HOBİLERİNİZ, TASARIM VE DİĞER KONULAR > Genel Konular

Türkiye Sanayii Ve Üniversitelerin Ortak Calismalari...

<< < (2/5) > >>

мคяครℓเ:
Baykal Makine Ar-Ge Merkezi Kimliğine Kavuştu
Ar-Ge Merkezi Sertifikası alan Baykal Makine, 550 metrekarelik teknoloji üssünde 61 çalışanıyla sac işleme makineleri sektöründe yenilikçi ve özgün tasarımlar geliştirmeyi hedefliyor.

Baykal Makine, Ar-Ge Merkezi olma hedefine ulaşarak, Bursa’nın 23’üncü Ar-Ge Merkezi unvanını aldı. Ortalama 600 personel ile üç ana tesiste ve toplamda 70 bin metrekare alanda yıllık 5 bin adet makine üretim kapasitesine sahip olduklarını söyleyen Baykal Makine Yönetim Kurulu Başkanı Sulhi Baykal, ürünlerinin yüzde 80-85’ini ihraç ettiklerini, böylece kent ve ülke ekonomisine ciddi oranda katma değer sağladıklarını vurguladı. Firmanın 64 yıllık geçmişi boyunca kendi öz kaynakları ile sürdürdüğü Ar-Ge çalışmaları sonucunda Türkiye’nin ilk abkant presi ve ilk hidrolik giyotin makası gibi birçok ilke imza attığını ifade eden Baykal, “1994 yılında Hollanda Kersten firması ile kurulan B&K B.V. şirketi ile Ar-Ge faaliyetlerine başlayan ve 5746 No’lu Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun çerçevesinde geçtiğimiz aylarda başvurusunu yapan Baykal Makine, 16 Ekim tarihi itibariyle Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca Ar-Ge Merkezi Sertifikasını aldı. Türkiye’nin en büyük makine üreticilerinden biri olarak sürdürülebilir bir gelişme için Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerinin vazgeçilmez bir gereklilik olduğuna inanıyor bu yönde politikalar geliştiriyoruz” dedi.

“Patent Ve Faydalı Model Sayısını Artırmak İstiyoruz”

Sulhi Baykal, 42 araştırmacı, 15 teknisyen ve 4 destek personeli olmak üzere toplam 61 çalışanla yaklaşık 550 metrekarelik bir alanda hizmet veren Ar-Ge merkezinde, sac işleme makineleri sektörüne yönelik yenilikçi ve özgün tasarımlar gerçekleştirileceğini ayrıca TEYDEB projeleri de yürütüleceğini vurguladı. Temel hedeflerinden birinin, yurt dışına bağlı ve yüksek maliyetli teknolojilerin yerli kaynaklarla üretilmesinin sağlanması konusunda Ar-Ge faaliyetleri yapmak olduğunun altını çizen Baykal, enerji ve diğer kaynakları verimli kullanan, doğal çevrenin korunmasına katkı sağlayan, katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesinin de diğer önemli hedefleri arasında bulunduğunu aktardı. Baykal, Ar-Ge merkezinde özgün tasarımlar gerçekleştirerek, patent-faydalı model sayısını artırmak istediklerine de değindi. Ar-Ge merkezi ile öncelikle bölüm çalışanları, genelde de tüm çalışanların yetkinliklerini geliştirecek ve onların yaratıcı fikirlerini ortaya koyabilme imkanları sağlayacak uygun çalışma ortamının oluşturulmasının amaçlandığına dikkati çeken Baykal, “Çalışanları bu doğrultuda motive etmek ve böylece bir inovasyon kültürü oluşturmak için Ar-Ge merkezi bünyesinde yenilikçi fikirlerin üretilmesi, master ve doktora yapılması gibi konularda ödüllendirme dahil özendirici sistemler de oluşturuluyor” diye konuştu. Başta Bursa’dakiler olmak üzere ülke genelindeki üniversitelerle kazan-kazan ilkesine uygun işbirliği projeleri geliştireceklerini anlatan Baykal, bu kapsamda son sınıf öğrencilerinin yarı zamanlı istihdam edilmesi ve yürütülen Ar-Ge projelerine katkılarının sağlanması çerçevesinde, öğrencilerin sanayinin iş yapma yöntemleri konusunda bilgilenmelerinin sağlanacağını aktardı.

http://www.moment-expo.com/baykal-makine-ar-ge-merkezi-kimligine-kavustu

мคяครℓเ:
Makineleri Kontrol Eden Güç: Hidrolik ve Pnömatik Sistemler
Hidrolik ve pnömatik sistemler, makine imalat sa nayisinin yüksek teknolojili ürünleri aras ında yer alıyor. Makine sanayisinin gelişimine bağlı olarak hidrolik sistemlerin kullanımı artarken kullanım alanları da yaygınlaşıyor. Uzmanlar ise sektörün makine üretimiyle kurduğu güçlü ilişkinin, hidrolik ve pnömatik sistemlerin tarihsel köklerine inildiğinde daha net bir biçimde ortaya çıktığı görüşünde birleşiyor.

Makine imalat sanayisinin gelişmesiyle önemli sektörlerden biri haline gelen hidrolik ve pnömatik sistemler, iş yapış şeklini kolaylaştırırken gücün kontrollü olarak kullanılmasına da olanak tanıyor. Türkiye’de hızla gelişen sektör son 10 yıl içinde CETOP (Avrupa Hidrolik ve Pnomatik Komitesi) ülkeleri içindeki payını 1,5’ten 3,3’e yükseltmeyi başardı.

