Gönderen Konu: YA VATANINI YA CANINI  (Okunma sayısı 2414 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Subutay

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 231
  • 0
YA VATANINI YA CANINI
« : 07 Ağustos 2011, 16:12:44 »
Sinema filmlerinde kötü adam filmin sonunda kesinlikle kazanamaz. Filmin kahramını filmde birini öldürmüşse, kan dökmüşse bilirsiniz ki sonunda ya yakalanıp cezalandırılacak veya filmde senaryo gereği hayatını kaybedecektir. Cezası ahirete bırakılacaktır.

Bunun nedenini merak ettiniz mi? Eskiden bunu soruşturmuştum, neden böyle diye. Bilenler demişti ki:

“Bu bir insanlık gereğidir. İmzasız bir anlaşmadır. Katili, caniyi yüceltemez kimse ve yapılanı yapanın yanına kâr bırakamaz, suç cezasız bırakılmayacak ki, dünyanın düzeni bozulmasın…”

Bunu ülkelerin sansür kurulları da denetlermiş…

İzlediğiniz sinema filmlerini şöyle bir düşününüz, bu kuralın dışına çıkanı var mı?

Kötülük yapan, halk masallarımızda da sonunda suçunun cezasını çeker. “Kırk katır mı, kırk satır mı?” diye sorarlar, yakalandığında kötü kişiye. Bunların sonunun böyle olduğunu görünce içiniz ferahlar, huzur bulursunuz…

Bu kötüyü, suçluyu, katili, caniyi cezalandırma yalnız filmlerde mi vardır?

Yaşamda böyle değil midir?

Devletiniz devlet gibi bir devletse, işleyen yasaları, bağımsız mahkemeleri, hakimi, savcısı varsa, çadır devleti, aşiret devleti falan değilse, suçlunun cezadan kaçması söz konusu olamaz! Er veya geç yakalanır, yasaların öngördüğü cezayı çeker.

Devletin en birinci görevi de vatandaşının güvenliğini sağlamasıdır.

Bizim devletimiz son yıllarda ne biçim bir devlet oldu peki? Ne zamandır bizde caniler kahraman sayılır oldu?

Ne zamandır eli kanlı örgüt başları sözü sayılır, konuşulur insan sınıfına sokuldular?

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, oraya milletin vekili göreviyle giren kişiler böyle birine doğal liderimiz nasıl diyebildiler? Bu, hem yasalar karşısında, hem de yazısız yasalar karşısında yani insanlık yasaları karşısında bir suç değil midir?

Çok değil dokuz yıl önce bizim şanlı, kahraman bir ordumuz, tarikatların etkisine girmemiş polis gücümüz vardı.

Yoldan geçenin dönüp hayranlıkla baktığı, belki biraz da içi çekingenlikle, titreyerek baktığı başı dik subaylarımız, komutanlarımız…

Yine polisimiz de öyleydi. Onları görünce gururlanır, emniyetimiz, derdik…

Bir savaşta mı yenildiler de şimdi askerlerimiz bu durumda? Neredeyse komuta heyetinin yarısı tutukluymuş. Hem de ne için?

Yapılmamış bir darbeyi, yedi sekiz yıl önce belki düşünmüşlermiş…

Birine zarar mı vermişler? Bir tek kurşun mu atmışlar?

Birine kötülük mü etmişler, pusu mu kurmuşlar?

Yasaları mı çiğnemişler, askerlik yasalarına mı uymamışlar?

Devletlerine ihanet mi etmişler? Düşmanla mı anlaşmışlar?

Casusluk mu yapmışlar ülkemizin kötülüğüne?

Ne yapmışlar?

Bir ülkenin askerinin en üst komutanları, ordu komutanları arka arkaya görevden çekiliyor. Bakıyorsunuz ülkede hiçbir şey değişmiyor! Yine ortalık, kim kime dum duma…Televizyonu ve bilgiağı iletişimi olmayan bir yerde duyuyorum bu haberi bu yazıyı yazarken, az önce, sanıyorum ortalık buz gibi olacak.

Herkes düşünecek, ne oluyor? Akıllar başa gelecek! Türk Silahlı Kuvvetlerine sahip çıkılacak!

Tek iletişim aracımız radyoyu açıyorum, TRT “Halkalı şeker” türküsünü çalıyor. Tren gelir hoş gelir, ley ley limi limi yâr…” türküsü geliyor arkadan. Bir göbek atmadıkları var. Yine şehit haberimiz varmış üstelik. Ivır zıvır haberin arasına sıkıştırmış, söylüyorlar:

“Bir asker şehit oldu. 22 yaşındaki er Mustafa Bulut. “Bütün dedikleri bu kadar.

