Gönderen Konu: ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ  (Okunma sayısı 180577 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı BLACKHAWK

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 506
  • 0
Ynt: ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ
« Yanıtla #20 : 03 Haziran 2010, 19:17:28 »
Japonları bu yüzden seviyorum.Başkaların değerlerine çok  saygılı davranıyorlar.Ve koruyup gösterip anıyor.Samuraylar işte :)

Çevrimdışı SKYWOLF

  • SKYWOLF
  • Genel Yetkili
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 44295
  • 612
Ynt: ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ
« Yanıtla #21 : 13 Haziran 2010, 02:04:36 »
Gözyaşları Pınar oldu



Pınar Akdağ, İzmir'de son yolculuğuna uğurlandı
12 Haziran 2010 Cumartesi, 18:45:23

Osmaniye'de, terör örgütü mensuplarınca Kanlıgeçit Jandarma Karakol Komutanlığına yapılan saldırıda hayatını kaybeden Jandarma Teğmen Cumhur Akdağ'ın eşi Pınar Akdağ, düzenlenen törenin ardından toprağa verildi.



Pınar Akdağ'ın eşi Cumhur Akdağ ve annesi Gülseren Ekmekçiler, İzmir'in Buca ilçesi Şirinyer semtindeki babaevinde taziyeleri kabul etti. Dün akşam cenazesi Osmaniye'den İzmir'e getirilen Akdağ'ın ailesinin evine Türk bayrağı asıldı.

Akdağ için daha sonra Bostanlı Beşikçioğlu Camisi'nde cenaze töreni düzenlendi. Törende Cumhur ve Pınar Akdağ çiftinin düğünlerinde çekilen fotoğrafları yakınları tarafından taşındı.

Cumhur Akdağ, törene askeri tören kıyafetiyle katılarak, eşinin naaşının camiye getirildiği esnada cenazeye asker selamı verdi.

Cenaze törenine Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Atila Işık, Ege Ordusu Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök, İzmir Valisi Cahit Kıraç, askeri erkan ile Akdağ ailesi ve yakınları katıldı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un gönderdiği çelenkler cami avlusuna yerleştirildi.

Tören alanına gelen Orgeneral Başbuğ ve Orgeneral Işık, Teğmen Cumhur Akdağ ve anne Gülseren Ekmekçiler'e taziyede bulunarak bir süre sohbet etti.

Cenaze namazı öncesinde Orgeneral Bağbuğ'un eşi Sevil Başbuğ, Gülseren Ekmekçiler'in yanına oturarak, uzun süre elini tuttu, teselli etti.

İkindi namazını müteakiben kılınan cenaze namazının ardından omuzlarda taşınan Türk bayrağına sarılı tabut, askeri araca konuldu. Aracın geçişi esnasında komutanlar ve cenazeye katılanlar naaşı selamladı.

Teğmen Cumhur Akdağ, naaşın geçişi esnasında yakasındaki eşinin fotoğrafının öpüp, elindeki karanfilleri tabutun üzerine attı.

Cenaze Buca Kaynaklar Mezarlığında toprağa verildi.

Törenin ardından Orgeneral Başbuğ gazetecilerin sorularını yanıtsız bıraktı.

AA
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Çevrimdışı SKYWOLF

  • SKYWOLF
  • Genel Yetkili
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 44295
  • 612
Ynt: ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ
« Yanıtla #22 : 19 Haziran 2010, 19:12:07 »
Şehit Piyade Er Sabahattin Derin

Bugün en zor olan şey nedir?
   




Hayat zor, çok zor...

Çocuk olmak, kardeş olmak, arkadaş olmak, ağabey olmak, amca olmak, komşu olmak, dede olmak, abla olmak, baba olmak, insan olmak...

Fakat en zoru, zordan da beteri anne olmak. O hepsinden de çok zor.

Nasıl anlayabilir bir insan neyin, kimin durumunun diğerinden daha zor olduğunu?

