlık Savaşını kesin zaferle sonuçlandıracağı kanaatini daha o zamandan edinmiştir. 18 Mart zaferi kazanılmasaydı, düşman donanması, daha 1915'in Mart ayında İstanbul'a girerek Osmanlı İmparatorluğu'nu çökertebilecekti.

Çanakkale Boğazı'nı denizden aşıp İstanbul'a giremeyen İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915'ten başlayarak 8-9 Ocak 1916'ya kadar süren Çanakkale kara savaşlarında Mustafa Kemal tarafından durdurulamasaydı, Birinci Dünya Savaşında Çarlık Rusyası en kısa yoldan müttefiklerinin yardımlarına kavuşacağı için yıkılmayacak, muhtemelen Ekim 1917 Bolşevik İhtilali de olmayabilecekti. Bu durumda Almanya'nın yenilgisi hızlanacak ve 1. Dünya Savaşı belki de 1915'te sona erecekti. Çanakkale Zaferi; harbin 4 yıl sürmesine, üç imparatorluğun (Osmanlı, Çarlık ve Avusturya/Macaristan İmparatorlukları) tarih sahnesinden silinmesine neden olmuştur. Gelibolu Yarımadası'nda düşmana kesin darbeler vurarak onları yenilgiye uğratan Alb. Mustafa Kemal'in Anafartalar tepesinde yaktığı zafer meşalesi, Kurtuluş savaşımızın da yolunu aydınlatmıştır.

Böylece 18 Mart deniz zaferimizi taçlandıran 25 Nisandan sonraki kara savaşlarında, Mustafa Kemal'in etkin liderliği sayesinde kazanılan zaferlerin, ulusal tarihimize ve dünya tarihine yön veren etkin rolünü yukarda belirtilen noktalarda toplamak mümkündür.

 

18 MART 1915 ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞI VE ÖNCESİ

Boğaz savunması, girişten itibaren "Dış-Orta-İç Tabyalar" olmak üzere üç savunma grubu halinde tertiplenmişti. Boğaz kıyıları boyunca 20 tabyamızda, çoğunluğu kısa menzilli ve eski model, 170 adet top mevzilendirilmişti. İtilaf Devletlerinin savaş gemilerinde çoğunluğu büyük çaplı uzun menzilli 247 adet en modern toplar bulunmaktaydı.


          İtilaf Devletlerinin Akdeniz Başkomutanı Amiral Carden, Boğazı geçerek İstanbul'a girmek için üç aşamalı saldırı planı yapmıştı. İstanbul'a bir ay içinde ulaşacağını hesaplamıştı. Plan gereğince, 3 Kasım 1914 günü 7 zırhlı ile Boğaza bir keşif taarruzu yaptı. Girişteki tabyalarımız zarar gördü. İkinci saldırıyı 19-25 Şubat 1915 tarihleri arasında 7 gün süreyle devam ettirdi. Türk topçusunun atış menzili dışından yapılan bombardımanlar etkili oldu. 19 topumuz ve Boğaz girişindeki tabyalarımız kullanılamaz hale geldi. 26 Şubat günü düşman donanması Boğaza girdi orta kesimdeki tabyalar 8 saat süreyle kesintisiz bombardımana tabi tutulup sarsıldı. Bu başarılar üzerine Amiral Carden, Londra'ya çektiği bir telgrafta, 14 gün içerisinde İstanbul'a ulaşabileceğini müjdeliyordu. Amiral, hazırlıklarını tamamlamaktaydı. Son darbe 18 Martta indirilecekti. Ne var ki, kağıt üzerinde yapılan bu savaş planında, Türk'ün kahramanlığı ve savaş azmi hesaba katılmadığı için evdeki hesap çarşıya uymayacaktı.

 

18 MART 1915 GÜNÜ SAVAŞI

18 Mart günü, bundan 85 yıl önce, Çanakkale'de ufukları ümit ve zafer neşesi kaplayan bir gün daha doğdu. İtilaf Donanması 18 savaş gemisiyle saat 10.00'da boğazı yarıp geçmek üzere girmeye başladılar. İlk ateşi TRIUMPH zırhlısı, Çanakkale'ye 12 Km. mesafedeyken saat 11.15'te açtı. Savunma planımıza göre, gemiler topçularımızın ateş menziline girinceye kadar pusuda bekleyecek ve baskın tarzında ateş açılacaktı. Nitekim böyle yapıldı. Düşman; yaklaştıkça, topçularımızın giderek yoğunlaşan isabetli atışlarıyla karşılaşıyordu. Saat 12.00'ye geldiğinde orta kesimdeki 3 tabyamız ağır hasar almış, ama ayakta kalan diğer topçularımızın hedefini şaşmayan mermileri AGAMENNON zırhlısının çelik yeleğini parçalamış, INFLEXIBLE zırhlısının komuta köprüsü uçurulmuş ve bu arada düşman donanması Çanakkale'ye 7 Km. kadar sokulmayı başarmıştı. Savaşın en şiddetli anları yaşanıyordu. Türk topçuları Boğazı cehenneme çeviriyor, düşman zırhlıları da kıyı şeridindeki mevzilerimizi hallaç pamuğu gibi atıyor, kıran kırana bir savaş oluyordu.

Bu sırada Fransız GAULOIS zırhlısı aldığı ağır yaralarla saf dışı kalmış, BOUVET zırhlısı yırtılan çelik gömleğini yenilemek üzere geriye kaçarken, bir gece önce Dz. Yzb. Hakkı'nın NUSRET mayın gemisiyle boğaza döşediği mayınlara çarparak 639 personeli ile birlikte karanlık limanın sularına gömülerek kayboluyordu. BOUVET'in imdadına koşan SUFFREN ve GAULOIS da aynı akıbete uğramıştır. Saat 15.00'te IRRESISTIBLE ve onu takiben 16.00'da INFLEXIBLE ve 10 dakika sonra OCEAN zırhlıları, tam ileri atılacaklarken onların da ayakları Yzb. Hakkı'nın tuzağına takılarak batarken, INFLEXIBLE güçlükle kurtularak römorkör yedeğinde İmroz'a dönüyordu. Böylece 6 saatte 3 büyük zırhlısını kaybeden, bir bu kadarı da ağır hasara uğrayan gemilerini acıyla seyreden Amiral De ROBECK, kalanları kurtarabilme telaşıyla saat 17.30'da boynu bükük çekilme emrini veriyordu.

 

 

 

 

ÇANAKKALE ZAFERİ

Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir. Çanakkale Boğazı'nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir.

1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havan topu ile dövdüler. Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar.

24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı Boğaz sularında görüldü. bu denizaltıyı gören topçularımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı. Derinden engelleri aşarak Boğaz'a girdi. Yediyüzelli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı. Zırhlımızda bulunan subaylardan on'u ve erlerimizden yirmi dördü şehit düştü.

19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzilli bir bombardımana girişti. Boğaz'a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı.

İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlardı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donan­mayla Boğaz'a saldıracağını, yakında İstanbul'da olacağını Londra'ya bildirdi.

Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaz'a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz'a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz'daki mayın sayısı on bir hat olarak 400'ü aşmıştı.

18 Mart 1915: İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na girdi. Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu.

İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu.

İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz'ı kolayca geçebileceklerim umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi. Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı. Az sonra, tüm gemiler, Dardanos'a saldırdı. Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu. Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atışlarıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü. Bu karşılıklı bombardımanı bir yabancı yazar şöyle anlatıyor:

«İnsan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolmuşlarda Yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütun­ları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu.»

Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren'e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar. Çanakkale Geçilmez kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor.

«Saat 13.45'de Suffren'in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patla­mayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden birinin ifadesine göre «Bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti.»

Türk tabyaları, Boğaz'ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralandı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı denizden aşamadılar. Büyük kayıplar vererek: Çanakkale Boğazı'nın geçilemeyeceğini öğrendiler.

İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlı­yordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi.

Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere:

— Süngü tak emrini verdi. Daha sonra ;              
— «Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir» dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır'a doğru ilerliyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı'nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal'in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı.

Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı. Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Anbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır. 19 - 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8 - 9 Ocak'ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.

Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir.

Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal'in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın kaynağı oldu.

Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir.

 

 

SEVGİLİ ARKADAŞLAR!

Çanakkale Savaşları, yüzyılımızın en büyük savaşlarından birisidir. Birinci Dünya Savaşı’nı galip bitirmek isteyen düşman devletler, gemileriyle Çanakkale Boğazı’nı geçip İstanbul’u almak istiyorlardı.

Osmanlı ordusu, İngiliz ve Fransız donanmalarına karşı Çanakkale Boğazı’nda aylar süren bir dizi deniz ve kara savaşı yapmıştır.

300.000 askerimizin şehit olduğu bu savaşlar sonucunda, düşman donanmaları ağır kayıplar vererek geri çekilmişlerdir. Çanakkale Savaşlarının denizle ilgili bölümü, 18 Mart 1915 tarihinde, düşman gemilerinin geri çekilmeleriyle sonuçlanmıştır. Bu nedenle, her 18 Mart gününde Çanakkale Savaşlarını anmaktayız.
Çanakkale Boğazını geçmek isteyen İngiliz ve Fransız gemileri, 3 Kasım 1914’de boğazın iki yakasındaki birliklerimize ateş açtılar. Birliklerimizin karşı ateşi ile geri çekilmek zorunda kaldılar. 19 Şubat 1915’de düşman donanması kesin hücuma başladı. Osmanlı ordusunun karşı ateşi ile tekrar geri çekildiler. 18 Mart 1915’de İngiliz ve Fransızlar 16 harp gemisi ile büyük bir hücum daha başlattı. Üç gemisi sulara gömülen düşman donanması, tekrar geri çekilmek zorunda kaldı.
Çanakkale Boğazını gemilerle geçemeyeceklerini anlayan düşmanlarımız, topraklarımıza karadan girmeyi denediler. İngiliz, Fransız, Avustralya, Yeni Zelanda ve diğer bazı sömürge ülkelere ait askerler 25 Nisan 1915 günü karadan çıkarma yapmaya başladılar. Kara savaşları, 9 Ocak 1916 tarihinde son düşman birlikleri de geri çekilene kadar devam etmiştir. 6-7 Ağustos 1915 gecesi Anafartalara yapılan çıkarma harekatını Mustafa Kemal komutasındaki birliğimiz durdurmuştur. 25 Nisan 1915 ve 9 Ocak 1916 tarihleri arasında , yaklaşık sekiz ay boyunca şiddetli kara savaşları olmuştur.

Sevgili arkadaşlar!
Çanakkale Savaşları, Türk Tarihinin belki de en önemli savaşıdır. Daha geniş ve ayrıntılı bilgi sahibi olmak için kaynakları mutlaka okumanızı öneriyoruz. Bugün özgür olarak yaşadığımız bu topraklara çok kolay sahip olmadığımızın bilinmesi gerekir.
Allah bizlere, bir daha böyle bir savaş göstermesin!

(Ev ve Sınıf Etkinlikleri Antolojisi Kitabı)
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Çevrimdışı SKYWOLF

  • SKYWOLF
  • Genel Yetkili
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 44295
  • 612
Ynt: ÇANAKKALE DESTANI
« Yanıtla #1 : 26 Mart 2009, 19:45:41 »
  KINALI ALİ VE DESTANSI ÇANAKKALE ZAFERİ

Üst teğmen Faruk cepheye yeni gelen askerleri kontrol ediyor bir taraftan da onlarla laflıyordu nerelisin gibi sorular soruyordu. Bir ara saçının ortası sararmış bir çocuk gördü. Merakla
'adın ne senin evladım' der. Çocuk
'Ali' diye cevap verir.
Nerelisin? der. Ali
Tokat Zile’denim der.
Peki evladım bu kafanın hali ne?' Ali
'anam cepheye gelirken kına yaktı komutanım der.
Neden? der komutan. Ali
'bilmiyorum komutanım' der:
Peki gidebilirsin Kınalı Ali' der. O günden sonra herkes ona Kınalı Ali der. Herkes kafasındaki kınayla dalga geçer. Kısa surede cana yakın ve cesur tavırlarıyla tüm arkadaşlarının sevgisini kazanır. Bir gün ailesine mektup yazmak ister. Ali'nin okuma yazması da yoktur arkadaşlarından yardim ister ve hep beraber başlarlar yazmaya. Ali söyler arkadaşları yazar
'sevgili anne babacım ellerinizden öperim ben burada çok iyiyim beni merak etmeyin' diye başlar. Kız kardeşini kendinden bir küçük erkek kardeşini sorar köyündekilerin burnunda tüttüğünü yazdırır. Kendilerini merak etmemesini kendileri var oldukça düşmanın bir adim bile ilerleyemeyeceğini yazdırır.

Gururla mektubu bitirir neden sonra aklına gelir ve yazının sonuna anasına NOT düşer: Alinin kendisinden hemen sonra askere gelecek bir kardeşi daha vardır. 'Anacağım kafama kına yaktın burada komutanlarım ve arkadaşlarım benle hep dalga geçtiler sakin kardeşim Ahmet'e de yakma onla da dalga geçmesinler der ellerinden öptüm' diye bitirir. Aradan zaman geçer. İngilizler kati netice almak için tüm güçleriyle Gelibolu'ya yüklenirler.
Bu cepheyi savunan erlerimiz teker teker şehit düşmüşlerdi.

Bunlara takviye olarak giden yedek kuvvetlerde yeterli olmamış onların sayıları  da epey azalmıştı Gelibolu düşmek üzereydi kınalı alinin  komutanı da olayı görüp yerinde duramıyordu. Kendisinin bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildi. Onlar yeni gelmişti onları insan bedeninin sungu ve mermilerle orak gibi biçildiği bu yere dua ediyordu.Komutanların bu düşünceli hali gören ve durumun vahametini bilen Kınalı Ali ve arkadaşları komutanlarına yalvar yakar oraya gitmek istediklerini söylerler. Komutanları onları ölüme gönderdiğini bile bile çaresiz gönderir.

Kınalı Ali'nin bölüğünden kimse sağ kalmaz hepsi şehit olmuştur. Aradan zaman geçer. Kınalı Ali'nin ailesine yazdığı mektubun cevabi gelir. komutanları buruk ve gözleri dolu dolu mektubu açıp okumaya karar verirler.