İnsan gücünün yetersiz kaldığı her durumda makinelerin desteğine ihtiyaç duyuluyor. Ağır şartlarda, insan gücünün ve hızının yeterli olmadığı durumlarda işi kolayca yapabilmeyi sağlayan makineler, iş verimini artırırken zaman ve enerjiden de kazanç sağlıyor. Günlük hayatta pek içli dışlı olmasak da; inşaat, tersane, fabrika, taşıma işleri, lojistik gibi alanlarda iş makinelerine çok fazla ihtiyaç duyuluyor. Sanayinin hemen her kolunda iş makineleri, iş akışının kontrollü ve sağlıklı işlemesine imkan veriyor. Mükemmel bir uyum içinde çalışan iş makineleri de elbette tek bir sistemden oluşmuyor. Günlük hayatta en çok karşımıza çıkan iş makinelerinden vinçler, kamyonlar, asansör sistemleri bir kol ve onu itip yönlendiren küçük bir başka kol mekanizmasından oluşuyor. Motor sistemleri dışında temel hareket ve güç sağlayan kısımlar da devreye, hidrolik ve pnömatik sistemler olarak adlandırdığımız akışkan güç sistemleri ile giriyor. Bu sistemler makinelerden istenen işi, kontrollü olarak yerine getiren vazgeçilmez sistemler olarak üretime hizmet veriyor. Akışkan gücü; basınçlı akışkanların, ister sıvı ister gaz halinde olsun, enerjilerinden faydalanarak elde edilen güç olarak ifade ediliyor. Sıvı veya gaz ya da somut olarak su veya hava, ancak aralarında basınç farkı olan iki ortam arasında akışkan davranışı gösteriyor. Bu basınç farkından meydana gelen akış, aynı zamanda bir enerji de taşıyor. Yunanca su anlamına gelen “Hydro” ile boru anlamına gelen “Aulos” kelimelerinden türetilen hidrolik, günümüzde akışkanlar aracılığıyla kuvvet ve hareketlerin iletimi ve kumandası şeklinde tanımlanıyor. Tarihin ilk çağlarından itibaren akarsulardan su değirmenleri aracılığı ile güç elde etmek için kullanılan sistemler, bugün bildiğimiz anlamda akışkan güç sistemlerinin ataları sayılıyor. İlerleyen teknoloji ile hidroliğin ifade ettiği anlam da biraz değişiyor. Daha çok istenilen debi ve basınçlarla gücün elde edilmesi, kontrolü ve iletilmesini ifade eder hale geliyor. Hidrolik ve pnömatik sistemlerin mekanik sistemlerden en önemli farkı ve avantajı ise kontrollü bir iletim sağlamasıyla ortaya çıkıyor.

Hidroliğin Temelinde Pascal İmzası

Teorik ve tarihi açıdan modern hidroliğin temelleri 17. yüzyılın ortalarında Fransız fizikçi Pascal tarafından, kendi adı ile anılan Pascal Yasası ile atıldı. Bundan yaklaşık 100 yıl sonra İsviçreli fizikçi Bernoulli yine kendi adı ile anılan Bernoulli Denklemi’ni bularak, boru içinde akan bir akışkanın enerji tanımlamasını yapılabilir hale getirdi. Sanayi devriminde İngilizler sayesinde uygulama alanı bulan hidrolik bu tarihten sonra birçok sanayi uygulamalarında kullanılmaya başlandı. Bugün anladığımız şekilde ilk modern hidrolik sistem uygulaması ise 1906 yılında Amerikan savaş gemisi USS Virginia’nın top namlusu yönlendirmesinde basınçlı yağ kullanılması ile ortaya çıktı. Daha sonra sızdırmazlık elemanları konusunda yaşanan teknolojik gelişmeler ile hidrolik sistemler hızla gelişmeye başladı. 1926 yılında ABD’de ilk hidrolik güç ünitesi imal edildi. 1926 yılında Harry Vickers’in pilot kumandalı emniyet valfini icadı ile devam eden gelişmeler, İkinci Dünya Savaşı ile çok önemli bir aşamaya geçti 1950 yılında Mercier hidrolik aküyü, Moog’da MIT’de 1958 yılında elektrohidrolik servovalfi icat etti. Bu teknolojik gelişmeler ve icatlar sayesinde bugün bildiğimiz tüm hidrolik devre elemanları kullanılmaya başlandı. Havanın sağladığı gücü kullanan pnömatik sistemlerin geçmişi ise biraz daha eskilere, MÖ. 2500 yılına kadar uzanıyor. Madencilik ve metalurji sektöründe kullanılan hava körüğünü ilk pnömatik uygulama olarak ifade etmek mümkün. Pnömatik, eski Yunanca’da rüzgar veya nefes alma anlamlarına gelen “Pnuema” kelimesinden türetiliyor. Endüstriyel olarak ise gaz basıncı ile çalışan sistemlerin hareket ve kontrolünü sağlayan sanayi dalı olarak ifade ediliyor. İlk pnömatik uygulamalar 19. yüzyılın ortalarında başlıyor ancak bugün anladığımız anlamda geniş çaplı uygulamalar 20. yüzyılın ortalarından itibaren görülüyor.

Perşembe Pazarından Günümüze Türkiye’de Hidrolik Sistemler

Türkiye’de hidrolik ve pnömatik sistemlerin kullanılmaya başlanması, gelişimi ve ilerlemesinde Karaköy Perşembe Pazarı’nın etkisi çok büyük. Türk sanayisi için ayrı bir yere sahip olan Perşembe Pazarı Tersane Caddesi çevresi, hidrolik ve pnömatik sistemlerin, bu sistemlerde kullanılan ürünlerin ilk merkezi sayılıyor. Türkiye’de sektörün gelişmesinde önemli kilometre taşlarından birisi de plastik enjeksiyon makinelerinin imalatına başlanmasıyla atılıyor.

