güvenlik görevlisi olarak çalışan ve gözaltına alınanlardan biri olan İza Muhammed, gözaltı anında çok kötü davranışlara maruz kaldıklarını. ABD askerlerinin içeri girerek ellerini bağlayıp başlarına çuval geçirdiklerini belirten Muhammed, "Buradan bizi Kerkük'e getirdiler. Kerkük'te her türlü baskıyı yaptılar. Su vermeyerek baskı kurmaya çalıştılar. El Kaide örgütü üyelerinin elbiselerini giydirdiler. Odalarda kötü muamele yaptılar. Kafamıza vurdular, acı çektik, kötü şartlar altında tuttular.
Çuval olayı ile ilgili diplomatik teamüllere uygun olmayacak biçimde Irak işgalinin baş sorumlularından ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld' in 14 Temmuz 2003 tarihinde Türk Başbakanına yazdığı mektup’ta:
"Umarım, askerlerimizin oluşturduğu ve gerçekleri araştıran Ortak Komisyon'un çabaları, bizim askerlerimizin ve subaylarımızın, Süleymaniye'deki tesise baskın yapmak için haklı ve acil nedenleri bulunduğu yolunda size güven kazandıracaktır. Bizim askeri güçlerimizin süratle hareket etmesinin temellerini, bir suikast tehdidi ve koalisyona karşı eylemlerin hızla destabilize edici(Etkisiz hale getirme) sonuçları olabileceği oluşturdu. Ayrıca, hiç beklenmedik bir şekilde, çok sayıda silah, patlayıcı maddeler, detonatörler ve zamanlama cihazlarının gözaltına alınan üniformasız personel ile birlikte ele geçirilmesi mevcut kuşkularımızı daha da artırdı(Irak’ın Kuzeyinde PKK unsurlarını gözleyen bir timde bu silahların varlığı olağan değimlidir? Ayrıca hem Amerikalılar hemde Kürtler Türk Özel Kuvvetlerinin o binada olduğunu biliyorlardı, ama bu kalleşlerin amaçları başkaydı).
Bizim askeri güçlerimiz harekete geçti, çünkü gözaltına alınanlardan en az bazılarının Irak'ın Kuzeyinde koalisyon faaliyetlerine karşı komplo içinde bulunduğuna yönelik zamana duyarlı bilgilerimiz vardı.”(Belge ve ispat varmıdır? Yok,o zaman iftira ve yalandır)
Görüldüğü gibi,Türkiyenin “Stratejik Müttefiki”ABD Savunma Bakanı Rumsfeld, 11 askerin başına "çuval" geçirilmesi olayının, doğrudan ABD yönetiminin bilgisi dahilinde olduğunu açıkça belirtiyor.Özür dilemenin ası yok,aksine suçluyor ve haklı olduklarını söyliyor.
4 Temmuz günü gerçekleşen olaydan sonra yapılan tüm spekülasyonlar böylece sona ererken, 11 askerin kafasına "çuval" geçirilmesi olayının doğrudan “müttefik” ABD yönetiminin bilgisi ve onayı ile gerçekleştiği, amacın ABD askerlerinin Türk toprakları üzerinden Kuzeyden Irak’a girmesini imkan sağlayacak 1 Mart tezkeresini reddeden Türkiye’ye gözdağı vermekti ve yeni “müttefikleri” Irak Kürtlerini de memnun etmekti (Irak Kürtleri Irak’ın işgalinde işgalci ABD’ye öncülük ve işbirliği etmişlerdi). Irak Kürtleri de hakimiyetlerini istila ettikleri Musul ve Kerkük’te artırmak için Türk Özel Kuvvetlerini bölgede istemiyorlardı. “Müttefik” ABD ve Kürtler Türk Özel Kuvvetlerine ayak oyunları yaparak ve Türkiye’yi küçük düşürerek bu timlerin Irak’ın kuzeyini terk etmelerini istiyorlardı.Bu olayın bir benzeri 2.5 ay önce Kerkük’te yaşanmıştı .22 Nisan 2003’de Erbil’deki Türk Özel Kuvvetleri Timi Kerkük’e giden bir insani yardım konvoyuna eşlik ediyordu,Kerkük girişinde Albay William Mayville’nin komutasındaki Amerikalı askerler 23 kişiyi gözaltına alıyordu.Bunların 12’si Türk timine mensuptu ,diğerleri onlara yardım eden sivil kişilerdi.İki gün gözaltında tutulan 12 Türk timi mensubu ertesi gün Amerikan askerinin eşliğinde Türkiye’ye döndü(Gönderildi).