(bu mektubun asli Çanakkale müzesinde sergilenmektedir)

Babası anlatır. Ali' nin. 'oğlum Ali nasılsın iyi misin gözlerinden öperim selam ederim dedikten sonra öküzü sattık paranın yarısını sana yarısını da cepheye gidecek kardeşine veriyoruz simdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum zaten artık zahireye de fazla ihtiyacımız olmadığı için yorulmuyorum da siz sakin bizi merak etmeyin bizi düşünmeyin der koyu akrabalarını anlatır ve mektubu bitirir ali ananın da sana diyeceği bir şey var' Anasını anlatır: ' oğlum ali yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler kardeşime de yakma demişsin kardeşine de yaktım komutanlarına ve arkadaşlarına söyle senle dalga geçmesinler bizde 3 şeye kına yakarlar
1- gelinlik kıza,  gitsin ailesine çocuklarına kurban olsun diye
2- kurbanlık koça, ALLAHA kurban olsun diye
3- askere giden yiğitlerimize, vatana kurban olsun diye.....
gözlerinden öper selam ederim ALLAHA emanet olun'

Mektubu okuyan Alinin komutanı ve diğerleri hıçkıra hıçkıra ağlamaktadırlar...

 

ALL THE KING'S MEN (KRALIN ADAMLARI) ve 1/5 NORFOLK ALAYI
       

1999 yılında İngiltere'de bir film yapıldı. Filmin adı "All the King's Men" . Filmin öyküsü, Çanakkale Savaşları sırasında 12 Ağustos 1915'de Gelibolu Yarımadası'nda Küçük Anafartalar Bölgesi'nde Türklere karşı taarruza geçen, ancak başarısızlığa uğrayıp Türkler tarafından esir edilen ve de başlarından kurşunlanıp öldürülen bununla birlikte, yaralı olarak ele geçirilmiş oldukları halde "fazla acı çekmesin diye !" Türkler tarafından bir çiftlik evinde yakılan İngiliz askerleri üzerine kurgulanmış.


            Türkiye'de bilinmeyen ama, İngiltere'de son birkaç yıldır üzerinde durulan bu olay, İngiliz kuvvetlerinden 54.Tümen, 163.Tugay ve1/5 Norfolk Alayı'na mensup Sandringham Bölüğü'nden askerlerin yaşamış olduğu iddia edilen doğruluğu kesinlikle kanıtlanamamış bir olay.
İngiliz yetkililere göre, I.Dünya Savaşı bitiminde özellikle 1/5 Norfolk Alayı'nın askerlerinin kayıp olduğunu ve Türklerden bu askerlerin akıbeti konusunda bilgi verilmesini istemişler. Ancak, Türk yetkililer bu konuda bilgi verememişler. Nedeni ise, askerlerin yukarıda bahsedilen şekilde öldürülmüş olmalarıymış. Oysa, olayın seyri daha farklıdır. 12 Ağustos'ta Gelibolu Yarımadası'nda Küçük Anafartalar Ovası'nda Türkler ve İtilaf kuvvetleri arasında gelişen muharebede, İngilizlerin 163. Tugay'ı birlikleriyle, Türklere karşı taarruza girişmişler ancak, Türklerin kuvvetli top atışları ve keskin nişancılar (snayper) karşısında İngilizler büyük ölçüde zayiat vermişlerdir.
            54.Tümen komutanı General Inglefield, 1/5 Norfolk Alayı'nın komutanı Yarbay Sir Horace Beauchamp, Sandringham Bölüğü'nün komutanı ise Yüzbaşı Beck'dir. İngiliz kuvvetlerine orada müdahale eden, Türk kuvvetlerinden 36. Alay'dır. Alay Komutanı Binbaşı Münib Bey'dir. Askeri kaynaklarda Binbaşı Münib Bey, o günkü muharebeyi anlattığı Harp Ceridesi'nde İngiliz taarruzunun başarısızlığa uğratıldığı ve 35 esir aldıklarını ifade ediyor. Bu esirlerden bazılarının ifadeleri de mevcuttur. Bunlardan biri olan 3357 Sicil numaralı Er A.G.Brown (1/5 Norfolk Regt. 54 Div. 163 Brigade (East Anglian Division) yakalandıktan sonra Türk komutanlara verdiği ifadesi şöyledir
          "10 Ağustos 1915'de Tuzla Göl civarında karaya çıktım. İsmini bilemediğim bir tepeye hücumda tepenin ancak eteğinde mecruh düşerek 12'de esir oldum. Kumandanın ismi Engelfild ( Inglefield ) idi, fakat fırkanınkini veyahut livanın kim olduğunu bilemiyorum. Ben ancak iki gün Anafarta'da bulunduğum için hiçbir şeyden haberim yoktur." Bu ifade, esir olan askerlerden birine ait. Bunun gibi birkaç tane daha ifade var. Oysa, İngilizlerin iddiası bütün hepsinin esir edildikten sonra kafalarından kurşunlanarak öldürüldüğüdür.

Bu olayın doğruluğu henüz kanıtlanamamış olsa da şunu vurgulamak gerekir ki, 12 Ağustos’taki saldırıda Türkler, başarılı bir şekilde İtilaf saldırısını durdurmuşlardır. İngiliz kuvvetlerine Türk sniperlerin müdahale etmiş olması ve savaş alanında ölenlerin kafalarından yada başka bir yerlerinden yara alıp ölmeleri kaçınılmaz görünüyor ki bazı İngiliz ordu mensupları da yakın bir çatışmada bunun normal olduğunu söyleyebiliyorlar. Bununla birlikte, savaş Atatürk'ün dediği gibi "gerekli olmadıkça bir cinayettir" ancak, İngilizlerin Gelibolu Yarımadası'na yaptıkları saldırılara, Türklerin vatanlarını savunmak için müdahale etmeleri de kaçınılmazdır.
        Dolayısıyla, insanlar bu yarımada üzerinde ayakta kalabilmek için canhıraş bir mücadele vermişlerdir ve ortaya bir insanlık dramı çıkmıştır. Norfolk Alayı'nın yaşadığı iddia edilen bu olayın belki de bu kadar üzerinde durulması, bu alaya dahil olan Sandringham Bölüğü'nün Kral V.George'un hizmetkarlarından oluşmuş olması ve bunların Oglander'in kitabında anlattığı gibi Inglefield'in hazır olmayan birlikleri, dikkatsizce gündüz ve Türklerin çok iyi savunduğu bir bölgeyi almakla görevlendirmesi ve toplara ve keskin nişancılara karşı ölümüne göndermesi ve belki de bu hatayı örtbas etmek için de Türklerin, İngiliz askerlerini yakalayıp öldürdüklerini iddia etmiş olmasıdır.
        Türklerin yakaladıkları esirlere kötü davrandığı ve öldürdüğü yolundaki hikayeler sürekli anlatılmıştır. İtilaf kuvvetlerindeki askerlere komutanları belki de iyi savaşmalarını sağlamak için olsa gerek "aman dikkat edin Türkler sizi yakalarsa öldürür veya yer" gibi akıl vermişlerdir. Oysa, bilinen bir gerçek var ki, Türkler esirlerine her zaman iyi davranmışlardır. Askerleri esir edip sonra da öldürmek ise genelde olmayan bir davranıştır.
        Özellikle Çanakkale Muharebeleri'nde Türklerin tam bir centilmen gibi savaştığını, İtilaf kuvvet komutanları da dile getirmişlerdir. Türkler, hasta veya yaralı bütün esirlerle ilgilenmişlerdir. Örneğin arşiv kaynakları incelendiğinde diş problemi gibi basit bir problem yaşayan esirlerin sağlığı için emirle dişçi göndermek, Türk komutanlarının sıkça rastlanan centilmenliğinin bir göstergesidir. Acaba, İngiliz, Fransız ve Ruslar da yakaladıkları esirlere böyle mi davranmışlardır? Onlar tarafından yakalanan Türk esirler bunun tersini söylüyorlar. Yapılacak araştırmalar, belki çok daha fazla bilgi ve gelişmeyi ortaya koyacak ve Çanakkale Muharebeleri ve yaşananları bir kez daha gün ışığına çıkartacak ve suçlamalara iyi bir cevap olacaktır.