Uzmanlara göre 1980 sonrası Türk sanayisinin serbest piyasa ekonomisi ile tanışıp, dünyaya açılmaya ve gelişen teknolojileri yakından takip etmeye başladığı yıllar olarak kabul ediliyor. Bu yıllarda makine imalat sanayisindeki gelişmeye paralel olarak hidrolik ve pnömatik sektörünün de hızla büyüdüğü gözleniyor. Bu gelişme Türkiye’de sektörün önde gelen üreticilerinin 90’lı yılarda bir araya gelerek Akışkan Gücü Derneğini (AKDER) kurmasıyla farklı bir boyut kazandı. 2003 yılında CETOP’a üye olan AKDER böylece uluslararası temsil yeteneğine sahip oldu. Uzmanlara göre Türkiye’de 1960’lı yıllara kadar yedek parça temini ve tamiratı ile ilerleyen sektör, 1970’li yıllardan sonra hidrolik ve pnömatik elemanların üretilmesiyle gelişti ve zamanla büyük ölçüde proje hizmeti veren bir yapıya büründü.

Hidrolik ve Pnömatik Sistemlerin Makine Sektöründeki Rolü

Hidrolik ve pnömatik sistemler yoğun olarak; makine, tarım ve hayvancılık, gıda, kimya ve ilaç, tekstil, elektronik, madencilik sanayisi ve ağaç işleme endüstrisi ile otomatik dolum ünitelerinde kullanılıyor. Bu sistemler ayrıca birçok endüstriyel tesisin üretim süreçlerinde önemli kazanımlar elde edilmesini sağlıyor. Krikolar, asansörler, vinçler, takım tezgahları, vites kutuları, test cihazları, sanayi tipi robotlar gibi pek çok uygulama alanında hidrolik ve pnömatik sistemlerden yararlanılıyor. Hidrolik sistemler esas olarak; yüksek güç yoğunluğu, nispeten düşük enerji sarfiyatı, enerji depolama kabiliyeti, hassas hareket, yumuşak ve kademesiz hareket kabiliyeti, aşırı yüklere karşı güvenli, darbesiz, kuvvet ve torku sabit tutma kabiliyeti ile genelde kapalı ve korunmuş bir sistem olmaları dolayısıyla makine imalat sanayisinde çok önemli görevler üstleniyor. Enerji iletiminde akışkan olarak genellikle madensel yağlar kullanılıyor. Bunların dışında sentetik akışkanlar, su ve yağ-su çözeltileri de tercih edilebiliyor. Hidrolik sistem, elektrik motorunun tahrik ettiği hidrolik pompa ile akışkanın belirli basınçta ve debide basıldığı; bu hidrolik enerji ile doğrusal, dairesel ve açısal hareketin üretildiği sistem olarak tanımlanıyor. Hidrolik, akışkanların mekanik özelliklerini inceleyen bir bilim dalı olarak kabul ediliyor. Akışkanlar mekaniği ise duran akışkan mekaniği “hidrostatik” ve hareketteki akışkan mekaniği “hidrodinamik” olarak iki bölüme ayrılıyor. Enerji iletim olanakları yönünden hidroliğin yanında mekanik, elektrik, elektronik ve pnömatik sistemlerin her biri farklı alanlarda kullanılabiliyor. Hidrolik sistemler genelde iç içe rahatça girip çıkabilen iki silindirin, hava ve sıvı sızdırmadan hidrolik sıvısı ile hareket ettirilmesi ilkesine dayanıyor. Geniş bir pompa yardımı ile dar yapılı hidrolik silindirler, tonlarca ağırlığı itebilecek şekilde güç sağlıyor. Dev vinçlerin kollarını hareket ettiren bir veya iki tane hidrolik sistem bulunuyor. Bu silindirik uzun borular tüm hareketi, bir pompa ile itilerek iç kısmını dolduran hidrolik sıvısı sayesinde yapıyor. Sıvı olarak ise genelde yağ kullanılıyor. Sıvıların sıkışmaması özelliği bu sistemin temelini oluşturuyor.

Hidrolik sistemler sıvıyı depo eden bir bölüm ve buraya basınç uygulayan düşük enerjili başka bir sistem ile çalışıyor. Ana depoda basınç yapan silindirik sistemin, itici güç yapan diğer sistemden daha geniş bir yüzeye sahip olması gerekiyor. Genişlikten dara doğru giden sıvı daha etkin ve kontrollü bir basınç uyguluyor. Pnömatik sistemlerin tamamının kullanım prensibi; sıkıştırılarak yüksek basınçlı hale getirilen gazların kazandığı yüksek enerjinin, istenilen işin yapılabilmesi için mekanik sistemlerin çalışmasını sağlayan bir kaynak olarak iletilmesi prensibine dayanıyor. Günümüzün endüstriyel üretim aşamalarında yaygın olarak kullanılan ve büyük bir önem taşıyan pnömatik sistemler, üretim bandından çıkan ürünlerin çok daha hızlı bir şekilde hazır hale getirilmesini sağlıyor. Genel olarak vakum ve hava basıncının kullanılması ile çalışan pnömatik sistemler, içinde kullanılan tüm parçaların tamamının bu alana dahil olmasına katkıda bulunuyor. Hava basınçlı uygulamalarda sistemin ihtiyacı olan enerjinin karşılanabilmesi için kullanılan havanın sağlanması bir kompresör yardımı ile yapılıyor. Kompresör tarafından yüksek yoğunlukta sağlanan hava, sistem elemanları içinde büyük önem taşıyan tanklarda muhafaza ediliyor. Çelik gibi yüksek mukavemete sahip olan maddelerden yapılan bu hava tankları, istenilen işin yapılmasını sağlayan mekanik elemanların çalışması için gerekli olan enerjinin karşılanmasını temin ediyor. Pnömatik sistemler, günümüzün modern endüstriyel üretim sürecinin en önemli elemanlarından biri olarak, üreticinin giderlerinin azaltılarak tam kapasite üretim yapabilmesine olanak veriyor. Bu şekilde yüksek verimlilik ve düşük maliyetle üretilenlerin, tüketiciye de daha ucuz fiyatlardan sunulması mümkün hale geliyor.