Günümüzde bu işin kolayı var.

Fotoğraflara bakarsın!

Ama, fotoğraflarda herkes biraz yalandır.

Yalancıktan bakar, yalancıktan gülümser, yalancıktan durgundur, yalancıktan kızgın, yalancıktan üzgün, yalancıktan dalgın.

Fotoğrafı çeken parmağını deklanşöre götürürken daha, flaş patlamadan az önce, saliseler önce şöyle bir çeki düzen verilir, duruma göre hal alınır.

Üzülünür ya da mutluymuş gibi yapılır. Nedendir bilinmez ama öğrenir bütün insanlar bunu; poz vermeyi.

Fakat yine de anlatır bazen bazı fotoğraflar. Hem de bütün çıplaklığı ile insanın içindekini, ruhundakini, isyanını, yangınını, çaresizliğini.

İşte şimdi önümüzde taş gibi bir gerçek fotoğraf var.



Herkesten,  Türkiye'de yaşayan milyonlardan, dünyada yaşayan milyarlardan, hepimizden daha çaresiz ve işi herkesten daha zor olan biri o fotoğrafın kahramanı.

Kahraman mı...

O fotoğraftaki Melek Hanım.

Melek Derin.

Atmış kendini evinin salonunun ortasına. Bitmiş, tükenmiş.

Bağırıyor mu, isyan mı ediyor, çaresiz mi yoksa öfkeden deliye mi dönmüş ya da hepsi mi...

Kulağı oğlu askere gideli beri televizyonda, radyoda olan Melek Hanım, bugün Şemdinli'den gelen kara haberle irkilen, herkesin bilemeyeceği, tanımlayamayacağı korkuyu iliklerinde hisseden binlerce anneden biriydi. Sabah sabah duyuldu ilk haber: Çatışma çıkmış, 8 asker şehit düşmüş, 14'ü yaralanmıştı.

Acaba sorusu bomba gibi yüreğine düşmüştü. Telefon başında, pencere başında, teselli saçmalıkları arasında saatler geçmedi. Ardından bir haber daha geldi. Yine Şemdinli'den. Mayın patlamış 2 asker daha şehit düşmüş, 2 asker de yaralanmıştı.

Dehşet büyüyordu. Yüreği parçalanacaktı beklerken.

Beklemek, hiç bir zaman böyle kanatıcı olamazdı.

Bekledi, bekledi, bekledi...

Sonra... Sonra askeri araçlar yanaştı Muğla'nın Milas İlçesi'ndeki evlerinin önüne.

Sıcacık kan gibi aktı ruhunun en anne yanları yerlere. Damarlarından boşalırken, her yanı buz kesti. Bir yumruk oldu boğazına çöktü.

10 şehitten biri onun oğluydu, Sabahattin'i, delikanlısı.

Bir annenin sevebileceği kadar seviyordu oğulcuğunu asker ocağına gönderirken.

Şimdi... Şimdi hiçbir annenin sevemeyeceği kadar seviyordu.

Çevresindeki tüm sesler yükselmişti. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Herkes kendi payına perişandı, üzgündü, çaresizdi, bir parçasını yitirmişti.

Ama o anneydi.

Anneliği bütün çıplaklığı ile, bütün şefkati ile, bütün kucaklayıcılığı ile, bütün hücreleriyle fotoğraftaydı.

Yakınları başındaydı. Kimbilir ne diyorlardı? Ne denilebilir ki?

Üzülme mi, bu da geçer mi, başın sağ olsun mu, bak oğlun şehit oldu mu? Ne?

Ağlıyordu.

Sanki kötü bir şey yapmış da çok pişmanmış gibi kendini duvardan duvara vuruyordu. Zor tutuyorlardı. Hatta tutamıyorlardı onu. Çünkü o bir anneydi. O kanlı canlı evladını az önce kaybettiğini öğrenmiş bir anneydi. Onu doğurmuştu işte, onu ilk kez o kucağına almıştı işte, onun hep en yakınındaydı işte, dahası var mı...

