Bu ihtiyaç (yani nitelikli ve özgün bilgi üretme ihtiyacı) bize öncelikle üniversite reformunu; ve en nihayetinde de felsefi reformu yani eleştirel düşünme reformunu dayatacaktır.
Bu işler reformla, ıslahatla başarabileceğimiz işler değildir. Bu işler anca devrimle olur. Belki devrimle bile başaramayız -ki geçmiş tecrübelerimiz var. Zihinsel devrim yapmak dünyanın en zor işidir. Eskiyi yıkmak yeniyi getirmek... Atatürk bile kısmen başarılı oldu. Tam anlamıyla başarılamadı... Düşün! Şu gün olmuş, halen vatandaşların kahır ekseriyeti;
''harf devrimi yaptılar, bu yüzden dedelerimizin mezar taşını bile okuyamıyoruz'' diyebiliyor!
sorsan, dedenin mezarına kaç kere gittin diye? belki de hiç gitmemiştir. Sırf muhalefet olsun diye, yabancı istihbarat teşkilatların üretmiş olduğu bir argüman üzerinden fikir telakki edebiliyor. kaldı ki, dedesinin mezar taşında atomun nasıl parçalanacağı yazmıyor. Osmanlı arşivlerini taramış olsanız, herhangi bir bilimsel çalışmanın şahiti de olamazsınız. Anca iç yazışmalar, tahrir defterleri, şeyhülislam fetvaları, padişah fermanları... İlim irfan namına hiçbir şey bulamazsınız. Mevcut olsaydı zaten bugün bu hallerde değildik.
Eleştirel düşünce, her şeyden önce inançların eleştirisiyle başlar. Avrupa' da böyle olmuştur. Filozofları incelesinler, kahır ekseriyeti din adamıdır. Adam inancını sorgulayarak işe başlamış... eleştirdikçe kalıplarından kurtulmuş, kurtuldukça da fikir üretmeye başlamış. Tatlısu balığının okyanuslarda yüzmesini bekleyemezsiniz. İnançlar tatlıdır fakat yaşam alanı dardır. Uçsuz bucaksız okyanuslara açılmak istiyorsanız, tuzlu suda yüzmesini bileceksiniz. Tuzlu su belki acı verir ama vadettiği özgürlüğün tadı başkadır.