 

 

ÇANAKKALE ZAFERİ (18 Mart)

Çanakkale Savaşları, 1. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren, Türk’ün gücünü dünyaya bir daha duyuran, tarihe “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” sözünü yazdıran büyük bir destandır.

1. Dünya Savaşı’nın başlarında İngilizler ve Fransızlar, İtilaf Devletlerinin üçüncüsü olan Ruslara yardım etmek için Çanakkale Boğazı’ndan geçip Karadeniz’e ulaşmayı planlamışlardı. Amaçlarından biri de İstanbul’u ve boğazları ele geçirmek, bu yolla Osmanlı Devleti’ni etkisiz hale getirmekti.

İngiliz ve Fransızlar bu düşünceyi gerçekleştirmek için kurdukları güçlü donanma ile Çanakkale Boğazı önlerine  geldiler. Türk mevzilerini yoğun bir top ateşine tuttuktan sonra boğazı geçmeye çalıştılar ( 18 Mart 1915). Ne var ki Türk topçusunun düşman gemilerini bulan isabetli atışları ve Nusret Mayın Gemisi’nin boğaza yerleştirdiği mayınlar, düşman filosunu geri çekilmek zorunda bıraktı. Bu arada düşman gemilerinden bir çoğu battı, bazıları da kullanılamayacak duruma geldi.

Düşman, Çanakkale Boğazı’ndan geçemeyeceğini anlayınca, Nisan 1915’te Gelibolu Yarımadası’na asker çıkardı. Amaçları, yarımadadaki Türk gücünü yok etmek ve boğazı denetimi altına almaktı. İngiliz, Fransız, Avustralya ve Yeni Zelenda askerlerinden oluşan 70 bin kişilik bir kuvvet; asker ve silah sayısı bakımından az, fakat kahramanlıkta eşsiz olan askerlerimize saldırdılar. Mustafa Kemal komutasında 19. Kolordu, bu güçlü orduyu Anafartalar, Arıburnu ve Conkbayırı’nda dize getirdi.  Çanakkale’nin geçilmez olduğunu anlayan düşman, Gelibolu Yarımadası’nı boşaltmak zorunda kaldı (1916). Askerlerimizin, kendilerinden kat kat güçlü düşmana karşı hem karada hem de denizde kazandığı bu zafer karşısında bütün dünya, Hayranlığını dile getirmiştir.

Çanakkale Zaferi, her yılın 18 Mart’ında bütün yurtta kutlanmakta, başta Mustafa Kemal olmak üzere, tüm komutanları ve 251 bin Mehmetçiğimizi saygıyla anmaktayız.
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Çevrimdışı SKYWOLF

  • SKYWOLF
  • Genel Yetkili
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 44295
  • 612
Ynt: ÇANAKKALE DESTANI
« Yanıtla #2 : 26 Mart 2009, 19:46:44 »
  ÇANAKKALE DESTANI

            Altı asır dünyaya nizam veren bu millet, bitab düşmüştü. Trablusgarp’tan, Balkanlar’dan çekilmiştik. Ricat, onur-gurur kırıcıydı ama mecburduk buna... Düşman kaviydi..talih zebundu... dost vefasızdı...

            Batılı; “Başka milletlerin, müdafaadan ümidi kestiği anda, Türk milletinin taarruzu başlar!” diyor. İşte Çanakkale savaşları, bunun destanıdır.

            Bu destanda; cephaneliğin infilak etmesiyle gözlerinden olan Memiş’in; komutanın: “Vah evladım vah! Gözlerinden mi oldun?” demesine karşılık: “Üzülme paşam, üzülme! Bu gözler göreceğini gördükten sonra bu hale geldi!” şeklindeki cevabı vardır.

            Bu destanda; Fransız zırhlısı Büve’nin 610 mürettebatının denize saçıldığı anda; İngiliz zırhlısı Oşin’ın, sudaki karıncalar gibi çabalayan düşman askerlerini toplaması için ateş kesen Türk topçusunun civanmertliği vardır.

            Bu destanda; İntepe bayırında, bölüğünün tamamen bitmesine rağmen bir mehmetçiğin, sabaha kadar dişini sıkması ve sabahleyin takviye gelen bölük komutanına : “Akşam, batarya imamları “şehitliği” anlatmasalardı, vallahi dayanamazdık!” Demesi vardır.

            Bu destanda; yolunu şaşırıp, merkebiyle düşman içine düşen, dipçik darbeleri altında mendilini çıkarıp: “Beni komutanınıza götürün diyerek”, Anzak komutan karşısında da : “Bizim komutanın size selamı var! Bunlar düşman amma deniz suyu da içemezler! Dedi. Size tatlı su yolladı!” hilesini yapıp mukabilinde çikolata, konserve alarak birliğine dönen, kıvrak Türk zekasının sembolü olan Saka Hüseyinler vardır.

            Bu destanda; birkaç kalas, birkaç metre halat ve 30 yardımcısıyla, 35,5 santim çapındaki 100 tonluk topu Çimenlik kalesi burçlarından indirip Hamidiye tabyalarına nakleden 65’ini geçmiş imalat-ı harbiye ustası Ramazan ağalar vardır.

            Bu destanda Rumeli Mecidiyesi tabyasında 20 dakikalık baygınlıktan sonra 276 kilogramlık üç mermiyi peyderpey atıp İngilizlerin Oşin Zırhlısına boğazı dar eden ; Cevat Paşa’nın “Dile benden ne dilersen evladım” demesine karşılık “Bir şey istemem kumandanım diyen, Paşanın ısrarıyla “Tek tayınla doymuyorum komutanım” deyip “Çift tayın” alan ; fakat bir süre sonra “ Herkes tek tayın yerken bu ikinci tayın boğazımdan geçmiyor.” diyerek tayını reddeden diğergam ruhlu “KOCA SEYYİT”ler vardır.

            Bu destanda; cephanesi bitmiş geri çekilen askerlere; “Düşmandan kaçılmaz! Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!” diyen Anafartalar, Conkbayırı muharebelerinin kahramanı “Mustafa Kemal”ler vardır.

            Ve yine bu destanda, Atatürk’ün Nutuk’ta anlattığı:

“Siperler arasıdaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak...Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına kamilen düşüyor.İkinciler onların yerine geçiyor...Fakat, ne kadar gıpta edilecek bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz?...Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir korku ve endişe göstermiyor,  sarsılmak yok... Okumak bilenlerin elinde Kur’an-ı Kerim cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek yürüyorlar. Emin olunuz ki, Çanakkale Savaşlarını kazanan bu yüksek ruhtur.”  Dediği bu ruhu taşıyan Anadolu yiğitleri vardır.

 

            88. yıldönümünü kutladığımız bu zaferimizin ardından şehitlerimizi rahmetle anıyor, onlara layık olma azminde olduğumuzu ifade ediyoruz

            Saygılarımla.....

 

 

 

 

ÇANAKKALE CEPHESİNDE KADIN SAVAŞÇILARIMIZ

Çanakkale Savaşları’nın henüz araştırılmayı bekleyen bir çok siyasal, sosyal ve askeri yönünün daha olduğu bir gerçek. Örneğin; bu savaşların bizde belki de hiç bilinmeyen bir diğer yönü, Çanakkale’de bazı kadın Türk kadın savaşçılarının da, Mehmetçik ile birlikte çarpıştıklarıdır.