İşte yalancı olmayan o fotoğraf.

Poz yok, yapmacık yok, insani bir falso yok.

Çıplak gerçeğin, sarsıcı acının ta kendisi Melek Hanım.

Üstelik ve ne yazık yalnız değil bugün Melek Hanım. Aydın'da, Edirne Uzunköprü'de ve henüz acı haberin gitmediği 7 şehrimizde, 7 ilçemizde, 7 köyümüzde, 7 mahallemizde başka 7 Melek anne daha bekliyor kapılarda, telefon başlarında.

19 Haziran 2010

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15077144.asp?gid=373


Piyade Er Sabahattin Derin, 19 Haziran 2010 tarihinde Hakkari’nin Şemdinli İlçesi Günyazı Köyü'nün Irak sınırındaki Tanyolu Mezrası'ndaki sınır bölüğü üs bölgesine gece yarısından sonra kalabalık bir PKK'lı grubunun ağır silahlarla düzenlediği saldırıda Şehit düşmüştür.
« Son Düzenleme: 19 Haziran 2010, 19:29:46 Gönderen: SKYWOLF »
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Çevrimdışı Hawkerx

  • Yarbay John Sheppard
  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 543
  • 1
  • Başarılarını gizlemek, en büyük başarıdır. La Roch
Ynt: ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ
« Yanıtla #23 : 19 Haziran 2010, 22:40:21 »
Allah rahmet eylesin.


ELLER YUKARI HERŞEY AJAN SHEPPARDIN KONTROLU ALTINDA. [SGA 5X19-VEGAS] (STARGATE ATLANTİS CSI VERSİON EPİSODES)

Çevrimdışı EfsaneAsker

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 992
  • 1
Ynt: ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ
« Yanıtla #24 : 20 Haziran 2010, 20:46:49 »
Allah rahmet eylesin.

Çevrimdışı azarax

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 295
  • 0
Ynt: ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ
« Yanıtla #25 : 23 Temmuz 2010, 12:04:23 »
Allah rahmet etsin.

Çevrimdışı azarax

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 295
  • 0
Ynt: ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ
« Yanıtla #26 : 23 Temmuz 2010, 12:14:32 »
2002 mezunu Jandarma Assubay Savaş BIYIKLI


Adı:  Savaş   
Soyadı: BIYIKLI
Babası:  Mustafa
Doğum Tarihi: 1981
Doğum Yeri: Ankara
İli: KIRŞEHİR
İlçesi: Merkez
Mahallesi: Kındam
Şehit Düştüğü Tarih: 10.09.2005
Şehit Düştüğü Yer:  Küpeli Dağ- ŞIRNAK

''
19/1/2007 ·
Merhaba Savaş

Ben geldim.

Seni Özledim de, ondan geldim.

Sende beni özlüyor musun?

Toprağına kurumuş yapraklar düşmüş

Temizledim

Mezarına gül ağacı diktim.

Kuşları çok seviyorsun diye kuşlarla süsledim toprağını

Hatırlıyor musun annemlerden gizli,

Kömürlük de güvercin beslediğimizi.

Güvercinler için kaçak elektrik çekmiştik.

Az kalsın elektrik çarpmasından ölecektin.

Eski günlerdeki gibi dertleşmeye başladık değimli

Sabahlara kadar dertleşirdik,

Söz verirdik birbirimize hiç ayrılmayalım diye;

Hatırlıyor musun annem evde olmadığında bana çorba yapardın,

Oturur beraber zevkle içerdik.

Özledim bana çorba pişirmeni

Biliyor musun her an yanımda olduğunu,

Bana cesaret verdiğini biliyorum, hissediyorum.

Sende hissediyor musun beni

Toprağını okşadığımı, geldiğimi,

Ağladığımı

Hatırlıyor musun birimize bir şey olsa,

Yorganın altına girerdik, beraber ağlardık.