Time dergisi muhabirine röportaj veren Albay William Mayville şöyle diyordu: “Türk askerlerini Kerkük’teki Türkmenlere silah taşırken yakaladık(Silah taşırken yakaladıysanız,o zaman neden serbest bıraktınız?bu işgalci Amerikalılar çok temiz kalpli ve insancıllar değimli?) .Onlar buraya temiz bir kalple gelmediler. Hedefleri Kerkük’e büyük bir Türk barış gücü gelmesini gerektirecek ortamı oluşturmak. İlk konvoyda gerçekten insani yardım malzemeleri vardı. Ama bu konvoylar tekrarlandıkça para ve silah getirdiklerinden kuşkulandık (Yine belge ve ispat yok,yani yalan ve iftiradır) ”.
Baskın Lideri Daniel Monk
Süleymaniye baskınına katılan Amerikalı askerlerin Tim lideri Daniel Monk Hürriyet gazetesine hain baskını anlattı.Daniel Monk Albay William Mayville komutasındaki 173. Hava indirme tümeninin 1. bataryası, 1. müfrezenin, 1. takımının Alfa mangasında görev yapmaktaydı.
Daniel Monk ayrıca, Türk bürosunun gözcü muhafızları da ( Talabani’nin tahsis ettiği peşmergeler) parayla satın aldıklarını, dolayısıyla Türk askerinin, baskın konusunda uyarılmadığını ileri sürdü.
Daniel Monk:”Çevredeki destek gücümüze büroya saldırıya geçtiğimizi haber vermek için aydınlatma cephanesini ateşledik. Türk bürosunun kapısından ilk benim timim girdi. Baskını sayıları 60 askeri geçen iki takım gerçekleştirdi. Yanlış hatırlamıyorsam Türk askerlerinin sayısı 12-15 kişiydi. Baskına çok iyi hazırlanmıştık. Elimizde iki binalı Türk bürosunun planları vardı. Her takım bir katı temizleyecekti. İnce tanzimle ve süratle plan uygulandı.
Bizim geldiğimizi bilselerdi ve biz binaya girerken benim timime ateş açsalardı epeyi kayıp verirdik ama onlar hesabına kötü bir karar olurdu çünkü silahlı destek gücümüzde 6 adet 240B makineli tüfek ile altı kademeli füzeler vardı. Humvee’lerimiz 50 kalibrelik makinalı tüfeklerle ve MK-19 otomatik el bombası atıcılarıyla donatılmıştı. Her Humvee’de AT-4 tanksavar silahlarından 6 tane bulunuyordu. Bu silahlarla Türk karargahını ve içindeki herkesi yerle bir edebilirdik. Tanrıya şükür bu raddeye gelinmedi. Çünkü müttefikler(Kalleşe bakın müttefiklikten bahsediyor) birbiriyle savaşmazlar. Süleymaniye’deki Türk Özel Timi’nin sizin yakın bir müttefikiniz olan bir ülkenin askerleri olduğunu biliyordunuz ve karargahlarını daha önce dostça ziyaret etmiştiniz. Neden iki ülkenin ilişkilerini sarsan bu baskını yapma ihtiyacını hissetttiniz?" sorusunu şöyle yanıtladı: "Kerkük’ün yeni seçilmiş valisine suikast girişiminde bulunmayı plandıkları istihbaratını aldığımız için (kimlerden?fırıldak Talabani ve peşmergelerinden olmasın sakın) Türk askerlerini gözaltına (esir) aldık. Türkiye’nin Irak’ın Kuzeyinde faaliyet gösteren askerler bulundurmaması gerekirdi (Demek ki Amerikalılar Türk Özel Timinin o binada olduklarını çok iyi biliyorlardı.O Tim Türkiye’nin güvenliği için bölgede bulunuyordu,bunu da hem ABD hem de Kürtler biliyorlardı.Ama garip olan bölgeye kaosu getiren 10 bin km’den gelen işgalci Amerika bölgede bulunabilirdi!). Baskını çok iyi ve hızlı bir şekilde planladık. Neyse ki tek bir kurşun sıkılmadan tamamlandı. Türk olduklarını bildiğimiz için müttefik (Hangi müttefik!) bir ülkenin askerine yapılması gereken muameleyi yaptık ve onlara saygıda kusur etmedik(Müttefik’in! başına çuval geçirerek mi?). Benim açımdan, bu baskın Kerkük’te barışı sağlamak için yapılabilecek tek eylemdi(Ey ahali duyduk duymadık demeyin işgalciler Kerkük’e barış getirmişmiş!) .Kerkük şehrinde hak iddia eden çok etnik grup var. Kürt valisine yapılacak bir suikast değişik etnik grupların kitlesel karşılık vermelerine yol açabilirdi. Bölgedeki istikrar bizim ilk önceliğimizdi( Amerikalıların ilk önceliği gerçekten bölgede istikrar mı yoksa ne pahasına olursa olsun petrol yataklarını ele geçirmek mi?yorum sizin) ve Valiye suikast yapılması riskini alamazdık."