Konuyla ilgili ilk belgesel bilgilere Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde, Anzac askerlerinin Çanakkale’de siperlerde yazdıkları günlük ve mektuplarda rastlanmaktadır. Örneğin, The Age adlı Avustralya gazetesinde, 8 Eylül 1915 tarihinde şu başlıkta bir haber yer almaktadır.

“Kadın bir keskin nişancı: ilk günkü çarpışmada vuruldu: J. C. Davies adlı bir asker annesine yazdığı mektupta şöyle demektedir: “... Vurulduğum 18 Mayıs günü, keskin nişancı bir Türk kızı vardı. Güzel, iri yapılı ve 19-21 yaşları arasında görünüyordu. Günün uzunca bir bölümünde sürekli olarak ateş etti. Gerçi bir çok adamımızı vurdu ama gün bitiminden önce Avustralyalı bir asker tarafından vurulunca, gene de üzüldüm. Ölüsünü ele geçirdiğimizde yanında bir Türk erkeğinin cesedini de bulduk. Kadının vücudunda tam 52 kurşun vardı... Bu savaş korkunç”

Arşivlerde aynı konuyu dile getiren birkaç mektup ya da günlük daha bulunmaktadır. Gerçi bu tür haberlerin Anzak askerlerinin, zor siper koşullarında, aylarca süren çarpışmaların yıpratıcı etkisinde geliştirdikleri hayal ürünü şeyler olduğu da düşünülebilir. Ancak, “Keskin nişancı Türk kadınları” ve “Türk kadın savaşçılarını” anlatan diğer asker mektupları da incelenip, birbirleriyle karşılaştırıldığında, anlatılanların doğru olma olasılığının çok yüksek olduğu söylenebilir. Kısacası, Çanakkale Savaşları’nın daha birçok yönü, genç araştırmacılarımızın çalışmalarını ve aydınlatılmayı beklemektedir.

 

 

 

ALİ CENAB TÜRKLER

         Ruşen Eşref ( Ünaydın), Karagah-ı Umumi Muhafız Piyade Bölüğü Kumandanı Mülazım-ı Evvel Ruhi ile gerçekleştirdiği mülakatında Mehmetçiğin ağzından şu hatırayı kaydeder:

Bizim mıntıka kumandanı Süvari Kaymakamı Mahmut Bey tayyarelere pek kızar efendim. Daima ateş ettirir onlara ; katiyyen üzerimize sokmaz onun zaten tabiatı böyledir. Bir tayyare geldi miydi,haydi ütün bataryaya ateş ettirir.

Evet efendim; tayyare düştü. Hava hafif sisli olduğu için tabii gemiler bu sükutu( düşüşü) görmüyorlardı. Tayyareciler kendilerini denize attılar. Kendi gemilerini istikametine yüzmeye başladı. Bunu gören bataryamız düşmanın kendi gemilerine iltihak etmemesi için efendim ,ateş etti ki tayyareciler geriye dönsünler. O vakit gemilerde tayyarenin burada düştüğünü anladılar. Onlar da ateş açtılar. Tayyare tahrip edildi. O vakit de bizim hiç olmazsa bir esire fevkalade ihtiyacımız vardı. Çünkü düşmanın o dakikadaki vaziyetini anlamak istiyorduk. Zira düşman Anafartalar'dan çektiği askeri Seddülbahir'e ihraç yapmak istiyor gibi göstertiyordu. Yani açıkçası bunu blöf olarak yapıyordu. Ve gemiler de ( eliyle işaret ederek) bakın işte böyle daima Seddülbahir etrafında bir kavis şeklinde duruyordu.
    Mıntıka kumandamız Kaymakam Mahmut Bey bu tayyarecinin neye mal olursa olsun mutlaka kurtarılmasını istiyordu. Tayyareciler en nihayet bir buçuk kilometre kadar sahile yakın geldiler. Tabii sahil mayın döşeli olduğundan kimse giremiyordu.

 
         Düşmanın vaziyetini öğrenmeye şiddetle ihtiyaç vardı. Bu sırada bir düşman tayyaresi düşürülmüş ancak bizimkiler başka taraftan o tarafa hala ateş etmekte idiler. Düşman tayyarecileri hem mayınlı hem de ateş altında ölüm kalım mücadelesi vermekte idiler.
Bu noktada teessüratımı söylüyorum: o iki adam bağırıyordu. Yani ölüyorlardı artık. Ve sahilden hala imdat umuyorlardı. Tabii bir kumandan emir verdiği vakit süngü üzerine top üzerine gidip ölmek vazifemizdir. İşte o vakit mıntıka kumandanı Kaymakam Mahmut Bey " Kim girer?" diye bir sual sordu. Bu İngilizlere sırf acıdığım için düşman olsalar da onları kurtarmak bana bir vazife-i vicdaniye oldu. Yüzmek de bilirim.


- Nerelisiniz efendim?


       - Çanakkale'liyim. Bir an evvel girmek için telaşımdan fanilayı da çıkarmamışım. bir fanila bir iç donu kalmıştı. Daldım. O zaman arkadaşım Mülazım Kaşif'de : "Ben de girerim " diye bendenize refakat etti. O çocuk aynı zamanda sınıf arkadaşımdır. Şimdi Rusya'da esir zavallı. Beraber girdik. Muttasıl düşman topları ateş ediyor. Monitörler,karşımızdan eksilmiyor. Tayyareler tepemizde dönüyordu.
Fakat biz tabii pek alçağa düşüyorduk. Sular da biraz dalgalıydı. Ne bizimkilerin nede onların makas atışları bizi kıstıramıyordu. Gülleler hep ötemize berimize düşüyordu. Bize hiç ziyan vermiyordu.

 
       Maateessüf o tayyarecilerden birisi boğuldu. Çünkü bizde takat kalmamıştı. Ötekini kurtardık beyim. Mıntıka kumandanı Mahmut Bey kendisini aldı. Mıntıkasına götürdü. Orada İngilizce mesaj yapıldı. Güzel baktılar sonra Beşinci Orduya teslim edildi.

 
       Giderken İngiliz mıntıka kumandanı Mahmut Bey 'e demiş ki:

 
      "Türkleri şöyle cesurdurlar, böyle alicenaptırlar diye kitaplarda okurdum. Bu defada cephede gördüm. Fakat böyle şiddetli bir ateşe karşı bu derece fedakarlıklarını bilemezdim. Bu derecesini bir İngiliz bile yapamaz."

 

 

 

"SAĞ KOLUMU KAYBETTİM AMA SOL KOLUM VAR"


       Seddülbahir ve Conkbayır'ın büyük kahramanlarından biride Bombacı Mehmet Çavuş'tu. Bu kahraman Anadolu çocuğu ,İngilizlerin siperlerimize fırlattığı el bombalarını korkusuzca hemen yakalar,karşı tarafa fırlatır ve zararını kendilerine dokundururdu. İngilizler bunu anlamış olacaklar ki bombaları bir kaç sayı saydıktan sonra fırlatarak Mehmet Çavuş 'un iadesini önlemeye çalışmışlardı. İşte böyle bir bomba Mehmet Çavuş 'un elinde patlayarak sağ elinin bileğinden kopmasına sebep olmuştu. Bu yiğit delikanlı vazife şuuruyla hastaneden tabur kumandanına yazdığı mektupta şöyle diyordu:

 
"Sağ kolumu kaybettim, zarar yok, sol kolum var. Onunla da pekala iş görebilirim. Beni müteessir eden ve yüne kıtama iltihak edip düşmanla çarpışmama mani olan şey yaramın henüz kapanmamış olmasıdır. Hastahaneden kurtularak halen harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz, affedeniz muhterem kumandanım.."