Sektörel Sorunlar Rekabet Gücünü Etkiliyor

Türkiye’de makine imalat sanayisinin karşılaştığı sorunlar, hidrolik ve pnömatik sektörünü de doğrudan etkiliyor. Uzmanlara göre 2008 ekonomik krizinin etkilerinin dünya ölçeğinde devam etmesi ve Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları sektörün istenilen seviyeye ulaşmasını engelliyor. Hidrolik-pnömatik girdilerini yaygın olarak kullanan makine imalat, demir-çelik, iş ve inşaat makineleri, otomotiv, savunma, gıda, ambalaj, gemi inşa, sağlık, otomasyon ve robot teknolojileri gibi sektörler; teknoloji ve faaliyet alanlarının bu olumsuz koşullardan etkilenmesi ve bu etkilerin sürecek olmasının belirsizliğini yaşıyor. Türkiye hidrolik-pnömatik sektörünün, teknoloji kullanımı ve projelendirme açısından dünyanın gerisinde kalmadığının hatta sistem üretme noktasında son derece iyi durumda olduğunun altı çiziliyor. Ancak üretim açısından sektörün ana sorunları; yerli üretim, Ar-Ge, sektörle ilgili teknolojik ve endüstriyel birikim, sermaye/finansman ve kalifiye işgücü yetersizlikleri ile yüksek girdi maliyetleri, ithal ürünlerin yerli üretime göre pazar paylarının yüksek oluşu ve dışa bağımlılık olarak sıralanıyor. Yerli üreticilerin ihracatta yaşadıkları sorunlar ve çoğunluğu KOBİ düzeyinde olan üretici firmaların kamu desteklerinden yararlanmaları ve bilgilendirilmeleriyle ilgili eksiklik, Uzakdoğu‘dan gelen denetimsiz, standartlara uygun olmayan ürünlerin yerli üretimi olumsuz etkilemesi de önemli sorunlar olarak ortaya çıkıyor. 22-25 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen 7. Ulusal Hidrolik- Pnömatik Kongresinde sektörün yaşadığı sorunlar, çözüm önerileri ve geleceğe yönelik stratejiler kapsamlı şekilde ele alındı.

Türkiye’nin CETOP Ülkeleri içindeki Payı Yüzde 3,3

Türkiye son yıllarda hidrolik-pnömatik sistemlerde AB ülkeleri içindeki payını artırdı. Türkiye’nin hidrolik-pnömatik sistemler sektöründe CETOP ülkeleri içindeki payı 2000 yılında yüzde 1,5 iken, 2013 yılı itibarıyla bu oran yüzde 3,3’e yükseldi. Türkiye hidrolik- pnömatik sektörü ihracatının büyük bölümünü AB ülkelerine gerçekleştiriyor. 2013 yılında Türkiye’den CETOP ülkelerine gerçekleştirilen hidrolik ve pnömatik sistem ihracatı 460 milyon euroyu aştı. Bu rakamın 342 milyon euroluk kısmı hidrolik sistemlerden, 121 milyon euroluk kısmı ise pnömatik sistem ihracatından elde edildi. Hidrolik sektörü ihracatında ana ürün kategorileri pompa, aktivatör, valf ve diğer hidrolik elemanlanlar olarak dörde ayrılırken pnömatik sektöründe ise valf, şartlandırıcı, aktivatör ve diğer pnömatik elemanlar ihracatı ürün gruplarını oluşturuyor. Türkiye’nin CETOP ülkelerine gerçekleştirdiği hidrolik sistem ürün ihracat rakamlarının detayına bakıldığında 51,3 milyon euro ile pompa, 85,6 milyon euro ile aktivatör, 68,5 milyon euro ile valf ve 75,4 milyon euro ile diğer hidrolik elemanların satışının gerçekleştirildiği görülüyor. Pnömatik ürün gruplarında ise 38,4 milyon euro ile valf, 22,3 milyon euro ile şartlandırıcı, 45,2 milyon euro ile aktivatör ve 15,1 milyon euro ile diğer pnömatik elemanların ihraç edildiği ortaya çıkıyor. 183 milyon TL olan Türkiye’nin yurt içi hidrolik ve pnömatik ürün satışının, 178 milyon TL’si hidrolik sistemlerden, 4,8 milyon TL’si de pnömatik sistemlerden geliyor. Avrupa’nın hidrolik ürün ihracatında Almanya, Fransa, İtalya, İsveç ve İngiltere önemli paya sahip ülkeler arasında yer alıyor. Bu ülkeler pnömatik ürün ihracatında da dünyada söz sahibi. Rusya’nın da dahil edildiği CETOP ülkelerinin hidrolik sistemler ihracatı 8,9 milyar, pnömatik sistemler ihracatı ise 3,1 milyar euroya ulaştı. Sektörün dünya genelindeki durumu incelendiğinde ise üretimde Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri, ABD, Çin ve Japonya öne çıkıyor. İhracatçı ülkeler arasında ise, Almanya ilk sırada bulunuyor. Bu ülkelerin toplam üretimi, dünya hidrolik-pnömatik pazarının yüzde 70’ini oluşturuyor. Uzmanlar, Türkiye hidrolik-pnömatik sektörünün gerekli destekleri aldığı, yaşadığı sorunları eğitim, teknoloji ve bilgi birikimi ile çözdüğü takdirde dünya ile daha kolay rekabet edeceği görüşünde birleşiyor.