Türk Özel Kuvvetleri Komutanının Amerikalı askerler tarafından dövüldüğüne ve Türk askerlerine Kerkük Hava üssünde teröristlere giydirilen turuncu elbisenin giydirildiğine değinildiğinde Daniel Monk Amerikan Ordusu’nun savunmasını şöyle yaptı: "Türk komutan hiç dövülmedi. Türkiye’nin müttefikimiz olduğunu biliyorduk ve askerlerinize saygıyla muamele ettik. Her gözaltına alınanın başına gevşek plastik kum torbası geçirmemiz standart bir uygulamamızdır. Gözaltına alınanlara turuncu giysinin de giydirilmesi standart bir uygulamadır. Kimliklerinin karıştırılmaması için turuncu elbise giydiriyoruz."
Bilindiği gibi Amerikalılar, Türklerin bir suikast planladıklarına iddiasına karşılık herhangi bir kanıt ortaya çıkartamamışlardır. Bu baskının tamamen bir yalan üzerine kurulduğunu, aksi takdirde Amerikalı ve işbirlikçileri Kürtler kanıt sunardı. Başka bir deyişle ellerinde kanıt olsaydı Türkleri kötülemek için bu fırsatı kaçırırlar mıydı? Bu baskının bir yalan üzerine kurulduğunun kanıtı da 60 saat sonra bütün esirleri, İngiliz vatandaşı Michael Todd hariç, serbest bıraktılar.
Barışsever, insan haklarına saygılı ve Irak halkına” özgürlük ve barışı” getiren Amerikalı askerler Kerkük şehrinin ve bölgenin istikrarı yalanından bahsediyorlar.İlk önce Türkmen şehri Kerkük’ün,hem de Amerikalıların gözetiminde , Tapu ve Nüfus daireleri Kürtler tarafından yağmalanıp yakıldı .Bir anlamda, bunu yaparak,Türkmen şehri Kerkük’ün tarihini /hafızasını yok etmek istediler.Türkmen Nüfus kayıtlarını yok ederek ,Türkmenleri azınlık duruma düşürmek olduğunu açıkça anlaşılıyordu.Kürtlerin ana hedefi petrol zengini Kerkük’ü, ileride yapılacak bir nüfus sayımında Türkmenleri azınlık gösterip Kerkük’ü ele geçirmektir.ABD, Kerkük’ün idaresini tek bir gruba yani Kürtlere vererek kan gövdeyi götürüyor.
Kürtler Amerikalıların desteği ile Irak’ın Kuzeyinden ve bölge ülkelerinden 700 bin Kürt’ü Türkmen şehri Kerkük’e yerleştirdiler.Kürtlere Türkmen şehri Kerkük’e gitmeleri halinde iş, arsa ve yüksek miktar da para alacakları vaadinde bulunuldu.Aile başına 10 ile 20 bin dolar arasında para verildi . Bugün ise bu Kürtler konut sahibi oldular ,ne amaçla Kerkük’e getirildiler ve Kürtlere verilen bu konutların finansörleri kimlerdir?İşgalci Amerikalılar ve Irak Devletini yağmalayıp , talan edenler olmasın sakın?!.Dünyanın gözü önün de Türkmen şehri Kerkük Kürtleştiriliyor!ama ne yazık ki kimseden ses yok.Irakta Mezhep ve etnik çatışmalarını besleyen ve tetikleyen kimlerdir. Irak tarihinde hiçbir zaman ne mezhep ne de etnik çatışması yaşanmamıştır. ABD ve İngiltere’nin sayesinde bunları da gördük. Yani getirdikleri özgürlük ve barış paketinin içinden kan,ölüm ve gözyaşı çıkmıştır.Mezhep ve etnik çatışmalar Irak’a ithaldir. Irak halkı binlerce sene kardeşçe ve birlikte yaşamışlar. Irak tarihinin hiçbir döneminde bu tip olaylara şahit olunmamıştır.