 

 

SAKA OLAYI

Çanakkale Savaşı benzersiz insanlık manzaralarına sahne olmuştur. Muharebe esnasında taraflar karşılıklı mola vererek, yakın siperlerden şehitlerini ve cesetleri toplamak için çıkarlardı. Bu molalarda taraflar arasında su, sigara ve yiyecek alışverişi olurdu. Karşılıklı yapılan bu ikramlar,savaş alanında dahi insanlık ruhunun her şeyin üzerinde tutulduğunun kanıtlarıdır. Bir gün, 57.alayın sakası yolunu şaşırarak düşman mevzilerine düşer. Şaşkınlığını gizlemeye çalışarak “Beni komutanım gönderdi, bu yaz sıcağında suya ihtiyacınız vardır, diye düşünmüş” der. Buna çok sevinen karşı tarafın askerleri de, su dolu torbaları alıp sakanın katırını konserve ve çikolata ile yükleyerek geri gönderirler. Bu sevecen olay, insani değerlerin milli vasıflara nasıl işlediğini gözler önüne sermektedir.

 

 

 

BOMBA SIRTI OLAYI

“Bombasırtı Olayı (14 Mayıs 1915) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler  yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba şarapnel,kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kuran-ı Kerim okuyor ve Cennet’e gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler ise, Kelime-i Şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngü ile çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerinde ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”

                                                                                                         Mustafa Kemal ATATÜRK
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Çevrimdışı SKYWOLF

  • SKYWOLF
  • Genel Yetkili
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 44295
  • 612
Ynt: ÇANAKKALE DESTANI
« Yanıtla #3 : 18 Mart 2014, 19:28:45 »
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Çevrimdışı SKYWOLF

  • SKYWOLF
  • Genel Yetkili
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 44295
  • 612
AKP "Çanakkale zaferini" kutlamayı yasakladı!
« Yanıtla #4 : 02 Şubat 2015, 21:27:14 »
AKP "Çanakkale zaferini" kutlamayı yasakladı!
Çanakkale Savaşı’nın 100’üncü yıldönümü kutlama hazırlıklarında skandal üstüne skandal yaşanıyor.

AKP "Çanakkale zaferini" kutlamayı yasakladı!

AKP'nin 'vatan, millet' sözleri ile yaptıkları icraatler örtüşmemeye devam ediyor. Çanakkale Savaşı'nın 100. yıldönümünde kutlamalarında AKP'nin skandalları devam ediyor. Odatv'den Müyesser Yıldız imzalı habere göre, önce Erdoğan’ın Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ı daveti, Sarkisyan’ın bu davete verdiği “edepsiz” cevap, şimdi ise Sarkisyan başta olmak üzere, tüm yabancı devletlere açık olan kutlamaların Türk vatandaşlarına kapatılması...

ZİYARETÇİ YASAĞI

Çanakkale Valisi Ahmet Çınar imzalı 31 Aralık 2014 tarihli bir genelgeyle hem 18 Mart, hem 24-25 Nisan tarihleri için ziyaretçi yasağı getirildi.

GENELGE SAHTE DEĞİL

İlk olarak “sehven” veya “sahte” olduğu düşünülen genelgenin, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan il milli eğitim müdürlüklerine, oradan ilçe müdürlüklerini ve okullara gittiği görülünce sahte olmadığı anlaşıldı.

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ DEYİP...

Çanakkale Valiliğinin genelgesi, “Tarihimizin altın sayfası... Çanakkale geçilmez destanı...” vurgularıyla başlıyor, “100’üncü yıldönümünün 18 Mart ve 24-25 Nisan’da büyük coşku içinde kutlanacağı” anlatılıyor.

YASAĞIN GEREKÇESİ

Hemen peşinden “yasağın” gerekçesine geçilip, şöyle deniliyor:

“Çanakkale Savaşları ‘Gelibolu Tarihi Alanı’ bölgesine yurdumuzun her köşesinden ve başta Avusturalya ve Yeni Zelanda olmak üzere yabancı ülkelerden gelen ziyaretçilerin sayısında her yıl önemli artışlar olmaktadır. Bu ziyaretler özellikle tören günlerinde çok üst seviyeye çıkarak, ziyaret bölgelerinin otoparklarını, yollarını ve feribotla geçişlerin kapasitelerini arttırdığından ziyaretçilerin uzun süre beklemeleri gibi önemli sorunlara yol açmaktadır.”

İşte bu nedenle de “18 Mart 2015 tarihinde Mehmetçik Abidesi’nin bulunduğu bölgenin ziyaretlere kapatılacağı” bildiriliyor.

YASAKLAR BU KADAR DEĞİL

“Ayrıca 24-25 Nisan 2015 tarihinde uluslararası düzeyde yapılacak törenlere Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğinde çok sayıda ülkenin devlet başkanı ve temsilcisinin katılması beklenmektedir.”

ADINI TEDBİR KOYDULAR

“Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Çanakkale Valiliği koordinesinde hazırlanan tören programları ve törenler sırasında alınacak tedbirler konusunda, bölgenin halkın ziyaretine kapatılması önerisi” gelmiş.

“24 Nisan 2015 tarihinde Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alanı bölgesi halkın ziyaretine kapatılacaktır. 25 Nisan 2015 günü ise tören yapılacak bölgelere ziyaretçiler alınmayacaktır.”

BÜTÜN KURUMLARA GÖNDERİLDİ

“Gereği” için Milli Eğitim Bakanlığı, 80 il valiliği, YÖK Başkanlığı, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Anadolu Ajansı, TRT, İl Jandarma Komutanlığı ve TÜRSAB’a, “bilgi” için ise Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı’na gönderilen genelgenin sonunda yapılacakları şöyle sıralamışlar:

“Bu bölgeyi ziyaret etmek isteyen vatandaşlarımızın ve öğrencilerimizin bilgilendirilmesi amacıyla yurt çapında;

1-Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nce, TRT ve Anadolu Ajansı başta olmak üzere ulusal düzeyde tüm yazılı ve görsel basın aracılığıyla vatandaşlarımıza duyuru yapılması,

2-Valilik ve belediyeler aracılığı ile duyuru yapılarak, vatandaşların bilgilendirilmesi,

3-Milli Eğitim Bakanlığımız kanalı ile tüm okullara duyuru yapılarak, söz konusu tarihlerde gezi programlarının yapılmaması,

4-YÖK Başkanlığınca; Üniversiteler ve yüksekokullarda öğrencilere gerekli duyuruların yapılması...”

Dikkat ettiniz mi; Genelgede yabancıların ziyaretine dair bir sınırlama veya düzenleme yok.

ERDOĞAN NE DEMİŞTİ?

Dönemin Başbakanı Erdoğan 1 yıl önce Çanakkale Zaferi’nin 98’inci yıldönümü törenlerinde şöyle konuşmuştu:

“Çanakkale’yi anlayamayan Türkiye’yi asla anlayamaz. Çanakkale ruhunu anlayamayan milleti de, milliyeti de, milliyetçiliği de anlayamaz.”