“İthal Edilen Ürünleri Üretmeye Başladık”

Çağlar Çelikbilek

Akon Hidrolik Satış Müdürü

“Firmamız mobil hidrolik sektörüne yönelik valf ve valf bileşenlerini üretmek amacıyla 1980 yılında İzmir’de kuruldu. Hidrolik valf imalatındaki uzmanlığımız sayesinde, müşteri ihtiyaçlarına daha özel ürünlerle cevap verebiliyoruz. Bugün, monoblok ve dilimli tip kumanda kolları üretiminde 35lt/dk’dan - 150lt/ dk’ya kadar geçirgenliğe sahip ürünleri, yıllık 250 bin dilim üretim kapasitesi ile sektörümüzde kullanıcılara en geniş ürün gamıyla sunan üreticilerden biriyiz. İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesinde 7 bin 500 metrekare alana sahip fabrika binamızda modern makine parkımız, aylık 100 ton kapasiteli dökümhanemiz, kalite laboratuvarlarımız, teknik altyapımız, mühendislik hizmetlerimizi ISO 9001:2008 kalite yönetim belgesiyle sürdürüyoruz. Firmamızda Ar- Ge çalışmalarına büyük önem veriyoruz. Ürettiğimiz hidrolik kumanda kolları; tarımsal makineler, traktörler, ön yükleyiciler, bekoloderler, çöp kamyonları, araç taşıyıcıları, mobil vinçler, orman vinçleri, iş makineleri, beton pompaları, presler ve balıkçı tekneleri gibi geniş bir alanda uygulama imkanı buluyor. 2001 yılında dış pazarlara açılan firmamız bugün üretiminin yüzde 70’ini aralarında Çin, Güney Afrika, Güney Kore, ABD, Almanya, Avustralya, Hindistan, İngiltere, İspanya, İran, Kanada, Arjantin, Tayland ve Vietnam’ın bulunduğu dünyanın 35’ten fazla ülkesine ihraç ediyor. Yeni projelerle müşteriye ve firmamıza değer katacak ürünlere büyük önem veren firmamız bu anlamda özellikle Türkiye’ye ithal edilen bazı ürünleri üretmeye başladı. Yeni bir oransal kontrollü valf projesi üzerinde çalışıyoruz. Önümüzdeki dönem içinde de bu uygulamamız sürecek”

http://www.moment-expo.com/makineleri-kontrol-eden-guc-hidrolik-ve-pnomatik-sistemler

мคяครℓเ:
İlk Yerli Rüzgar Türbini İstanbul’a Kuruluyor
TÜBİTAK öncülüğünde, birçok kurumunun desteğiyle geliştirilen 41 milyon TL bütçeli MİLRES Projesi kapsamında ilk türbin İstanbul’da elektrik üretmeye başlayacak.

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİ- TAK) öncülüğünde geliştirilen 41 milyon TL bütçeli Milli Rüzgar Enerji Sistemleri Geliştirilmesi ve Prototip Türbin Üretimi (MİLRES) Projesi kapsamında ilk türbin kasım ayında İstanbul’da elektrik üretmeye başlayacak.

Farklı Kurumların Desteğiyle Atılan Milli Adım

Rüzgar enerjisi sistemlerinin yerli imkanlarla geliştirilmesi amacıyla 2011 yılında başlatılan MİLRES Projesinde sona yaklaşıldı. Projede Sabancı Üniversitesi sistemin mekanik kısmını, TÜBİTAK MAM Enerji Enstitüsü jeneratör ve elektrik sistemlerini, havacılık endüstrisinden TAI kanat kısmını, İstanbul Ulaşım A.Ş, güç elektroniği kısmını, İstanbul Teknik Üniversitesi ise rüzgar analizleri ve kule tasarımını gerçekleştirdi. MİLRES için ayrıca dokuz üniversite ve kurumdan yaklaşık 100 araştırmacı çalıştı. Sistem için gerekli parçaların üretilmesinde de yerli sanayi kuruluşları projeye destek verdi. Elektronik kontrol sistemleri ve yazılımlar dışında kanat, göbek, hub, dişli kutusu, jeneratör, konvertor, kule ve nasel gibi tüm parçalar Türkiye’de üretildi. Projede, yüzde 80’den fazla yerlilik oranı sağlandı. Bilim, Sanayi Teknoloji Bakanlığının desteğiyle başlatılan MİLRES Projesinde rüzgar enerjisinin yerli sistemlerle üretilmesi için ilk prototip türbin ise İstanbul’a kurulacak.

20 Yılda 15 Milyar Dolar Hedefi

İlk aşaması üç yıllık çalışma sonunda geliştirilen türbin, İstanbul Terkos Gölü kıyısına yerleştirilecek. Alt yapısı tamamlanan türbinin kule kısmının kasım ayı içinde dikilmesi planlanıyor. Sistem 500 kilowatt/saat elektrik üretecek. Milli türbinin üreteceği elektriği, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi kullanacak. Deneme amaçlı kullanılacak rüzgar türbininin başarıyla çalışmasının ardından projenin ikinci aşamasında 2,5 megawatt’lık türbin geliştirilecek. TÜ- BİTAK tarafından ilk aşaması için 11 milyon lira kaynak ayrılan projenin, İkinci aşamasına da 30 milyon liralık destek sağlanacak. MİLRES ile 20 yılda 15 milyar dolarlık kaynağın yurt dışına çıkması önlenecek. Üretilecek türbinler yurt dışına da ihraç edilerek enerji harcamaları gelir-gider dengesi iyileştirilecek.

http://www.moment-expo.com/ilk-yerli-ruzgar-turbini-istanbula-kuruluyor

мคяครℓเ:
Sanayinin Üniversitelere Robot Teknolojileri Desteği Sürüyor
Bursa Teknik Üniversitesinin ardından Doğuş Üniversitesine de Robot Eğitim Merkezleri kuruluyor.