İngiliz Vatandaşı Mikael Todd
Görgü tanıklarından biri 4 Temmuz günü Süleymaniye’deki Türk Özel kuvvetleri Bürosuna yapılan baskın sırasında 11 Türk askeri ile birlikte gözaltına alınıp Kerkük’te sorgulanan, sonra turuncu tulum (Guantanamoda El-Kaide üyelerine giydirilen tulum) giydirilip başına çuval geçirilerek Bağdat’a götürülen İngiliz vatandaşı Michael Todd idi. Michael Todd,işgalci ABD’nin en yakın müttefiki İngiltere'nin barışsever bir vatandaşıydı. Süleymaniye'de (Kürtlerin yoğun yaşadığı bir şehir) bulunma nedeni de Iraklı çocuklara oyuncak dağıtmak, savaşta kaybettiği kızı Sacide’yi bulmaktı.
Amerikalılar, öyküsüne inanmadılar, cebindeki İngiliz pasaportunu bile sahte sandılar. Resmi kayıtlara bu yüzden "Türk Özel Kuvvetleri'nin komutanı olma şüphesiyle" gözaltına (esir) alındı olarak geçti ve onu üç hafta serbest bırakmadılar. Michael Todd suç işlemişti suçu çok büyüktü. İşlediği suç ise yanlış zamanda yanlış yerde bulunmasıydı. Michael Todd, çuval olayının en büyük tanığıdır.Michael Todd: “KYB’nin (Irak Cumhurbaşkanı Talabani’nin Partisi) Dışilişkiler Bürosu'nun tabelasını gördüm, yeşil-beyaz yol tabelasının üstüne asılmıştı, diğer bir yeşil-beyaz yol tabelasında da "Kürt İnsan Hakları Bürosu" vardı. Bunun Sacide'nin (kızı) kayıp olduğunu bildirmek ve yardım istemek için iyi bir fırsat olduğunu düşündüm.
KYB Dışilişkiler Bürosu'nun Önünde kahverengi üniformalı askerler (Kürt peşmergeler) tarafından oldukça sert bir şekilde esir alındım. Cadde boyunca yürütüldüm ve Amerikan askerlerine teslim edildim. Kavşağa ulaştığımızda iki ya da üç tane daha kahverengi üniformalı asker ( Kürt peşmerge) gözüme çarptı. Yolun kenarında da bir kalabalık birikmişti, dört ya da beş Humvee cipi seyrediyorlardı, birçok silahın bana doğrultulduğunu gördüm. Üst rütbeli bir asker tarafından karşılandım, binanın arka bahçesine alındım, burası ağzına kadar Amerikan askeriyle doluydu; ne manzaraydı, korkmuştum ama bu bir rüya olmalıydı. RESİM ÇERÇEVESİ ALMAK VE KIZIMIN KAYIP OLDUĞUNU BİLDİRMEK İÇİN DIŞARI ÇIKMAM BENİ NASIL OLMUŞTU DA BİR SAVAŞ ESİRİ HALİNE GETİRMİŞTİ?
Yere yatırdılar, kelepçelediler (plastik kelepçelerle), ince bir şekilde üzerimi aradılar, açıklama yapmak için zaman yoktu ve kimsenin de beni dinlemeye niyeti yoktu. Konuşmaya çalıştım, sessiz olmamı söylediler. İngiliz vatandaşı olduğumu kanıtlamak için pasaportumu gösterdim ama belgelerimle ilgilenmediler.
Şikâyetçi olabilecek durumda değildim, çünkü öldürülebilirdim. Silahlar üzerime doğrultulmuştu ve Amerikan askerlerinin nezaretindeydim.
Plastik bir torbayı -onlar buna "kum çuvalı" diyordu- kafama geçirdiler, aşırı sıcaktı, bekletildiğim yer Süleymaniye'deydi. Kadınları ve çocuğu ön tarafa alırlar diye düşünmüştüm. Ama başlarına çuval geçirip, bizimle birlikte kamyonun arkasına attılar. Kadınlara böyle davranmalarına içerledim. Kamyona bindirildiğimizde Amerikalı askerler, bazı esirleri yumrukladı, tekmeledi, bazılarının yüzlerini dipçiklediler. Yola çıktık, yaklaşık beş dakika kalabalık bir yolda seyrettik. Çuvalları başımızdan söküp aldılar. Süleymaniye'yi gördüm, anayolda gidiyorduk, herkes gözünü bize dikmişti; bizimle alay ediyor ve Amerikan askerlerini alkışlıyorlardı. Amerikan askerlerine el sallıyorlar ve gülümsüyorlardı, bize aşağılayıcı şeyler fırlatıyorlardı. Bazılarının ayakkabılarını savurduğunu ve tükürdüğünü gördüm. Neden başımızdaki çuvalları çıkartmışlardı? Bunu kasıtlı yaptıklarını şimdi anlıyorum, insanlar yüzlerimizi görüp tanımıştı ve böylece Birleşik Devletler iyi bir iş yaptığını Kürtlere göstermiş oluyordu.