İşte o belge;



http://www.cagdasses.com/guncel/7814/akp-canakkale-zaferini-kutlamayi-yasakladi
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Çevrimdışı SKYWOLF

  • SKYWOLF
  • Genel Yetkili
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 44295
  • 612
100 yıl önce tarih değişti
« Yanıtla #5 : 18 Mart 2015, 08:22:39 »
100 yıl önce tarih değişti
18 Mart 2015
100 yıl önce tarih değişti



Çanakkale’de bundan 100 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu, Britanya, Kanada, Fransa ve Anzak (Avustralya ve Yeni Zelanda orduları) güçlerine karşı savaştı. Tarihin akışını değiştiren, ülkelerin kaderini belirleyen Çanakkale Savaşı, yıkık bir imparatorluktan çıkacak genç Cumhuriyet’in ilk izlerini taşıyordu.

HEMEN hemen tüm dünya liderleri ve askeri kişiliklerinin tarihi önemi konusunda hemfikir olduğu bu zafer, sonuçları açısından büyük kırılmalara neden oldu. Akademik tarihçilik bu sonuçları, üç başlık altında anlatıyor.
İngiltere ve Fransa’dan yardım alamayan Rus Çarlığı çöktü, Bolşevik İhtilali yapıldı. Böylece 1919’daki Sevr ve Versailles gibi paylaşım anlaşmalarına Rusya katılmadı. Bu, Türkiye’nin lehine oldu.
Milli Mücadelenin doğuş noktasının Çanakkale siperleri olduğu tarihçiler tarafından da kabul edilen bir gerçek. Milli Mücadeleyi yürüten komutanların hemen hepsi  Çanakkale’de çeşitli cephelerde savaştı.
‘Yenilmez’ olarak görülen İngiltere, bütün tarihinde sadece Türkler karşısında iki mağlubiyete uğradı. Biri Çanakkale diğeri, Irak’ta Kutül Amare Savaşı. İngiltere’nin yenilebilir olduğunun görülmesi, başta Hindistan olmak üzere sömürge ülkelerde Milli Kurtuluş hareketlerini tetikledi.

DEV BİR ORDU GELDİ



Çanakkale Boğazı’nı hedef seçen İtilaf devletlerinin hedefi Rusya’ya güvenli bir hat açmak, İstanbul’u ele geçirerek savaşta Almanya’nın güçlü müttefiğini devre dışı bırakmaktı.
İtilaf Devletleri adına General Hamilton emrine verilen kuvvetler ve savaşçı mevcutları şöyleydi: Anzak Kolordusu 25.700, Britanya 29. Tümeni 17.000, Fransa 1. Tümeni 16.700, Britanya Kraliyet Deniz Tümeni 10.800, Anzak Tugayı 4.800. Harekât için 75 bin kişilik bir kuvvet oluşturuldu. Ordu içinde Kanadalılar da vardı.




Osmanlı kanadında ise toplam savaşçı sayısı 84 bin’di. Bu askerlerden 76 bin’i savaşta şehit oldu. Mustafa Kemal, ismini tarih sahnesindeki en önemli başarılarından birine yazdırdığı Çanakkale Savaşı için 3. Kolordu’ya malzeme taşıyan küçük bir gemiyle Tekirdağ’a gelmişti. O günlerde 19. Tümen daha kuruluş halindeydi. Üç alayı vardı. Biri 57. Alay’dı. Anadolu’nun her şehrinden birkaç kişi vardı bu karma alayda. Mustafa Kemal, savaştan büyük bir kahraman komutan olarak çıktı.

RUHLARINI DA EĞİTTİK



 O döneme tanıklık edenler, köylerden toplanarak oluşturulan ordunun düzgün yürümeyi hatta koşmayı bile bilmediğini söylüyordu. Türk kurmayları bu insanlardan bir ordu yaratmayı başardı. 27. Alay 3. Tabur takım komutanlarından Asteğmen Mucip Kemalyeri, anı defterinde şöyle anlatıyordu:
“Okuma-yazma bilen yok. Şaşılacak kadar bilgisizler. Çünkü devlet bu talihsizleri ancak askere ihtiyacı olunca hatırlıyor. Biz yalnız bedenlerini değil, ruhlarını ve beyinlerini de çalıştırdık. Kafaları hurafe doluydu. Dinimizin güzel kurallarını açıklayarak kafalarını hurafelerden temizledik. Çoğu, vatan, Türkiye, millet, sancak, bağımsızlık gibi sözcükleri ilk kez duydu. Günümüz kurallarına göre savaşmayı öğrettik.”


ATATÜRK’ÜN DİRENİŞİ



Tarihçi Sinan Meydan, deniz savaşları ile kara savaşlarının birbirinden ayrılamayacağını belirterek Mustafa Kemal’in askeri dehasıyla damgasını vurduğu Çanakkale Zaferi’ni şöyle anlatıyor:
“25 Nisan 1915’te İtilaf devletleri, Kumkale’ye, Gelibolu Yarımadası’nda 6 ayrı noktaya asker çıkardılar. Bir diğer çıkarma noktası güneydeki Seddülbahir’di. Anzak kuvvetlerine karşı sabah saat 10.00 civarında 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal komutasındaki 57. Alay ve 27. Alay büyük bir savunma başarısı göstererek düşmanın Conkbayırı ve Kocaçimen tepeyi ele geçirmesini önlemiştir. 6 Ağustos’ta Anafartalar bölgesine İngiliz kuvvetlerince büyük bir çıkarma gerçekleştirildi. 10 Ağustos’ta Mustafa Kemal taaruzuyla Conkbayırı çıkarması etkisiz kılındı. 25 Nisan ve 10 Ağustos’taki Yarbay Mustafa Kemal’in Arıburnu ve Anafartalar direnişi olmasaydı 18 Mart 1915’in bir anlamı kalmazdı. Deniz zaferi de sonuçsuz kalır, bugün böyle bir zafer kutlamazdık. Düşman kuvvetleri Gelibolu üzerinden İstanbul’u işgal ederdi.”

Çocukların yaşına değil kantara bakılıyordu



DİRİLİŞ kitabıyla Çanakkale Zaferi’ni geniş kitlelere anlatan Turgut Özakman, çocukların bile cephede savaştığını şöyle anlatıyordu: “Çocukların yaşına bakılmıyor, 45 kiloysa askeri gönderiliyor. İsterse 13 yaşında olsun. Bu erkeğini bitiriyor Anadolu’nun. Soluğu tükenmiş bir devletle ordu, silahı yok, cephanesi yok, neyle galip gelecekler? Ölüyorlar.”

KİM NE DEDİ?



5. Osmanlı Ordusu Kumandanı Mareşal Liman Von Sanders: Bir asker için mutluluk denen bir şey varsa, Türklerle omuz omuza savaşmaktır diyebilirim. Fakir insanlardı; çamur barınaklarında yatarlardı; fakat aslanlar gibi savaşırlardı. Ölüme onlar kadar gülümseyerek giden bir millet ferdi daha görmedim.
Birleşik Krallık Donanma Bakanı Churchill: Savaşı kaybetmemize neden olan Nusret’in Boğaz’a döşediği o 26 mayındır.
Müttefik Ordular Başkomutanı İngiliz Generali Hamilton: Kılıcı insafsız bir maharetle kullanan Türk eli, mağlup ettiği insanların yarasını sarmakta da ustadır.
İngiliz Mareşal Frenç: Türk askerleri korku bilmez, dünyada yenilgi adında bir kavram tanımaz. Türkler Asya’nın centilmenleridir.


