Gazze’ye giden İHH gemilerine İsrail müdahalesi halen tartışılıyor. Peki İsrail’in müdahalesi uluslararası hukuk açısından ne ifade ediyor. Konuyu Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Elemanı Reşat Volkan Günel değerlendirdi:
Uluslararası Hukuk çok şey diyor ama biz doktrine de fazla girmeden biraz şeytanın avukatlığını yapalım;
1) Deniz hukukunda genel kural açık denizlerin serbestliğidir. Temel bir belge niteliğinde Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre genel olarak 3 tip gemi görüyoruz. Savaş gemisi – Kamu hizmetine tahsis edilmiş devlet gemisi – Ticari gemi (Kapsamı geniş). Devlet/Savaş gemileri açık denizde dokunulmazlık sahibidir. Geri kalan "sivil gemiler" için diyelim, seyrüsefer serbestisi söz konusu. Ancak şunu da sorgulayalım, Açık denizlerin serbestliği ilkesinin temeli, sömürgeci devletlerin rahatça ticaret yapabilmesine dayanır. Devletlerin ortak menfaati nedeniyle bu uluslararası hukuk kuralı kutsallaşmıştır. Meğer ki bir devlet için yaşamsal çıkarlar orataya çıksın. Ancak tabii ki Mavi Marmara seyrüsefer serbestisinden yararlanacaktır.
Bu çerçeve dışında düşünüldüğünde ise bu gemi nasıl bir gemidir? İnsani yardım gemisi deniliyor.. Bu hakkı ona kim vermiştir? BM Barış gücü ve Kızıl haç örgütü devletlerden yetki almak için ve onlar tarafından tanınabilmek için boşuna mı uğraşmaktadır? Buna göre söz gelimi herkes ellini kolunu sallayıp ben insani hareket için geliyorum diyerek istediği örgüte istediği yerde yardıma gidebilir mi? Mesela Türkiye böyle bir taleple karşılaşsa ne yapar?
2) BM Deniz hukuku sözleşmesi 110. madde, savaş gemilerinin Açık denizdeki yabancı gemileri ziyaret hakkını düzenler. Buna göre, Sözleşme'nin 110 (d) bendi “Geminin tabiiyetsiz olduğundan şüpheleniliyorsa barış zamanında dahi gemiye ziyaret hakkı doğar" demektedir…
92. madde 2. bend der ki; “İki veya daha fazla devletin bayrağı altında seyreden ve bunları işine geldiği gibi kullanan bir gemi, bu tabiiyetlerden hiç birini diğer devletlere karşı ileri süremez ve tabiiyetsiz bir gemi gibi işlem görür”.
Mavi Marmara Komor bandıralı tescilli ama görüntülere göre Türk bayrağı çekmiş bir gemidir. Bu hileli durum bile İsrail savaş gemisi mürettebatının gemiye çıkması için haklı bir sebep yaratabilir.
Vessel Name Flag Type System
MAVI MARMARA THE UNION OF
COMOR PASSENGER/CRUISE INMARSAT C SYSTEM
Numbers: 461695211 [Inmarsat C Text / Data]
461695210 [Inmarsat C Text / Data]
Showing matching number(s) 1-2 of 2
Geminin sicili için bknz.
http://www.ship.gr/inmarsat/index.htm3) Kaldı ki, Uluslararası hukukta en temel ayrımlardan biri savaş hukuku-barış hukuku ayrımıdır. Haklı veya haksız, Gazze bölgesi şu an için fiilen İsrail Devleti’nin kontrolünde bir savaş bölgesidir.
Bu bağlamda her ne kadar yazılı bir hukuk kuralı olmasa da devletlerin uygulamaları çerçevesinde, savaş bölgesine yönelen ve açıkça rotasını buraya kıran bir gemiye açık denizde de (uluslararası sular) olsa, savaşan taraflar müdahalede bulunabilmektedir. Evet önleyici bir müdahale ve açık denizde ancak Mavi Marmara açıkça nereye gideceğini de beyan ediyor...
O halde, Gazze’ye yönelen ve açıkça rotasını buraya kıran bir gemiye açık denizde de (uluslararası sular) olsa, İsrail devleti savaş hukuku kuralları çerçevesinde müdahale edebilir. Bugün aynı olay Türkiye'nin başına gelse diye ne olur diye mahallemizin manavına sordum, "Taşlarız hocam tabii ki gemiyi" dedi..
4) Açık Denizlerde Bayrak Devletinin Yargı Yetkisinden bahsederiz. Mavi Marmara ise, Komor Cumhuriyeti Bayraklı bir Komor gemisidir. Bu gemiye videolarda gördüğümüz Türk bayrağı çekilmiş resimler yanıltmasın. Türkiye’nin bu gemi üzerinde yargı yetkisi yoktur. Ancak olan olaylarda kendi vatandaşına karşı suç işlendiği iddiası ile Türk Ceza Kanunu’na göre sorumluların şahsı hakkında Türk mahkemelerinde yargılamaya gidilebilir. Sorumlular (israil askerleri ve komuta edenler) Türkiye’ye gelmediği sürece de böylesi bir ceza yargılaması somut bir sonuç ifade etmez.