Dünya genelinde robotik, elektronik ve mekaniğin bir arada kullanıldığı üretim sistemleri yaygınlaştıkça, otomasyon ve robotik alanında deneyimli elemanlara ihtiyaç da artıyor. Bu noktada öğrencilerin çağın gelişen teknolojilerine uyum sağlayarak iş dünyasında tercih edilebilmelerine destek olmayı hedefleyen elektrik-elektronik ve otomasyon alanında faaliyet gösteren Mitsubishi Electric, Türkiye’deki iki üniversitede robot eğitim merkezlerinin kurulmasına katkıda bulunuyor. Son olarak Doğuş Üniversitesi (DOU) Endüstriyel Otomasyon ve Robot Teknolojileri Eğitim Merkezi, Mitsubishi Electric Türkiye’nin katkılarıyla kuruldu.

Eğitim Merkezleri Sertifika Verebiliyor

Mitsubishi Electric Türkiye, Bursa Teknik Üniversitesinde temmuz ayında kurduğu eğitim merkezinden sonra Doğuş Üniversitesinde de yeni bir eğitim merkezi hayata geçirerek, fabrika otomasyon alanındaki atılımlarını eğitim alanına da taşımış oldu. Otomasyon ve robotik alanında kariyer sahibi olmak isteyen mühendislik öğrencilerine pratik yapma imkanı sunmayı hedefleyen Mitsubishi Electric Türkiye’nin işbirliği ile kurulan eğitim merkezleri sertifika verebiliyor olmaları bakımından da büyük önem taşıyor. Laboratuvarda kullanılacak ileri teknoloji ürünleri, altı eksenli endüstriyel robot, hareket kontrol üniteleri ve servo motorlar, Mitsubishi Electric Türkiye Fabrika Otomasyon İş Geliştirme Yöneticisi Tolga Bizel tarafından, gerçekleştirilen törenle Doğuş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Dinçkol’a teslim edildi. Ayrıca Mitsubishi Electric ve Doğuş Üniversitesi arasında Endüstriyel Otomasyon ve Robot Teknolojileri Eğitim Merkezi ile ilgili protokol de imzalandı.

“Robotik Teknolojiyi Geliştirmek için İşbirliği Şart”

Törende, Doğuş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Dinçkol, “Dünyada mekanik, elektronik ve robotik teknoloji işbirliğiyle gerçekleşiyor. Mitsubishi Electric Türkiye ile yaptığımız bu işbirliği, hem eğitim ihtiyacımızı karşılayacak, hem de sanayideki değişik sektörlerde sertifika eğitimi ya da meslek geliştirme eğitimi verebilmemizi sağlayacak. İşbirliğimiz ayrıca öğretim görevlilerimiz ve Mitsubishi Electric Türkiye’nin değerli uzmanlarıyla yazılım geliştirmemizi ve bu sektörün önemli aktörlerinden biri olmamızı sağlayacak. Bu işbirliğinin hem üniversitemize hem de Mitsubishi Electric Türkiye’ye çok yararlı olacağını düşünüyorum. Mitsubishi Electric Türkiye, bize bu önemli alt yapıyı sağlamanın yanı sıra burada kullanılacak bütün ekipmanları da hibe etti. Biz de bunun karşılığında, bize verilenin daha da geliştirilmesini sağlayacak ortak çalışmalara imza atmaya çalışacağız. Bu eğitim merkezi aynı zamanda bir Ar-Ge laboratuvarı olacak. Yeni işbirlikleri ve yeni projelerde kapımız Mitsubishi Electric Türkiye’ye her zaman açık.” şeklinde konuştu. Törende konuşma yapan Mitsubishi Electric Türkiye Fabrika Otomasyon İş Geliştirme Yöneticisi Tolga Bizel ise “Buradaki amaçlarımızdan en önemlisi, Türkiye’deki yetişmiş insan kaynağına katkıda bulunmaktır. Bunu yaparken kendi paydaşlarımıza, Doğuş Üniversitesinin eğitim geçmişinden ve tecrübelerinden faydalanarak bir çeşit sertifika programı uygulamak arzusundayız” dedi.

http://www.moment-expo.com/sanayinin-universitelere-robot-teknolojileri-destegi-suruyor

мคяครℓเ:
Genç, Dinamik ve Dikkat Çeken Bir Bölümüz
Eğitim müfredatlarını, öğrencilerinin “sanayinin tozunu yutmasını sağlayacak” şekilde belirlediklerini ifade eden Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Naime Filiz Özdil, “Sanayi ile kurduğumuz işbirlikleri, akademik çalışmalarımız ve bilims el projelerimizle çok genç bir bölüm olmamıza rağmen şimdiden dikkatleri üzerimize çekmeyi başardık” dedi.

Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü 2011 yılında kuruldu. 2014-2015 eğitimöğretim yılında lisans düzeyinde ilk öğrencilerini kabul etmeye hazırlanan bölüm, 26 kişilik kontenjan ayırdı. Eğitim dilini İngilizce olarak belirleyen Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü, bölgesinde faaliyet gösteren sanayi kuruluşları ile de yakın işbirliği kurarak öğrencilerinin mezuniyet öncesinde piyasa koşulları hakkında fikir sahibi olmasını ve mesleğine hazır hale gelmesini sağlamaya çalışıyor. Üniversite bünyesinde oluşturulacak fon ile öğrenci projelerine maddi destek yaratmaya hazırlanan bölümün proje uygulamaları, sanayi kuruluşları tarafından da destekleniyor. Makine Mühendisliği Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Naime Filiz Özdil, sorularımızı yanıtlayarak bölümün yapısı, sunulan eğitimin niteliği ve projeleriyle ilgili bilgi verdi.
Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü ne zaman kuruldu? Eğitimde belirlediğiniz temel hedefler nelerdir?
  2011 yılında kurulan Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ülkemizin en genç üniversiteleri arasındadır. Makine Mühendisliği Bölümü ise üniversitemizin ilk oluşturulan bölümlerinden biridir. Kuruluşumuzdan itibaren gerek bölüm akademisyenlerinin gerekse üst yönetimin özverili çalışmaları neticesinde derslik ve laboratuvar gibi altyapı ihtiyaçlarımızı da tamamlayarak Yükseköğretim Kurumuna (YÖK) lisans öğrencisi alımı için başvurumuzu yaptık. Bu yıl ilk kez öğrenci kabul etmenin heyecanını yaşıyoruz. Lisans eğitimimizi yapılandırırken nitelikten ödün vermek istemedik. Bu yüzden kontenjanlarımızı sınırlı sayıda tuttuk. 20’si Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, beşi yabancı uyruklu ve bir tanesi ise lise birincisi olmak üzere toplamda 26 kişilik kontenjan ayırdık.