İLK TÖREN STADYUMDA

Asırlık zaferin kutlamaları saat 08.30'da Cumhuriyet Meydanı'nda Atatürk Anıtı'na çelenklerin sunulmasıyla başlayacak. 18 Mart Stadyumu'ndaki ilk tören ise 09.30'da gerçekleşecek. Üzerinde, 'Çanakkale Geçilmez' yazan altın madalya, 253 bin şehit anısına Türk Bayrağı'na takılacak. Stadyumdaki törenlerde, Çanakkale şehitlerinin torunları buluşacak. Çanakkale şehitleri için yapılacak saygı duruşu ardından İstiklal Marşı eşliğinde altın madalyanın takıldığı Türk Bayrağı göndere çekilecek. Burada Başbakan Ahmet Davutoğlu bir konuşma yapacak. Zaferle ilgili şiirler okunacak, Devlet Halk Dansları ve Mehteran Bölüğü gösterilerinin ardından geçit töreniyle tören son bulacak. Tören halkın katılımına açık olacak.
İKİNCİ TÖREN ŞEHİTLER ABİDESİ'NDE

İkinci tören Gelibolu Yarımadası'ndaki Şehitler Abidesi'nde yapılacak. Saat 14.00'te başlayacak törenlerde, Atatürk Anıtı'na çelenkler sunulacak. Çanakkale şehitleri içi saygı duruşunda bulunulup, saygı atışı yapılacak. İstiklal Marşı'nın okunması ardından, Türk Silahlı Kuvvetleri adına bir konuşma yapılacak. Başbakan Ahmet Davutoğlu, konuşmasının ardından şehitlik defterini imzalayacak. Seyir terasından savaş gemilerinin geçit törenini ve Türk Yıldızlar gösterisi izlenecek. Buradaki tören şehitlik ziyaretiyle sona erecek. Buradaki töreni abide önünde kurulan bin 200 kişilik portatif tribünde özel davetliler izleyecek.
GEMİLER ZİYARETE AÇILACAK

Büyük zaferin kutlama törenleri öncesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na ait üç savaş gemisi, Çanakkale Boğazı'na gelip, Esenler Mahallesi'ndeki tepede bulunan '18 Mart 1915' yazısı açıklarında demirledi. Flamalarla süslenen savaş gemileri yarın halkın ziyaretine açılacak. Çimenlik Kalesi'nde bağlı bulunan Nusret Mayın Gemisi'nin kopyası olarak yapılan 'TCG Nusret' de kutlamalar için Çanakkale'ye gelecek olanlar tarafından gezilebilecek. Bu arada Mavi Marmara gemisi de yarın sabah 08.00'de Çanakkale'ye gelerek Gelibolu iskelesine demir atarak ziyarete açılacak.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28481462.asp
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Çevrimdışı SKYWOLF

  • SKYWOLF
  • Genel Yetkili
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 44295
  • 612
Dostluk ziyareti
« Yanıtla #6 : 24 Nisan 2015, 08:19:02 »
Dostluk ziyareti
Burak GEZEN Ersan KÜÇÜKKURU / DHA 24 Nisan 2015
Bugün hayat duracak



ÇANAKKALE Boğazı'na 100 yıl önce girmeye çalışan ancak Mehmetçiğin kahramanlıklarıyla bozguna uğrayarak geri çekilmek zorunda kalan İtilaf Devletleri donanmasına ait savaş gemileri, dün yine Çanakkale Boğazı’ndaydı.

İngiliz Donanması'na ait HMS Bulwark, Yeni Zelanda Donanması’na ait HMNZS Te Kaha, Avustralya Donanması’na ait Anzac, Fransa Donanması’na ait FS Cassard isimli savaş gemileri bu kez boğaza misafir olarak geldi. Çanakkale Boğazı'nın Anadolu yakasında dağın eteklerinde yer alan '18 Mart 1915' yazısı ile Avrupa yakasında dağın eteklerinde bulunan 'Dur Yolcu' yazılarının hizasında şamandıralara bağlanan savaş gemileri, 100 yıl önce yaşamlarını yitiren askerlerin torunlarını selamladı. Çanakkale Boğazı'nda yolcu ve araç taşımacılığı yapan feribotların bordolarındaki, bir Türk askerinin yaralı Anzak askerini kucağında taşıyan fotoğrafları ile Türkçe ve İngilizce olarak yazılan 'Barış Mümkün' yazılarıyla dünyaya barış mesajları verildi.

SAVARONA DA GELDİ

Çanakkale Kara Savaşları törenlerine katılacak olan devlet başkanlarının ağırlanacağı Cumhurbaşkanlığı yatı Savarona da Çanakkale’de. Çanakkale Limanı’na yanaşan Savarona’yı meraklı gözlerle izleyen vatandaşlar bol bol fotoğraf çekti.

ÇANAKKALE'DE HAYAT DURACAK

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İngiltere Veliaht Prensi Charles’ın yanı sıra çok sayıda ülke liderinin katılacağı törenler sırasında Çanakkale’de hayat duracak. Yoğun güvenlik önlemleri kapsamında birçok yol trafiğe kapatılırken Çanakkale-Eceabat, Çanakkale-Kilitbahir hatlarında sefer yapılmayacak. Sadece Kepez İskelesi çalışacak.     

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28821464.asp
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Çevrimdışı SKYWOLF

  • SKYWOLF
  • Genel Yetkili
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 44295
  • 612
Çanakkale'de Ata Binmiş Savaşçı Görüntüsü
« Yanıtla #7 : 25 Şubat 2016, 20:38:08 »
Çanakkale'de Ata Binmiş Savaşçı Görüntüsü

Herkes bu görüntüyü konuşuyor..Çanakkale'de Ata Binmiş Savaşçı Görüntüsü
Çanakkale'de bir vatandaş tarafından cep telefonuyla çekilen ve ata binmiş savaşçıları andıran bulutlar görenleri şaşkına çevirdi.



Çanakkale'de bir vatandaş tarafından cep telefonuyla çekilen ve ata binmiş savaşçıları andıran bulutlar görenleri şaşkına çevirdi.
Çanakkale'de Ata Binmiş Savaşçı Görüntüsü Şaşırttı
 

Çanakkale ata binmiş savaşçıları andıran bulutlar görenleri şaşkına çevirdi. Bir vatandaş tarafından cep telefonuyla çekilerek sosyal medyaya yüklenen fotoğraf kısa sürede çok sayıda kişi tarafından da paylaşıldı.


HAYRAN BIRAKAN GÖRÜNTÜ

Gelibolu ilçesinden Çanakkale'ye doğru gelen bir vatandaş, gökyüzündeki ilginç bulutları görünce hayran kaldı. Atlı savaşçılara benzeyen bulutları cep telefonuyla fotoğraflayan kişi, ardından bunu sosyal paylaşım sitesine yükledi. Fotoğrafı görenler de şaşkınlıklarını gizleyemedi.


ŞEHİTLİĞİN OLDUĞU GELİBOLU'DA ÇEKİLDİ
Kısa sürede çok sayıda paylaşım alan fotoğrafla ilgili bazı vatandaşlar, Çanakkaleşehitliklerinin de bulunduğu Gelibolu yarımadasında bu görüntünün son derece düşündürücü olduğu yorumunu yaparken, bazıları da fotoğrafın gerçek olup olmadığını sorguladı.
http://www.vatanseverhaber.com/herkes-bu-goruntuyu-konusuyor-canakkale-de-ata-binmis-savasci-goruntusu-75-haberi/
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com