Birimize bir şey olsa diğerinin de canı yanardı

Hani şehit törenlerinde bir ananın ağıtını duyardık

ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ  diye

Artık bende söylüyorum...

Öğrendim Şehitlerin ölmediğini

Sende ölmedin ki,

Sen Yücesin, sen Şehitsin

Vatan uğruna can verensin.

Haberinin geldiği gün

Evimize ateş düştü,

Kor düştü,

Yandık, ağladık

Nişanlın askerleri görünce korkmuş,

Annemin dizlerinin bağı çözülmüş,

Kapının eşiğine yığılmış

Anne yüreği işte dayanamamış.

Babam ise gözünden inen yaşı silip

VATAN SAĞOLSUN  diye bilmiş

Ben ise;

Hayır, o daha çok genç ölmez, ölemez, ölmemeli  dedim.

Hayallerin vardı.

Daha yaşayacakların vardı.

Boğazıma bir yumru oturdu,

Nefes alamadım,

Canım yandı.

Kalbimin yerini ilk defa hissettim

Nasıl hissetmem ki;

Çünkü yerinden sökmüşlerdi

Babam diyor ki:  bir tanesini vatan uğruna ŞEHİT verdim.

Geri de iki tane daha var, gerekirse onları da ŞEHİT veririm.

Hani sen gitmeden önce,

Bir günümüzü harcayıp bir araba almıştık ya,

Söz vermiştim

Düğününde kullanacaktım

Kullandım, kullandım

Seni vatana damat ettiğimiz gün kullandım.

Ama arabada Canımın canı sen yoktun

Cenaze aracını takip ettim.

Namazını kıldım

Biliyor musun kardeş namazı kılmak çok zormuş

Öğrendim

İçim yandı, gene ağladım

Hoca nasıl bilirdiniz dedi.

Hep bir ağızdan  İYİ  dedik.

Zaten sen kimseye kötülük yapmadın ki

Annem hala askerlerin gözünde seni arıyor.

Savaşım diyor, kuzum diyor, ağlıyor

Evde yokluğuna alışamadık

Zaten alışmak da istemiyoruz.

Sen ölmedin ki sen ŞEHİTSİN

Seni anlatırken göğsüm kabarıyor;

Ben vatan hainleri ile çarpışan Savaşın abisiyim,

Ben Şehit abisiyim diyorum.

Mezarının başında dalgalanan Bayrağın,

Alına bakıyorum, kırmızısına bakıyorum,

Ağlıyorum

Gözyaşımı silip;

BAYRAĞI BAYRAK YAPAN ÜZERİNDEKİ KANDIR,

TOPRAK UĞRUNDA ÖLEN VARSA VATANDIR.  Diyorum.

Gururlanıyorum.

Aklıma geliyorsun

Kalbim sızlıyor,

Canım acıyor

Seni çok ama çok özlüyorum...

Toprağını kokluyorum,

Toprak sen kokuyor.

Mezar taşını elliyorum,

Seni hissediyorum.

Kuşlara bakıyorum gözlerim doluyor,

Ağlıyorum, yanıyorum

Seni çok ÖZLÜYORUM
''

Çevrimdışı azarax

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 295
  • 0
Ynt: ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ
« Yanıtla #27 : 04 Ağustos 2010, 21:18:32 »

Şehit Yüzbaşı Mehmet Tevfik Efendi


31 Mayıs 1915 Pazartesi.
Ovacık yakınlarındaki ordugah.
Yüzbaşı Mehmet Tevfik, annesi ve babasına son mektubunu, diğer manası ile, vasiyetini yazmaktadır.

"Sevgili babacığım, valideciğim,

Arıburnu'nda ilk girdiğim müthiş muharebede sağ yanımdan ve pantolonumdan hain bir İngiliz kurşunu geçti. Hamdolsun kurtuldum. Fakat bundan sonra gireceğim muharebelerden kurtulacağıma ümidim olmadığından bir hatıra olsun diye şu satırları yazıyorum.