Öğrencilerimizle daha fazla etkileşim içerisinde olmak, onlarla birebir ilgilenebilmek için kontenjan sayımızı önümüzdeki yıllarda da aynı şekilde belirlemeyi düşünüyoruz. Öğrencilerimizin dünyada olup biten gelişmeleri takip etmelerini istiyoruz. En güncel yayınlara ulaşmalarını, yaptıkları çalışmaları ve araştırma sonuçlarını uluslararası katılımlı yarışmalarda, fuarlarda ve sempozyumlarda sergilemelerini arzu ediyoruz. Bunun ilk koşulu da iyi bir dil eğitiminden geçiyor. Üniversite olarak öğrencilerine iyi bir yabancı dil eğitimi vermenin yanından bu dili kullanarak mesleki gelişimlerine katkıda bulunmak için, eğitim dilimiz tamamıyla İngilizce’dir. Eğitimlerimizin akademisyenden öğrenciye yavan bir bilgi aktarımına dönüşmesini istemiyoruz. Bunun için teknolojiyi en etkin biçimde kullanmayı planlıyoruz. Özellikle derslerimizi, görsel ve işitsel materyaller ile desteklenmiş şekilde düzenledik. Bir yandan dersliklerimizi bu duruma imkan verecek şekilde hazırlarken diğer yandan da yükseköğretim konusunda uzman yayınevleri ile işbirliği yaptık. Ayrıca ülkemizdeki pek çok üniversitenin aksine, öğrencilerin teorik bilgiyi özümsemesini sağlayan uygulamaları ve deneyleri son sınıfa ertelemiyoruz.

Bölümümüzün temel derslerinin müfredatlarını uygulamalı olarak hazırladık. Bunun için gerekli deney setlerini temin etmiş durumdayız. Öğrencilerimizin derslerde öğrendikleri temel kavramları bizzat laboratuvarda deneyimlemelerinin bilgiyi daha kalıcı ve işlevsel hale getireceğinin farkındayız. Diğer taraftan öğrencilerimiz, son sınıfa geldiklerinde anlaşma yaptığımız sanayi kuruluşlarında çalışarak eğitimlerini tamamlayacaklar. Bu uygulama ile mezuniyet öncesinde öğrencilerimizin piyasa koşulları hakkında fikir sahibi olmasını ve üniversiteyi bitirdiğinde mesleğine hazır hale gelmesini sağlamaya çalışıyoruz.

Eğitim uygulamalarınızda daha iyiye ulaşmak için ne tür çalışmalar yaptınız?

Bölümümüzün kurulmasının üzerinden henüz üç yıl gibi kısa bir süre geçti. Bu süreçte kazandığımız en önemli başarı, akademisyenlerimiz ile birlikte çağdaş bir eğitim ve araştırma felsefesi üzerinde mutabakata varmış olmaktır. Bunun ilk meyvelerini almaya başladığımızı söyleyebilirim. Çeşitli kurum ve kuruluşlardan aldığımız projeler, sanayi ile kurduğumuz işbirlikleri, akademik çalışmalar ve bilimsel üretimlerimiz çok genç bir bölüm olmamıza rağmen şimdiden pek çok kesimin dikkatini çekmeye başladı.

Müfredatınızı oluştururken sanayiden gelen talepleri de dikkate aldınız mı? Teorik eğitimlerle pratik arasındaki dengeyi nasıl sağladınız?

Müfredatımızı, öğrencilerimizin “sanayinin tozunu yutmasını sağlayacak” şekilde belirledik. Eğitim müfredatımızda, öğrencilerimizin mezun olmadan önce tam zamanlı olarak bir sanayi kuruluşunda çalışması için gerekli düzenlemeleri yaptık. Bölgemizdeki kuruluşlarla görüşmelere şimdiden başladık. Bu fikri paylaştığımız firmalar konuya çok sıcak yaklaştılar. Öğrencilerimizi bu şekilde yetiştirerek, mezun olduklarında aynı zamanda sanayi tecrübesi ile de donatmış olmayı hedefliyoruz.

Teorik eğitimler haricinde araştırmageliştirme ve yenilikçiliğe önem veren bir eğitim kurumu olarak öğrencilerinize sunduğunuz teknik imkanlar konusunda neler aktarmak istersiniz?

Öğrencilerimizin fikirlerini, alanlarına dair ilgi ve alakalarını birer araştırma faaliyetine dönüştürmelerini arzuluyoruz. Bütün öğrencilerimizin öğretim hayatları boyunca en az bir araştırma projesi yürütmesini istiyoruz. Bunun için üniversite içerisinde bir takım imkanlar yaratmaya şimdiden başladık. Üniversitemiz bünyesinde oluşturulacak fon ile öğrencilerimizin projelerine maddi destek sağlayacağız. Bu fon, beraber çeşitli düzlemlerde ilişki içerisinde olduğumuz bölgemizdeki sanayi kuruluşlarının desteği ile oluşturuluyor. Bölümümüz laboratuvarları sadece eğitim amaçlı değil aynı zamanda araştırma amaçlı olarak da kullanılabilecek şekilde tasarlandı.

