Hocam uzman olarak bizlere çözüm önerisi getirir misiniz? Ne yapılmalı bundan sonra yapılaşma öneriniz nedir?
Bir de 4 matematik neti ile inşaat Mühendisliği bölümüne mühendis alan YÖK'e de biraz sallar mısınız?
Estağfurullah hocam, uzmanlık kim ben kim. Ben sadece her inşaat mühendisinin aşağı yukarı bildiği genel konuları forumda açıklamaya çalışıyorum, o kadar. Yani inşaat mühendislerinin çoğu için bunlar sıradan konular.
Öncelikle şunu belirteyim, biz Türkiye olarak, Japonya ve Amerika dahil dünyanın en gelişmiş ülkelerine eşdeğer veya üzerinde modern bir deprem yönetmeliğine sahibiz. Her 10 yılda bir de yenileniyor yönetmelik. Yani güncel bilimsel gelişmeler deprem yönetmeliğine sürekli aktarılıyor. Bu konuda sorun yok. Hatta bir Eurocode toplantısında Avrupalı hocaların depremle ilgili bir konuda aralarında tartışırken "Türkler şöyle şöyle yapıyor, bizde öyle yapalım" diyorlardı.
Gel gelelim deprem yönetmeliği o kadar sofistike ki, taşrada statik proje yapan, sahada çalışan birçok mühendis için bile anlaşılmaz ve çok karmaşık. Neredeyse yönetmelik hazırlık grubundaki akademisyenler kendilerine yazmışlar gibi duruyor. İndisler, formüller havada uçuşuyor. Ama anlayan varsa beri gelsin. Sanki doktora öğrencileri için hazırlanmış teorik ders kitabı gibi. Aşağıya yönetmelikten örnek bir sayfa bırakıyorum. Kimse de demiyor ki "ulan bu nedir?" Dolayısıyla mühendisler, bu yönetmeliğe uygun hesap yaptığını "iddia eden" paket bilgisayar programlarına gebe kalıyor.
İlk önerim deprem
yönetmeliğinin sadeleştirilmesi, basitleştirilmesi. Yani yönetmeliğin teorik altyapısını açıklayan bu tür sofistike bölümler ayıklanarak ek halinde en son kısımda ayrıca verilmeli.
Yönetmelik çok sert, çok açık ve çok sade bir dille binalarda yıkıma sebep olan yapısal kusurlara karşı kurallar getirmeli. Şöyle ki;
1- Tüm Türkiye'deki binalarda, kat adedinden, deprem bölgesinden bağımsız olarak
deprem perdesi zorunlu olmalı (perde dediğimiz elemanlar eni dar boyu çok uzun betonarme elemanlardır). Şu anda TV'lerde gördüğünüz yıkıntı binaların hiçbirinde bu perde duvarlar yok. Oysa perde duvarlar "deprem karşı binanın sigortalarıdır". Az bir maliyet artışıyla binlerce canı kurtarabilirdik. Bu maddi ve manevi kayıpları yaşamayabilirdik.
Çünkü perde duvarlar çok büyük yatay yük (deprem, rüzgar) taşıma kapasiteleri vardır. Taşıyıcı sistemin büyük ve güçlü abileridirler. Paratoner gibi deprem yükünü üzerlerine çekerler.
Taşıyıcı sistemin sigortasıdırlar. Bir deprem ülkesinde taşıyıcı sistemde betonarme perde kullanmamak, evde elektrik tesisatına sigorta takmamak gibidir.
Taşıyıcı sistemin büyük ve güçlü elemanları olarak deprem yükünü üzerlerine çektiklerinde, geriye kalan güçsüz elemanlar (yani kolonlar) deprem yüklerine çok az maruz kalırlar ve yıkılmazlar. Oysa yıkılan binlerce binanın neredeyse hiçbirinde bu deprem perdeleri yoktu. Çünkü müteahhitler maliyet sebebiyle, mimarlar estetik kaygılarla ve tembelliklerinden bu perde duvarları sevmezler. Yönetmelikte ise belirli kriterlerle hesap sonucu binaya betonarme perde konulması gerektiği "dolaylı yollarla" anlatılır. (tabi anlayan varsa)
Bugüne kadar depremler sonrasında binlerce bina inceledim. Betonarme perdeli hiçbir bina ne yıkıldı, ne orta hasar gördü. Beton kötü olsa dahi binalar bu deprem perdeleri sayesinde depremi hasarsız veya az hasarla atlatabiliyor.
2- Konut ile ticarethane ayrılmalı. Hiçbir konutun altına dükkan, lokanta, galeri, düğün salonu vb. yapılamamalı.
3- Mühendisler ve mimarlar, mezun olur olmaz bir paket program edinip proje hazırlayamamalı.