Hamdü senalar olsun Cenab-ı Hakk'a, beni bu rütbeye kadar ulaştırdı. Yine mukadderat-ı ilahiye olarak beni asker yaptı.

Siz de ebeveynim olmak dolayısıyla beni vatan ve millete hizmet etmek için nasıl yetiştirmek lazımsa öyle yetiştirdiniz. Sebeb-i feyzi refikim ve hayatım oldunuz.

Şimdiye kadar milletin bana verdiği parayı hak etmek zamanıdır. Vazife-i mukaddese-i vataniyeyi ifaya cehdediyorum. Rütbe-i şehadete erersem Cenab-ı Hakk'ın sevimli kulu olduğuma kanaat edeceğim. Asker olduğum için bu, her zaman bana pek yakındır.

Sevgili babacığım ve valideciğim,

Göz bebeğim olan zevcem Münevver ve oğlum Nezih'ciğimi evvele Cenab-ı Hakk'ın saniyen sizin himayenize tevdi ediyorum. Onlar hakkında ne mümkün ise lütfen yapınız.

Oğlumun talim ve terbiyesine siz de refikamla birlikte lütfen sa'yediniz. Servetimizin olmadığı malumdur. Mümkün olandan fazla bir şeyi isteyemem, istesem de pek beyhudedir. Refikama hitaben yazdığım matuf mektubu lütfen kendi eline veriniz. Fakat çok müteessir olacaktır, o teessürü izale edecek vechile veriniz. Ağlayacak üzülecek tabi teselli ediniz. Mukadderat-ı ilahiye böyleymiş. Malumat ve düyunatım hakkında refikam mektubumda laf ettiğim deftere ehemmiyet veriniz. Münevver'in hafızasında ve yahut kendi defterinde mukayyet düyunat da doğrudur. Münevver'e yazdığım mektubum daha mufassaldır kendisinden sorunuz.

Sevgili baba ve valideciğim,
Belki bilmeyerek size karşı birçok kusurlarda bulunmuşumdur. Beni affediniz, hakkınızı helal ediniz, ruhumu şad ediniz, işlerimizi tavsiyesinde refikama muavenet ediniz ve muin olunuz.

Sevgili Hemşirem Lütfiyeciğim,
Bilirsiniz ki sizi çok severdim. Sizin için vesayemin yettiği nisbette ne yapmak lazımsa yapmak isterdim. Belki size karşı da kusur etmişimdir, beni affet, mukadderatı ilahiye böyle imiş hakkını helal et ruhumu şadet, yengeniz Münevver hanımla oğlum Nezih'e sen de yardım et, sizi de Cenab-ı Hakk'ın lütuf
ve himayesine tevdi ediyorum.

Ey akraba, dostlar ve yakınlar, cümlenize elveda, cümleniz hakkınızı helal ediniz.Benim tarafımdan cümlenize hakkım helal olsun. Elveda, elveda. Cümlenizi Cenâb-ı Hakk'a tevdi ve emanet ediyorum.

Ebediyen Allah'a ısmarladım. Sevgili Babacığım ve Valideciğim....

Oğlunuz Mehmet Tevfik"

Yüzbaşı Mehmet Tevfik, bu mektubu yazdıktan 2 hafta sonra şehit oldu. Şehit Yüzbaşı Mehmet Tevfik Efendi'nin hakkında çok şey bilmesek de, yazdığı mektubun, Çanakkale Savaşları'ndan geriye kalmış en uzun mektup olduğu bilinmektedir.

Şehit Binbaşı Bedir Karabıyık


4 Mart 1994
Sarıkamış
Piyade Binbaşı Bedir Karabıyık eşi ve annesine son mektubunu, diğer manası ile, vasiyetini yazmaktadır.