Öğrencilerimizin bu laboratuvarları en etkin şekilde kullanabilmeleri için gerek yönlendirilmeye gerekse de teşvik edilmeye ihtiyaçları var. Tüm bunların farkındayız ve dört yıllık müfredatımızı bu şekilde kurguluyoruz. Bölgemizde otomotiv sektöründe faaliyet gösteren önemli kurumlar var. Bu kurumlar ile yürüttüğümüz işbirlikleri neticesinde, bölümümüzde otomotiv sektörünün ihtiyaçlarına yönelik birtakım testlerin ve analizlerin yapılabileceği bir laboratuvar kurduk. Yine bölgemizdeki plastik boru üreticilerinin ihtiyaçlarına cevap verebilecek, çeşitli mekanik ve hidrolik testlerin yapılabildiği bir laboratuvarımız mevcut. Bunların dışında bölümümüzde başta güneş enerjisi olmak üzere yenilenebilir enerji alanındaki araştırmalarda ve ürün testlerinde kullanılmak üzere laboratuvar oluşturma sürecimiz de devam ediyor. Tüm bunların dışında öğrencilerimizin kullanımına 24 saat açık eğitim laboratuvarlarımızda mekanik, termodinamik, ısı transferi ve akışkanlar mekaniğinin temel prensiplerinin test edildiği deney düzeneklerimiz mevcut.

Öğrencilerin Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesini seçmesindeki temel nedenleri sıralayabilir misiniz?

Öğrencilerimizin bizi seçmesindeki en temel nedenlerin başında yüzde 100 İngilizce eğitim veren bir kurum olmamızı sayabiliriz. Kayıtlardan önce yaptığımız çok sayıdaki lise ziyaretleri ve fuar katılımlarında, adaylarla kurduğumuz sıcak ilişkinin de bizi tercih etmelerinde etken olduğunu düşünüyorum. Bir diğer önemli neden de üniversitemizin öğrencilerimize sağladığı burs imkanlarıdır. Üniversitemiz bölüm ayrımı yapmaksızın öğrencilerimizin tamamına başarı durumlarına göre ayda 2 bin TL’ye varan miktarlarda burs veriyor.

Makine mühendisliği öğrencileri sanayiyle koordineli çalışma yapma şansına sahip mi? Sağladığınız staj olanakları nelerdir?

Yaz stajları konusuna özel bir hassasiyet gösteriyoruz. Ülkemizde ne yazık ki yaz stajları çok fazla önemsenmiyor. Öğrenciler genel olarak bunu bir angarya gibi görüp, kurtulmak için yollar arıyor. Bölüm kontenjanlarının kalabalık olması da hem akademisyenlerin öğrencilere yönlendirmede bulunmasına, hem de yapılan çalışmaları etkin bir şekilde denetlemesine ve değerlendirmesine imkan vermiyor. Öğrenci kontenjanını sınırlı tutmamızın bir diğer nedeni de öğrencilere stajlar konusunda en uygun yönlendirmeyi sağlamak. Öğrencilerimizin staj dönemlerini en iyi şekilde değerlendirmeleri için onlarla birebir ilgilenerek, en uygun staj yerlerinin belirlenmesi konusunda her türlü yardımı yapmaya hazırız. Bu konudaki en büyük güvencemiz bölgemizdeki sanayi kuruluşları ile geliştirmiş olduğumuz yakın mesai birliğidir.

Bölümünüz bünyesinde gerçekleştirdiğiniz veya gerçekleştirmeyi planladığınız sanayi projeleri konusunda bilgi verir misiniz? Sanayi kuruluşlarından beklediğiniz destekler nelerdir?

Bölgemizde bulunan enerji şirketleri ile çeşitli faaliyetler yürütüyoruz. Yakın çevremizdeki bir dizi hidroelektrik ve termik santralin sürdürülebilir ve verimli bir şekilde çalışması, doğaya olan olumsuz etkilerinin azaltılması yönünde henüz proje aşamasına geçmemiş düşüncelerimiz var. Yakın zamanda olgunlaşan fikirleri çeşitli ulusal desteklerden faydalanarak hayata geçirmeyi planlıyoruz. Bunun yanında bölgemizde güneş enerjisi alanında faaliyet gösteren firmaların, yurt dışına açılmalarını sağlamak üzere ürün testlerinin yapılabileceği uluslararası kuruluşlarca akredite edilen bir laboratuvar kurma planımız mevcut. Bunların dışında Kalkınma Bakanlığı, Çukurova Kalkınma Ajansı ve üniversitemizin Bilimsel Araştırma Projeleri fonundan desteklenen çalışmalarımız devam ediyor. Henüz başvurusu değerlendirme aşamasında olan iki TÜBİTAK projemiz var.

Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının üniversitelere bakışını nasıl yorumluyorsunuz? Sanayileşmiş ülkeler ile kıyaslandığında nasıl bir algı farklılığı gözlemliyorsunuz?

Türkiye’deki üniversite-sanayi işbirliği ne yazık ki henüz istenilen seviyede değil. Üniversiteler ile sanayi kuruluşları arasında süreklileşmiş bir ilişki tesis etmek çok güç. Yan yana gelmeleri genellikle günübirlik ihtiyaçlar üzerinden oluyor. İlişkilerin kalıcı hale gelmesi ve uzun soluklu işbirliklerinin geliştirilmesi için yeni mekanizmalar kurmak gerekiyor. Bu konuda üniversitelerimiz, teknokentler ve teknoloji transfer ofisleri bünyesinde verdiği çeşitli düzeylerdeki eğitimler ve araştırma faaliyetleri ile birtakım imkanlar yaratmaya çalışıyor. Sanayi kuruluşlarının, üniversitelerin sunduğu bu imkanları değerlendirme ve işbirliği yapma konusunda daha talepkar olması gerekir.

http://www.moment-expo.com/genc-dinamik-ve-dikkat-ceken-bir-bolumuz

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

[*] Önceki Sayfa

Tam sürüme git