deprem başka, savaş başka.
savaşta giden gittiği yerde, kalan kaldığı yerde yaşamak ve yaşatmak için gereken neyse onu yapar.
parası olana her yer vatan, vatan dediğin asıl parası olmayana gerekiyor.
gidenler kendilerine yeni vatanlar bulduğu için gider zaten.
gidenler için geçmiştir, kalanlar için vatandır.
direğe bağlanarak hor görülen o çocuk, büyüyünce o vatanda belki yönetici, belki sanatçı, belki sanayici, belki bilim adamı belki de simitçi olarak yaşamaya devam edecek; ama ne olursa olsun, kim olursa olsun, o vatanda kendisini asıl söz sahibi olarak hissedecek.
ben yazın köye gidiyorum, İstanbul'dan gelen çok gurbetçi oluyor.
inanın çoğu köyde hala kırk yıl önce çıktıkları gibi yaşamaya çabalıyorlar.
bir bak etrafına, burası senin kırk yıl önce gittiğin köy değil artık.
geçen yıl köye gittiğimizde, virüs nedeniyle neredeyse kimse bize yaklaşmadı, halbuki kendi aralarında gayet samimi yaşıyorlardı.
onlar artık o köyün asıl yerlisi, biz o köylere dışarıdan giden adamlarız.
köyün kahrını onlar çekiyor, biz ise "60 Lira'ya yağ satılır mı" diye saçmalayıp duruyoruz.
biz bıraktığımızda yağın kilosu 1 milyondu, hala gidip köyden ucuza yağ alacağımızı sanıyoruz.
bu süre içinde gidenler İstanbul'lu oldu; ama kalanlar da artık o günkü yerinde değil, onlar da şehirli oldu.
adam evinin önüne duvar örse, köylüler eleştiriyor bunu kendi aralarında.
"sanki gelip buraya mı yerleşecekler" diyorlar.
yazın sular kesiliyor, köylüler kendi aralarında yazlıkçıları konuşuyorlar.
pek haksız olduklarını da düşünmüyorum açıkçası.
anlatabildim mi? bilemiyorum ama, giden gittiği yerde yaşayacak, kalan kaldığı yerde yaşamanın bir yolunu bulacak.
savaş bu, Allah kimseye yaşatmasın, çok zor bir şey.