"Güzel Hanımcığım,

Şimdi ayrılık zamanıdır. Sen genç, oğulcuklarım çok küçüksünüz. Sizi mesut ve bahtıyar etmek için çok çalıştım. Çileli bir hayattı bu beraber yaşadık. Beni anlamışsınızdır. Göğsümün içindeki kafesine sığmıyordu. Çok dua aldım bu sebepten uzun ömür ve hayır ümidim vardır.

Fakat ben kefenimi hep üzerimde hissettim. Ecel gelirse sefa gelsin, onunla arkadaşım ben. Yeter ki son nefesde mümin olarak göçeyim. Hak vaki olur, inşaallah şehit olurum. Sana ağlama demiyorum. Seven sevdiği için elbet ağlar. Müsterih ol. Haram lokma yemediniz. Yedirmedim. Bilmeden işlediklerimizi Allah affetsin.

Çocukları hoş tut, hep tatlı sözler söyle. Onlar Allah'ın izniyle hayırlı insan olurlar. Büyük oğlum hırçındır ama merhametlidir, küçük oğlum hem akıllı, hem iyi huyludur. İkisinde de siyasî zeka vardır. Devlet adamı olabilirler, o yöne yöneltmeye çalış. Benim dostlarım kimlerdiyse onlarla irtibatı kesmeyin. Ben senden razıyım, Allah da razı olsun. Allah cennet nasip ederse, seni de yanıma versin. İffet, namus ve hanımefendiliğinle her zaman bir yıldızdın. Güzel yüzünü, Allah nasip ederse tekrar görürüm Ama dünyada, ama ahirette.

Hakkınızı helâl edin.
Evin Babası Bedir

Canım anneciğim,

Her şeyimi ama her şeyimi sana borçluyum.

Anneciğim, dünyayı sevemedim. Tad da alamadım. Allah'ın emir ve rızasına aykırı her şey beni rahatsız etti. Elhasıl dünya bana küstü, ben de ona.

Bilmiyorum ama zannediyorum, senin dualarının bereketiyle ömrüm uzun olur. Eğer sen veya ben önce gidersek, önce giden kucağını açıp beklesin. Elbette kavuşacağız. Saçından bende bir tutam var. Onu yanımda taşıyorum. Ölürsem, Allah'ın izniyle bu kahramanca olacaktır. Saçının telleri yanımda kalsın. Sakın ağlama. Bil ki, göğsümde Kur'an var. Dudaklarım da son olarak Allah'ı zikretti.

Gönlün müsterih olsun. İbadetlerimi, zikirlerimi hep bağışladım, elimde bir şey kalmadı. Rabbim'in huzuruna bomboş gidiyorum, onun gufranının kuşatacağını umuyorum.

Sana başka ne yazayım. Evvel gidene selam olsun.

Oğlun Bedir"

Binbaşı Bedir Karabıyık, bu mektubu yazdıktan tam bir ay sonra, 4 Nisan 1994 günü Sarıkamış'a bağlı Kızılçubuk Köyü'nde şehit oldu. Şehit olduğunda Bedir Karabıyık'ın sağ üst cebinde bir Türk bayrağı, annesinin saç teli ve ufak Kur'an-ı Kerim vardı.

Binbaşı Bedir Karabıyık, şehit çocuğudur. Abisi de şehit Pilot Cengiz Karabıyık'dır. Odasının kapısında, "Lütfen Kapıyı Vurmadan Giriniz" yazan ve her namazında Allah'dan şehadet istediğini arkadaşlarına söyleyen Binbaşı Bedir Karabıyık hakkında, beraber çalıştığı erinden, subayına kadar herkes saygıyla sözetmektedir.

Bu iki şehidimizin de mekanı cennet olsun. Askerler arasında sıkça kullanılan bir deyiş vardır: "Şehitler düşman mermisiyle ölmez. Onlar unutuldukları zaman ölürler."
Şehit Yüzbaşı Mehmet Tevfik, Şehit Binbaşı Bedir Karabıyık ve tarih boyunca bu milletin varlığı için varlığını armağan eden şehitlerimizi asla unutmadık. Unutmayacağız...