4- Mimarlar depreme dayanıklı bina tasarımı konusunda mutlaka eğitilmeli. Türkiye'deki mimarlar kendilerini sanat eseri ortaya koyan sanatçı olarak görüyor ve %99'u "ben projemi yaparım, depreme dayanıklı statik proje inşaat mühendisinin görevi" havasında. Yani deprem mimarların umurunda bile değildir. Oysa depreme dayanıklı yapı tasarımı mimari tasarım aşamasında başlar. Doğuştan ölü doğmuş bir mimari proje, ne yaparsanız yapın yıkılmaktan kurtulamaz, deprem o binayı affetmez.
Aslında daha birçok öneride bulunabilirim ama buradan köye olur
Yeni yapıların bile yıkılıyor oluşu üzerine konuşuyoruz da betonarme yapılar depremde yıkılmasa dahi bir veya iki deprem sonra yıkılacak şekilde mikro çatlaklarla vs yorulmuş olabiliyor. Ayrıca betonarme de çok ömürlü değil aslında.
Betonarmenin güçlendirmesi çok verimli olmuyor. Çelik konstrüksiyon taşıyıcılı yapılar daha sağlam, uzun ömürlü ve güçlendirmesi daha kolay. Ama ne yazık ki çelik pahalı.
Betondan daha hafif ve daha yüksek dayanımlı kompozit bir malzeme bulabilirsek hem derdimize son verir hem de mükemmel bir ihraç kalemine sahip oluruz
Beton insanlık için mucize bir yapı malzemesidir. İnsanlık bugünkü medeniyet seviyesini betona borçludur desek abartmış olmayız. Bir kere doğadan zahmetsizce elde edeceğiniz çok ucuz malzemeyle çok kısa sürede, çok kolay proseslerle üretebilirsiniz. Kum + çakıl + çimento + su. İşçiliği çok kolaydır. Çelik ise cevher olarak toprak altından çıkartılmasını takiben fabrikada yoğun işlemler gördükten sonra yapı malzemesi haline dönüşür. Pahalıdır ve daha uzman işçilik ister. Çelik binaların bile tamamı çelik değildir. Çünkü yeryüzünde bütün insanlığa yetecek kadar çelik yoktur. Çelik binaların döşemeleri genellikle betonarmedir.
Betonarmenin teorik olarak herhangi bir ömür sınırı yoktur, çünkü yapay taştır. Ama pratikte bina eskiyeceği için 50 yıl baz alınır. Bu servis ömrü boyunca betonarme binalar hemen hemen hiç bakım istemezler. Oysa çelik korozyona uğrar ve periyodik bakım ister.
Betonarme binalar monolitik (tek döküm) üretildikleri için herhangi bir taşıyıcı sistem elemanı hasar görse de, hasar görmeyen diğer elemanlar o hasarlı elemanın yükünü paylaşır. Bu olaya mühendislik dilinde "yeniden dağılım" denir. Elemandan elemana, kesitten kesite, liften life bu dağılım görülür. Oysa çelik binalarda parçalar ayrı ayrı birleştirildiğinden yeniden dağılım yoktur.
Betonarme yangına daha dayanıklıdır, çelik ise betonarme kadar dayanıklı değildir.
Son olarak şunu söyleyeyim; depreme karşı, usulüne uygun yapılmış bir kerpiç bina bile, usulüne uygun yapılmamış betonarme veya çelik binadan daha dayanıklıdır. Yani deprem dayanımı sadece malzemeye bağlı değildir.
Bence artik jeolojik ozellikleri sebebiyle (ne sekilde bina yapilirsa yapilsin buyuk yikim olma ihtimali cok olan) cok tehlikeli olarak ifade edilen bolgelerden tamamen tasinilmasi lazim...
Eski devirlerde teknoloji, bilim, hatta kayit tutma isi bile dogru durust olmadigindan ve nufus yogunlugu da dusuk oldugundan yerlesmisler, yasamaya devam etmisler ok anlasilir ama artik bu devirde bir anlami yok..
Bir mahalle, kasaba, koy, sehir vs neyse nasil ornegin baraj yapilirken tasiniyorsa potansiyel deprem olma ihtimali icin de tasinmali..
Mumkunse buyuk deprem uretecek fay hatlarinin 50-100km cevresinde hic yerlesim yeri olmamali
Uzun lafin kisasi her duruma, her yere gore alinabilecek sayisiz onlem var...
24 yıl önce Marmara depremi sonrası Sakarya'da bunu denedik. Yeni valilik binası ve deprem konutları "şehir kuzeye ve sağlam zeminlere doğru gelişsin" diye kuzeydeki sağlam zeminlere yapıldı, ama vatandaş şehri terk etmedi. Toplum böyle bir göçe mutlaka direniyor. Yıkılacağını bilse de, evini, iş yerini, bağını bahçesini terk etmiyor. Aşağıya Sakarya'yla ilgili bir harita bırakıyorum.