Kahraman Maraş’ta da askerimize saldırı varmış. Bir astsubayımız şehit olmuş…Jandarma Uzman Çavuş Abdulmecit Yıldırım. İki askerimiz yaralı.
Hakkari’de mayın patlatmış caniler, iki askerimiz yaralıymış…

Bütün bu haberleri sıradan bir trafik kazası haberiymiş gibi veriyorlar, iki satırla geçiştiriyorlar…

Arkadan Norveç haberleri yarım saat…

TRT diyor ki, “TSK’leri komuta kademesinde emeklilik depremi yaşandı. Genel kurmay Başkanı tutuklu askerlerin durumunu sebep gösterdi...”

Muhalefet partilerinin sessiz olduğu, yargıyı bekleyelim diye diye yılları geçirdikleri ülkemizde askerlerimize yapılanlar inanılır gibi değil…

Terörle mücadele eden şerefli subaylarımız için terörist gizli tanıklık edebiliyor. Bir ihbarla gözaltına alınabiliyor subaylarımız… Görevi başındaki komutanlarımıza “yakalama” emri çıkarılabiliyor…Türk Ordusu’na, Türk Ordusu’na subay yetiştiren okullara komuta edenler, generallerimiz topluca tutuklanabiliyor. Yargılanma olmadan, hüküm giymeden, özgürlükleri ellerinden alınıyor, toplum gözündeki yüksek yerleri aşağı indirilmek isteniyor!

Öyle üç günlük beş günlük aşağılama, şereflerini çiğneme de değil, yıllarca dört duvar arasında tutuluyorlar.

Buna kimse şaşırmıyor, kimse ne oluyor demiyor, kimse aldırmıyor!

Kan dökücü canilerin örgütü ve küresel çetenin maşası olarak korunan kollanan insanlık düşmanı, Türkiye düşmanı terör örgütü her gün kan döküyor ülkemizde.

Elin memleketinde , Norveç’te, toplu öldürme suçu işleyen katili o gün yakaladılar. Ertesi gün de yargılamaya başladılar…

Sorarım size, bizde ki caniler böyle mi?

İçlerinde yakalananı, yakalanıp hemen mahkemeye çıkarılanı duydunuz mu?

Son haftalarda bu gözü dönmüş katiller pusu kurarak, mayın tuzaklarıyla yirmi beş askerimizi şehit ettiler.

Ne yazık ki buna her geçen gün yeni bir şehidimiz daha ekleniyor. Önceki sabah yine TRT radyosundan duymuştum. Bir uzman çavuşumuz şehit olmuştu. Adını bile söylemedilerdi. Yaralı ve şehit sayısını verdiler, hem de haberlerin sonunda. Önünden spor-şike haberi. Arkasından “Ek sınav müjdesi” haberi.”

Yanlış duymadınız bir müjde şeklinde verilen haber geldi ardından.

Öğleden sonraki haberlerinde de bu haber tamamen kaldırılmıştı.

“Bir varmış,bir yokmuş…”

Bu canilerin yaptıkları neden umursanmıyor? Vatan için canlarını kaybeden vatan evlâtlarını toplum olarak neden kucaklamamız engelleniyor?

Neden yanan yüreklerimizin sesi olacak bir basın yayın kuruluşumuz kalmadı?(Bir iki tane dışında)

Bu durumda, bu umursamaz devlet siyaseti karşısında bilmem sorulabilir mi?

Bu son olayların katilleri yakalandı mı?

Kaçı yakalandı şimdiye dek bu katillerin? Kaçı hapiste?

Bunların kaçı açıkça milletin huzurunda yargılanıyor?

Norveçli caninin anası babası, ailesi açıklandı. Onlarla söyleşiler yapıldı.

Bizde ne yapılıyor?

Bu saldırılardan, kan dökücülerin her saldırısından sonra şunu duyuyoruz:

“Teröristlerin yakalanması için geniş çaplı operasyon başlatıldı…”

Sonuç? Günler geçiyor, bir şey duyurulmuyor!

İşte bu hain yaptı, işte bunu yakaladık denmiyor?

Katillerin yakalanıp sorgulanması gazetelere haber olmuyor! Kimbilir belki de hiç yakalanan yok…

Norveç teröristi gibi bunların da aileleri açıklansa. Görsek bu katilleri yetiştirenleri? O anaları, babaları bir tanısak…

Bu analar babalar bu durumda ne diyorlar? Çocuklarından utanır durumdalar ım? Yüzleri yer mi?

Yoksa küresel çetenin, çetenin maşası PKK’nın ve PKK’nın siyasi örgütü BDP’nin elinde oyuncak mı bunlar?

Zavallı köpeklerin, kendi devletlerine pislemesinin, ihanetinin şerefsiz işaretini- o neyin zaferiyse artık- zafer işaretini mi yapıyorlar?

Bunu bilmek hakkımız değil mi?


Şemdinli’de PKK saldırısında ağır yaralanan teğmenimiz Süleyman Özoğlu’nun haberi, duyanı insanlığından utandıracak cinstendi… “Askerleri uğruna kendini feda etti “başlığıyla günler sonra gazetelere konu oldu.