Mektupların Kaynakları:

- Recep Şükrü Apuhan - Sina'dan Galiçya'ya Mehmetçik
- Şehit Mektupları - Koray Gürbüz, Hüseyin Özlük


http://koltukgenerali.blogspot.com/2006/04/iki-ayr-trk-subay-iki-ayr-vasiyet.html

Çevrimdışı rstr617

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 370
  • 0
Ynt: ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ
« Yanıtla #28 : 23 Eylül 2010, 10:28:38 »


Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref  Bitlis'in de içinde bulunduğu çift motorlu uçağın kalkıştan 7 dakika sonra düşmesiyle ilgili raporu hazırlayan heyetin başkanı Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, uçağın kesinlikle buzlanma, pilotaj, bakım hatası, motor ve dizayn hatası nedeniyle düşmediğini belirterek, yaptıkları inceleme sonrasında uçağın sabotaj nedeniyle düşürüldüğü kanaatinde olduğunu söyledi.

İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi'nden emekli olan Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, Bitlis'in düşen uçağıyla ilgili 4 Kasım 1996 yılında hazırladıkları raporu değerlendi.

Olay sonrası Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından atanan bilirkişi heyetine başkanlık yapan Yüksel, mülakatın sonunda, "Uçak bal gibi düşürüldü, hiç şüphem yok" dedi.

Eşref Bitlis'in uçağının bir gün önce test edildiğini ve hangara çekildiğini aktaran Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, kazanın pilotaj hatası, bakım onarım hatası, yapım ve dizayn hatası ile buzlanma sebebiyle düştüğüne dair hiçbir kanıt olmadığını teknik yönleriyle anlattı. Raporun hazırlandığı dönemde yaşadıklarını aktaran Yüksel, hazırladıkları bilirkişi raporunda da yer alan askerin ifadelerini hatırlattı. Askerin ifadesinde bir rütbelinin gece geç saatlerde hangara geldiğini söylediğini belirtti.

Yüksel, "O günün gecesi nöbet tutan bir er, raporda ismi var. Diyor ki: 'Karargah tarafından bir üniformalı pilot, bir astsubay geldi. Parolayı sordum bildi, işareti sordum bildi, benden üst personel olduğu için girişine izin verdim. Ben şu ana kadar kaç zamandır burada nöbet tutarım, bu saatlerde burada hiç kimseyi görmedim.' diyor." şeklinde konuştu.

İKİ MOTOR KISA ARAYLA MİLYONDA BİR AYNI ARIZAYI VERİR
Kazada uçağın iki motorunun 50 saniye arayla aynı arızayı verdiğini belirten Yüksel, bunun milyonda bir ihtimali olduğunu dile getirdi. Yüksel, "Havacılıkta bütün motorlar arızalanır mı? Arızalanır. Aynı anda arızalanır mı? Arızalanır. Fakat her zaman bir motor arızasına göre proje yapılır ve hesap yapılır. 4 motorlu bir uçağın iki motorunun aynı zamanda arızalandığı zaman ne olacak? O dikkate bile alınmaz. Hele böyle bütün motorlar aynı anda aynı arızayı versin, böyle şey görülmedi denebilir" diye konuştu.

SABOTAJ İHTİMALİNİ RAPORDA BELİRTTİK
O dönemde yaptıkları incelemeler sonrasında uçağın pilotaj hatasından, imalat hatasından, bakım ve onarımdan doğan bir aksaklık yada buzlanma sebebiyle düşmüş olabileceğine dair hiçbir delile ulaşamadıklarını aktaran Yüksel, "Ama bu şartlar altında olay gerçekleşmiş. İki motor aynı anda 50 saniye arayla büyük çapta arızalanıyor. Öyle azcık basınç düşmesi falan değil. Sabotaj arızası olabileceğini raporda belirttik." ifadelerini kullandı.

