2-) Şimdi hocam bazı yanlışlar var . Bu Osmanlı Tarihin'de çok yapılan bir hata. Nedir ? Kanuni'den sonra çöküş başladı... Çok yanlış . Noldu yani adam öldü Osmanlı birden hadi çöküyoruz dedi ve gitti mi ? Hayır . Bu tarz çöküşler çok uzun zamanlara yayılan bir kişiye bağlanmayan bir çok sebebi olan süreçlerdir.
Elbette tarihin her dönemi hakkında değişik değişik fikirler ileri sürülebilir. Farklı ekollere bağlı, farklı farklı bakış açıları olabilir... Diğer konuları, her zaman için tartışabileceğimizi ifade ederken; ben de şu kısım için düşüncemi paylaşmış olayım.
Osmanlı' da ekonomik hayatın çöküşü belli başlı olgulara bağlanır. Bazılarına göre evveliyatı, İstanbul' un fethine kadar dayandırılır. Akabinde dünya ticaret yollarının değişmesi, Avrupa' daki Reform ve Rönesans hareketleri, coğrafi keşifler ve buna bağlı olarak zenginleşme... akabinde aydınlanma devrimi ve sonrasında sanayi devrimi... falan.Osmanlı bunların hiçbirisine ayak uyduramamıştır. Peki niye ayak uyduramamıştır? Yaşadığı çağı çözümlemesine, genel gidişatı öngörmesine engel olan şeyler nelerdi?
Elbette ki çöküşün sorumluluğunu tek bir kişinin sırtına yıkacak değiliz. Osmanlı doğal sınırlarına ulaşmıştı, artık ilerleyebileceği yer kalmamıştı, coğrafi kısıtlamaları vardı -diyenler de var. Yani Kanuni, ülkeyi batırmış yok etmiş bir insan değildir. Benim eleştiri noktam; Kanuni' yi zirve noktası olarak görme çabasıdır. Kendi tabiriyle
'' Ben ki Allah' ın yeryüzünde ki gölgesi, üç denizin, yedi iklimin, yirmi sekiz ülkenin, seksen sekiz milletin, yüzseksekiz halkın padişahı; atası Sultan Beyazıt han oğlu, Sultan Yavuz han oğlu, Sultan Süleyman hanım. Sen ki Fransuasın...'' gibi... Bu gibi ifadeler hepimizin hoşuna gider gitmesine de... zaten bu ifade tarzı, orta çağın genel geçer ifade tarzıdır. Bu ifade tarzını Yavuzda' da görürsün, Timur' da da görürsün, Cengiz Han' da da görürsün... alayında vardır. Dönemin anlayışına göre yalan da değildir.
Osmanlı dönemi üretim araçlarını, yaşam tarzını, ekonomik hayatını analiz eden çok güzel kitaplar vardır. Gerilemeyi enine boyuna analiz eden, nedenlerini sıralayan; hatta farklı bakış açılarıyla olaya derinlik katan düşünürler var. Örneğin ''Toynbee'' diyor ki;
''Osmanlı Türkleri, tabiatın ve iklimin baskısıyla stepleri bırakıp harikulade bir cüretle başka uygarlıklara bağlı milletleri idareleri altına aldıkları zaman; çok büyük , başarılması güç ve o ölçüde tehlikeli bir işe girişmiş oluyorlardı. Onların bu hareketleri, tıpkı aşılması olanaksız sarp bir kayalığa tırmanmak isteyen cüretkar, cesur, kudretli, yetenekli fakat işinin ehli olmayan bir dağcının tecrübesine benzer. Başkalarının cesaret edemeyeceği kayalığa tırmanmak isteyen Türkler; akıllara durgunluk veren şekilde dağın bir bölümüne kadar çıkmayı başarmışlardır. Fakat dağı aşıp öteki tarafa geçmeye güçleri yetmemiştir. Geri kalan güçlerini de çıkabildikleri yerde tutunmak için harcamışlardır. Gel gör ki, diğer göçebe kavimleri bu kadarını bile başaramamıştır.'' -diyerek, sorumluluğu biraz da göçebe kültürüne yüklüyor.
Kısacası, konu çok derin bir konudur. üzerine ciltler dolusu kitap yazılmıştır. Benim vurgulamak istediğim şeyse; öyle aliyül alâ bir durum olmadığını ifade etmeye çalışmaktan ibarettir.