Ayağından yaralanıyor genç teğmenimiz. Atardamara isabet ediyor kurşun. O yarasıyla askerinin önüne geçiyor, kendini siper ediyor onlara… Daha sonra kaldırıldığı hastanede bir hafta yaşam savaşı veriyor. Yarasının anadamar yırtılması olması onun 25 yaşında bir fidanken hayatını kaybetmesine yol açıyor…

Askerimize saldıranların , hiç korkmadan, çekinmeden bu en büyük insanlık suçunu işleyenlerin, devlete karşı en büyük suçu işleyenlerin yakalanıp cezalandırıldığını görmeyecek miyiz? Ne ceza verilirse verilsin bu suçun karşılığı olamaz ama en azından bu, devletin devlet olma görevidir milletine karşı…

Fimlerde kan dökücüler ya öldürülüyor, ya cezası veriliyor da gerçek hayatımızda niye böyle değil diye düşünenlerin sayısını arttırmalı, tatlı tatlı uyuyanları, gözü yumuk kalmış, gözleri kapatılmış insanımızı uyandırmalıyız…Bunun nedenlerini bildirmeliyiz…

Aslında bunu çoğu biliyorlar, bunu ülkeyi yöneten siyasetin küresel güçlerin isteğiyle böyle yaptığını, bu nedenle böyle aldırmaz davranıldığını, bilmezden görmezden gelmek kolaylarına geliyor. Rahatlarını bozmak istemiyorlar…

En insanın içini yakan da bu örgütün bir siyasi kanadının yaratılmasına kayıtsız kalınması, seçilmişlermiş gibi milletin vekiliymişler gibi kabul edilmeleri ve terör örgütünü övmelerine, onunla birlik olmalarına hiçbir yasal önlemin alınamaması…

Yurtsever aydınlarımız, komutanlarımız, Yaşar Okuyan gibi vatansever millîyetçi siyasetçilerimiz bile geçen seçimde, seçime bağımsız katıldıkları yerlerden seçilemediler…

Tek biri bile seçilemedi. O kadar gelişmiş bölgelerden aday oldukları, yörelerinde çok sevilip sayıldıkları halde.

Ama eli kanlı terörün insanları korkuttuğu, devletin de bölge insanını yalnız bıraktığı geri kalmış bölgelerimizde nasıl olduysa oldu, bütün öngörülen bağımsız bölücü parti (Kürt ırkçısı) adayları yetecek oyu aldılar ve seçildiler.

Bu size tuhaf gelmiyor mu?
Bu sonuç akıllara zarar bir sonuç değil miydi?

Ya canını ya malını, derler haydutlar filmlerde.

İnsanın en önemli varlığı canı, sonra malıdır denir.

Devlet canın ve malın güvenliğini yani vatanın güvenliğini ve düzenini sağlamak için vardır.

Ya canını ya vatanını diye tutturan PKK’lı canilerin ilk istedikleri yeni anayasaydı.

AB’nin istediği yeni anayasa.

İktidarın istediği ve muhalefetin de hayır demediği, MHP’nin destekleriz bile dediği, CHP’nin çoktan razı geldiği tek şey hep yeni anayasa…

ABD’li Hilari’nin verdiği ev ödevinde de yeni anayasa var.

Şimdi bunların hepsi toplanmış milletimize soruyor:

Ya canını alacak bu örgüt, ya onlara vatanını vereceksin!

Örgüt başına da özgürlüğünü vereceksin…

Taşları bağlayıp köpekleri salacaksın…

Yeni anayasayla kendi ellerinle teslim edeceksin kendi egemenliğini Amerika’ya, Avrupa’ya, vatanında emelleri olan İsrail’e…Devletini tuz buz edeceksin!


Kahraman Ordumuzun, Atatürk’ün önderliğinde yedi düvele karşı savaşarak kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’yle hesabı olanlar deliklerinden çıktılar…


Şehidimize cenaze törenini canlı yayında gösterdiler geçen gün. Camide namaz kıldıran imam soruyor:

"Hakkınızı helâl ediyor musunuz?" Cemaat bağırıyor:

“Helâl olsun!”

Şehitlerin yerinde siz olsanız…Yanıtlayanlar yer değiştirse... Vatanını çok seven biri olarak, siz…

Olup bitenin farkında olan, vicdanı olan, tarihini bilen, atalarını tanıyan, seven sayan, onurlu bir vatandaş olarak…

Ya canını ya vatanını diyen canilere utanmadan teslim olan, onlarla anlaşan, onların yaptıklarına göz yuman, onları azdıran, şımartan, kanınızı döken canilerin sırtını sıvazlayan bu insanları affeder misiniz?

Doğru söyleyin:

Siz şehit olsanız, geride kalanlara hakkınızı helâl eder misiniz?

Feza Tiryaki, 30 Temmuz 2011 -Güncel Meydan