Ekonomide isimlere fazla önem veriyorsunuz. Tabi sonuçta ekonomi bir inanç meselesi, psikolojik ve tabu olan kısımları çok fazla.
Bu forumda da yazmıştım galiba. İspanyol işgalciler, Amerikayı işgale başladıklarında, yerlilere incik boncuk vererek, onları kandırıyor ve karşılığında onların altınlarını alıyorlardı. Yerliler ne kadar aptal ve kerizlerdi değil mi ? Nasıl da kandırıyordu İspanyollar onları. Oysa altını, incik boncuktan kıymetli kılan şey neydi ? İnanç. Altın yerliler için öyle bir değer ifade etmiyordu. Oysa Amerika'da da altın kısıtlı miktarda idi. İncik boncuk daha çok hoşlarına gitmişti. Çok yeni, daha önce olmayan birşeydi.
Gelelim tekrar kısıtlılık meselesine, Mehmet Şimşek'in şimdiki ününe sebep gelişme de asıl olarak ABD'nin Irak Savaşı sonrası ekonomik gelişme politikası idi. Ancak parayı basan sadece ABD merkez bankası değildi. Bankalar da krediler kullandırarak banka parası arzlarını artırıyor, bu banka parası arzları, uluslararası sendikasyon kredilerine, oradan tekrar diğer ülkelerde banka kredilerine dönüşerek arzı iyice artırıyor, saadet zinciri genişliyordu. Politika 2008'de 80 dolarlık kredinin sadece 1 dolarlık teminat, maddi karşılığının olduğunun ortaya çıkması ile patladı. Ama önce para arzını azaltma yolu denendi ise de, daha büyük patlama sinyalleri dolayısıyla, future piyasalar, emtia ve hatta var olan hisse senetlerinin sertifikalarının arzı ile sanal varlıklar basımına hız verilmesi ile zincir daha da büyütüldü. ABD Merkez Bankasının 2015'deki piyasadan tekrar parayı geri geçme çabası da, yeniden daha fazla para basma ile sonuçlanınca, olay Gripten daha az öldürücü bir bulaşıcı hastalık ile savaş masalı ile ötelenirken, "The Great Reset", "Büyük Sıfırlama"nın kaçınılmaz olduğu, ama zamanının bilinmediği sözleri ile, yeni bir ekonomik düzenin habercileri de konuşmaya başladı.
Demem o ki, ekonomi dediğin, temelinde inanç ve güven olan bir illüzyondur aslında, basılan kağıtlara değer adlederek bu inanç ile yola devam edersiniz. İmajınız, sahneniz ne kadar zengin ise, illüzyonunuz o kadar etkilidir. Ama bu sihri yıkabilecek olanlar asıl olarak, bu yereldeki sihirbazlardan daha büyük sihirbazlardır. Bir zamanlar olduğu gibi bu ilizyonlara inanan saf bir toplum olarak Derviş Dönemindeki gibi, "Ah neyse Afganistan olmamışsınız, şükür" sözü ile bizi kurtarmaya gelen, Yurtdışında iken 5 yıl önce TESEVci (Soroscu) olmuş, Derviş'in, yani sözde kurtarıcının bile, işi bıraktığında 10 Milyar Dolar cari açığınız var, batma riskiniz var diye, dönemin Ecevit hükümetinin harcandığı ardından bu işin Soros açılımlarına çıktığı yolda, zamanın ruhuna göre başarıyı yakalayan adamdı Mehmet ŞİMŞEK.
Soros açılımlarını yapabilmek için içeriden Derviş'in komiseri IMF'ci Stanley FİSCHER'in dünya devleri adına Türkiye'ye ve Türk Şirketlerine yaptığı operasyonlar, harcanan Ecevit hükümeti.
Kimler Derviş'i bu yönleri ile tanır ve buna rağmen sever bilmem. Ama Derviş anlayışı gerçekten ABD ve Avrupa'da olup, onların başında olsa, ABD ve Avrupa bankalarının; sermeye, özvarlık ve nakdi karşılık yeterlilik oranları ile hiçbirinin ayakta kalmaması gerektiği konusunda size garanti verebilirim. Diğer taraftan Derviş politikalarının bir diğer yönünün de özelleştirme olduğunu hatırlatırım.
O zaman Türkiye'nin yapması gereken, oyun ve kuralı bu ise, güven ve inancı tazelemek, illüzyon sahnesinin etkinliğinin artırmaktır. Türkiye ve hükümet bu bakımdan gerçekten ilgi topluyor. Birçok devlet ve siyasi lider, ne yapacaklar, ne olacak diye merakla izliyor. 8-10 senedir battı batacak denen Türkiye bir şekilde bir türlü batmıyor. Hatta ekonomik hareketlilik, şehirlerinin hareketliliği birçok Avrupalı'yı hayretler içinde bırakıyor. Bu Türkiye'de görünen ve rakamsal ekonomi dışında bir başka ekonomi daha olduğunu da ortaya koyuyor. Bu ekonomi ise bir türlü getirilemeyen Basel Kriterleri, buna uygun ticaret kanunları ve asıl olarak, nakitsiz toplum (sanal para) ile uluslararası alanda ağa babaların yok etmek istedikleri ekonomi.