Elle göstermeler, aşağılamalar, tükürmeler, ayakkabı fırlatmalar. Bizi esir alan çocuk yaşta askerleri ve Humvee cipteki yüzleri gördüm. Gülümsüyorlardı, mutluydular,
Tekrar ediyorum, bunu kasıtlı yapmışlardı, ne kadar etkili olduklarını göstermek istemişlerdi, bunu nasıl yapacakları konusunda da Kürtlerden fikir almışlardı.Gömleğimde kan var, gömleğim kan içinde, yüzüm ve başım yara içinde.Yapılan geçit törenini birçok insanın izlemesi böylece sağlanmış oluyordu. Sanırım Süleymaniye'deki Gözaltı Merkezi'nden yaklaşık olarak saat 16:30 ya da 17:00'da çıkartıldık, insanların en kalabalık olduğu saatler, mükemmel zamanlama çocuklar! Hava kararıyordu, Kerkük'e gidiyorsak bu yavaş bir yolculuk oluyordu. Belki de düşündüğümüzden daha yavaş ilerliyorduk. Evet, birçok aracın konvoyumuzun yanından geçip gittiğini hatırlıyorum.
Küçük kızımı ararken bu adamların beni tutuklamalarına izin verdiniz ve şimdi de onları selamlıyorsunuz, gülümsüyorsunuz ve alkışlıyorsunuz(Kürtleri kastediyor)! Sanırım bunları herkes bilmeli. Talabani sen bir alçaksın! Çuvallar başımızda iken biraz olsun görebiliyorduk. Kerkük Havaalanında yolculuk sona erdikten sonra bizi 20 dakika kadar kamyonda beklettiler. Kamyon kasasında fotoğraflarımızı çektiler, Kerkük Havaalanında bazı esirler kafalarına tekme yediler.
5 Temmuz günü yani ertesi gün Kerkük Havaalanında turuncu renkli tulumları giyerken yanımda sürekli olarak silahlı bir muhafız vardı. Kollarımdan sıkıca yakaladılar, kelepçeler takıldı. Kelepçeleri iyice sıktılar.
Çuval başımdaydı, ellerim kelepçeliydi ve üzerimde turuncu renkli, parlak bir "terörist" kıyafeti vardı. Öğleden sonra üzeri açık kamyonun içinde yarım saatten fazla bir süre acı içinde bekletildik sanırım. Bunun kasten yapıldığından eminim.
Kerkük'ün Süleymaniye'den çok daha sıcak olduğunu biliyordum, sıcaklık 48 dereceye ulaşabiliyordu. 120 Fahrenhayt sıcaklığın altında, bir çuvalın içinde insanın beyni dışarı akardı, belki de çuvalın içindeki sıcaklık 60 belki de 65 dereceye ulaşmıştı. Bunu bir düşünün, terörist şüphesiyle turuncu tulumlar giydirilmişsiniz, başınızda silahlı muhafızlar bekliyor ve kafanıza bir çuval geçirmişler, çuvalın içindeki sıcaklık 65 dereceye ulaşmış!
Öğleden sonra Chinook helikopterleriyle Kerkük'ten Bağdat'a yollandık, hepimizin üzerinde turuncu tulumlar vardı (24 esir) ve Küba'daki Guantanamo esirleri gibi görünüyorduk. Kafamızda çuvallarla Amerikan Chinook helikopterinde uçuyorduk.
Cehennemi yaşıyorduk, aşırı terliyorduk ama bu sefer en azından rüzgar vardı. Rüzgar çok güzeldi, bizi serinletiyordu. Bağdat’a yollanmadan önce Kerkük Havaalanındaki sorguda özel tim komutanı binbaşı Aydın Eser: “Biz savaş esiriyiz, bize savaş esiri gibi davranmalısınız. Yoksa hiç bir şey anlatmayız. Artık müttefik değiliz. Burada savaş esiriyiz” dedi.”