Verilen ifadelerin adeta kendilerini ürperttiğini aktaran Yüksel, kendisinin daha önce de askeri personelle çalıştığını ve askeri personelin olaya kendileri gibi bakmadığını dile getirdi. Askeri personelin daha çok komutandan gelen talimatlar doğrultusunda çalıştığını dile getiren Yüksel, "Buradaki askerler yalan söylüyor. 'Ben sesleri duydum' diyor. Ya insaf et. Belki bin metre yukarıda bu bozulma. Oradan sen takırtı duyabilir misin?" ifadelerini kullandı.

Eşref Bitlis ile ilgili daha sonradan çok şey öğrendiğini dile getiren Yüksel, "Bu eşref Bitlis denen adam b günkü orduda belki bir iki tane olan adam. Onun Doğu hadisesi, Kürt olayları, PKK meselesi hakkında görüşleri ancak şimdi uygulanmak istenen, yaparsak ancak kurtuluruz denen görüşlermiş." diye konuştu.

Ahmet Yüksel, JİTEM'in kurucusu olduğu öne sürülen emekli Albay Arif Doğan'ı kast ederek, "Bu yeni akşam televizyonda, değnekle, kısa pantolonla dolaşan adamın döneminde öldürüldü. Uçak bal gibi düşürüldü. Hiç şüphem yok" şeklinde konuştu.

Uçağın her yerinin sağlam olduğunu tek arızanın ise motorda görüldüğünü anlatan Yüksel sözlerini şöyle sürdürdü: "Uçak sağlam her şeyi sağlam. Motoru yok edildi, güç yok. Eğer hiç olmazsa birinde olsaydı. İkisine birden yapılmış. İkisinin de aynı anda olması. 50 saniye nedir. Hatta 50 saniye nedir biliyor musunuz? Siz onu görüp de eyvah dediğiniz anda ondan birkaç saniye sonra bitmiştir olay. Aradaki şeye intikal ve intibak zamanı deriz. Bu kısa zaman içerisinde iki motorun da bu şekilde yok edilmesi, patlatılmış olması. "

O dönemde uçağın motorunun C4 tipinde ufak patlayıcı parçalarıyla etkisiz hale getirilmiş olabileceğini tahmin ettiklerini aktaran Yüksel, ancak daha sonra olayın çok daha farklı olduğunu anladıklarını dile getirdi.

TARIK BİTLİS: DOSYA AÇILSIN
Bu iddiaları değerlendiren şehit Org. Eşref Bitlis’in oğlu Tarık Bitlis ise konuyu yargıya taşıyacağını söyledi. Konunun araştırılması için Albay Doğan’a ait olduğu iddia edilen ses kaydıyla ilgili TBMM’de bir araştırma komisyonu da kurulması gerektiğini belirten Tarık Bitlis, “Komisyon kurulmalı. Savcılar da harekete geçmeli. Önce hukuk ,Albay Doğan’dan hesap sormalı, sonra da ben sorarım” diye konuştu.

http://www.haberturk.com/gundem/haber/554465-esref-bitlisin-ucagi-bal-gibi-dusuruldu

ruhumuz var teslim etmeden önce

Çevrimdışı boxer

  • YASAKLI
  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 377
  • 0
Ynt: ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ
« Yanıtla #29 : 23 Eylül 2010, 12:28:46 »
Eşref Bitlis i Cem Ersever e öldürttürüyorlar sonrada Paşa yı öldürdü diye Ersever i öldürüyorlar...kendi Generalini öldürten bir ordu ve o dönem 2 general daha öldürtülmüş biz de çıkıp heron görüntülerindeki erlerin hesabını soruyoruz.
<a href="http://www.youtube.com/watch?v=1C-a76J4KNE" target="_blank" class="aeva_link bbc_link new_win">http://www.youtube.com/watch?v=1C-a76J4KNE</a>
Güçlü Ekonomi , Güçlü Ordu , Güçlü Türkiye