Diğer yandan, devletler hukuku bağlamında devletlerin egemenlik amacı ile yaptığı fiillerden ötürü hiçbir devlet yabancı bir mahkemede yargılanamaz.
Bu bağlamda İsrail Devleti hiçbir surette Türk mahkemelerinde yargılanamaz. İsrail askeri egemenlik amacı ile hareket etmiştir.
Uluslararası Adalet Divanı'na gitmek meselesi ise her iki devletin rızası ile kullanılabilecek bir seçenektir, şikayet mercii değildir.
5) Savaş hukukunda sivilleri öldürmek kesinlikle yasaktır diye bir hüküm yoktur. Savaş hukukuna göre kural, sivillere en az zararı vermek yükümlülüğüdür. Mesela savaş hukuku kurallarını düzenleyen 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerine Ek ve Uluslararası Silahlı Çatışmaların Kurbanlarına İlişkin Protokol 57. madde 2. fıkra “sivil halktan ölümlerin, sivillerde yaralanmaların ve sivil karakterdeki objelerde hasarların vuku bulmasının engellenmesi ya da her halükarda en aza indirilmesi" der...
Bu durumda İsrail eğer o gemiye torpil atarak batırsaydı kesinlikle orantısız güçten bahsedilebilirdi.
Fakat buradaki olayda orantısız güç meselesi dahi belirsizdir. (Herhangi bir soruşturmada, görüntülerdeki demir çubuklarla silahlı askere saldırmak onları denize atmak fiilleri de meşru müdafaa açısından bu aşamada değerlendirilmeye alınır)
6) İHH denilen örgüt milli görüşçüdür. Kayıp Trilyon davası ile yakın ilişkileri iddia edilmektedir. İyice araştırılmalı.. Altından bir Deniz Feneri çıkacağı kesindir.
Diğer yandan FKÖ ve HAMAS da farklı örgütlerdir. FKÖ “ben laik bir Filistin devleti kuracağım” diyor. Bugün Gazze'de tecrit edilen Hamas ise “ben şeriat devleti kuracağım” diyor. Ayrıca Türkiye’nin de altına imza koyduğu belgelere göre Hamas bir terör örgütüdür.
Reşat Volkan Günel
Marmara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı
Öğretim Elemanı
Odatv.com
Alıntı yaptığım yazıdan yorumlarsam; filistin halkının en büyük düşmanı bu hamascılar, milli görüşcüler vb olmalıdır. Çünkü abd bölgede iki ayrı devletli çözüm istiyor ve bunun için israile baskı uyguluyor, hatta obama bu yüzden tehdit bile alıyormuş. Akıllı insan ayıyla kavga etmez. Filistinlilerin israille kavga etmesi de buna benziyo. Nasıl rusya gürcisatanı perişan etti işte filistinlilerinde sittin sene başına gelecek olan odur. Ve birileri de bu gerginlikten oy,para vb gibi rantlar sağlıyorsa bilin ki o insanlar sizin iyiliğinizi istemez. En mantıklı çözüm FKÖ ye ve abd ye laik bir filistin devleti kurulması konusunda destek vermektir. Ama bu yobazlar buna da karşı çıkar neden? kurulacak filistin devletinin içinde kudüs olmayınca o devleti de kabul etmezler. Yobazlıktan akan kanı düşünmezler. Nasıl olsa akan kendi kanları değil ya!
Türkiye laik bir filistin devletinin kurulması için her türlü desteği sağlamalıdır. Devlet kurulsun akan kan dursun, varsın olsun içinde kudüs olmasın.Ondan sonra kudüsün özerk bir bölge olması, BM barış gücü tarafından korunan dini ve turistik amaçlı olarak vizesiz girilebilen özerk bir bölge olması için hıristiyanlarında desteği alınarak çalışma yapılmalı bunun mücadelesi verilmelidir.
Yoksa bu savaş böyle sürüp gider, filistin halkı sürekli ezilen taraf olarak kalır birileride bunun üzerinden hem siyaset yapar hem de rant elde eder.
Bu arada akp nin gerçek yüzünü hamas mı, fkö mü tercihini yaparken görmüş olduk. Demokrasi ve cumhuriyetin temelinde laiklik vardır. Avrupa bunu öğrenirken milyonlarca insan öldü, doğum sancısı gibi çok acı dolu bir süreçten geçtiler ve sonunda bir evlatları oldu; laiklik!!!!!!!!!!!
Şimdi ona gözleri gibi bakıyolar, çünkü biliyolar ki onu kaybederlerse o karanlık çağlar geri dönebilir...
Biz ise evladımızı saki yetimhaneden almış gibiyiz, bugüne kadar da hiç kaybetmediğimiz için de değerini bilmiyoruz.
İnşallah da hiç bilmek zorunda kalmayız!!!!