Bana bu bakımlardan Dünya gerçekten kritik bir eşikte gibi geliyor. Daha önce yazdığım gibi ortadan kaldırılacak olan petro/dolar sistemi karşısında, yeşil enerji/dolar sistemine geçiş, muhtemelen nakitsiz toplum ile beraber gelecek. Otomasyon, yeşil enerji, çevre hareketi ve tasarruflu yaşam hareketi ile önemli sayıda insana (pandemide olduğu gibi) siz artık evinizden pek çıkmayın, çalışmayın, evden çalışın, işi olmayana biz temel gelir vereceğiz denecek, daha çok toplu taşıma kullandırılacak, kiralama yaygınlaştırılıp, mülkiyet azaltılacak, yeni şehirler, yeni binalar gelip, eski binalar yıkılıp, tapular iptal edilebilecek ( bu son ikisi gerçekten zor ama, bu konularda uluslararası alanda ciddi niyet okumaları var)
Şimdi bu bakımdan petro dolar sisteminin , petro kısmı ile dolar kısmı arasında da duruma ayılanların savaşı, yerli petrolcü ve dolarcı olan Trump'ın da pandemi ile koltuktan indirilmesi sonrası (pandemi olmasa başka türlüsü ancak darbe ile olurdu) ortaya çıkmaya başlamış olup, Körfez ülkeleri açıkça ABD'ye cephe almaya başlamışlardır. Çin'in konumu ise ilginçtir. Çin aslında ABD ve Uluslararası sermaye ile simbiyotik bir yapı içindedir. Yine muhtemel ki yarının dünyası için bir laboratuvar konumundadır. Bu bakımdan geçiş sürecinden en az zarar ve en fazla karla çıkma peşindedir. Ancak şu anda dünyayı en fazla kirleten iki ülkeden birincisi olmakla, iklim anlaşmaları sonucu ekonomik üretim/maliyet avantajını kaybetmesi mümkündür. ABD yeşil enerjiye geçişi, basıp kabul ettireceği 100 Trilyonu aşkın dolar ile yapmayı planlamaktadır. Çin de yeşil enerjiye geçişi kendi parası ile yapamazsa yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.
Körfez ülkeleri ise, bir yandan petrol dışı alanlara yatırımlarını artırırken, diğer taraftan zamansız geçiş ve ABD baskısına karşı, İran ile barışma, Çin ve dünyanın geri kalanı ile işbirliği aşamasına çeçmiş gözükmektedir. Bu özellike Çin ile olmak üzere karşılıklı olarak onlara geçişte en az zarar görme hususunu temin edebilecektir.
İşte bu karmaşa ve geçiş döneminde Türkiye, Körfez ülkeleri ile diğer ülkelerin desteğini alabilir ise diğer üretim ve ekonomik koşullardan bağımsız olarak kendi krizini ve geçiş sürecini finanse edebilecektir. 2000 sonrası yakın tarih, Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve güçle desteklenebilir ise askeri hinterlandının son derece geniş olduğunu ortaya koymaktadır. Öyle ki, Balkanlar'da normalde çoktan çıkması gereken Bosna/Hersek İç Savaşı ile Kosova'daki İç Şavaş, Batı'nın ve belki Rusya'nın bile hiç beklemediği şekilde Türkiye girişimleri ile Sırbistan çabası ile engellenmektedir. Türkiye bu hinterlandını kullanamadığı ve ekonomide başarılı olamadığı taktirde açıkça uydu politikalarına dönüp, şimdiye kadar olduğu gibi 10-15 senede bir kriz çıkartılıp, sağılan inek olmayı kabul edip, borç faiz sarmalında kendisini idame ettirmeye zorlanabilecektir.
Buradan bir diğer noktaya değinmek istiyorum arkadaşlar. Önce basitçe açıklayayım. Terör, terörü desteklemek siyaset değildir. Suçtur. Suç işlemek siyasi haklar içinde yer almaz, yer alamaz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir saçmalık yoktur.
O bakımdan Faşist Kürt ayrılıkçı hareketini desteklemek bir siyaset, siyasi hak olamaz Veya Fetö bir siyasi oluşum değildir. izlediği bir siyasi çizgi yoktur. Her türlü parti, STK ve TSK, Emniyet, Yargı başta idari yapıda yer almaya çalışan bir harekettir. Bu noktada KHKlılardan veya Harp Okulu öğrencilerinden bahsedilerek siyaset yapılmış ise de, sizlere sadece bir örnek vereceğim. 1980 ortalarında MİT askeri liselerdeki cemaat yapılanmasını ortaya çıkartan bir operasyon yapar. İdari soruşturma yapılır, idari soruşturmada Fehullahçı yapılanma içinde yer alan öğrenciler durumlarını itiraf etmelerine karşın askeri liselerden atılmaz, affedilir, düzelirler denilir. Bu öğrencilerin hemen tamamı kurmay ve önemli bir kısmı general olur, 15 Temmuz'da ise tamamı darbe girişimi içindedir.
Arkadaşlar bu kişiler emirleri devlet kademelerinden, komutanlarından değil, imamlarından almıştır, almaktadırlar. İmamlarının nerelerden emir aldıkları, istihbarat bağlantıları vs hususlar çok tartışılmıştır. Sosyal medyayı incelediğimizde Fethullahçıların açıklamaları görüldüğünde, hemen hiçbirinin fikir yapısının değişmediği anlaşılmaktadır. Bu iş şaka değildir. Aşağıya iki video ekliyorum, biri bu insanların yaverleri dahil o gün komutanlarına yaptıklarından bir kesit, diğeri ise esinlendikleri noktadan;
Hikaye'deki kişiler biraz hatalı da olsa, tarihteki olay olay hemen hemen aynı, ama Gerçek kişiler Hasan Sabbah değil, onun Suriye kolu Sinan ve (Selçuklu hükümdarı değil) Selahattin Eyyubi.
http://cdn.odatv4.com/images/2016_07/2016_07_21/video_8e628.mp4