Niye önümüze konan dünya dışı akıllı yaşam formları insana veya insanın dünyada muhatap olduğu diğer canlılara bir şekilde benziyor? Evrenin bir ucundan gelen varlık ile İnsanın uyuşması için aynı tezgahtan çıkması gerekmez mi?
Bu yabancı varlıklar dünya insanının aklının anlayacağı şekle kendisini indiriyor denilebilir. Tamam da bu kadar yetenekli iseler bire bir aynı şekilde görülebildiler. illa fizyolojik reaksiyona girmiş bir mutant gibi kafa ve vücut ölçüleri oynamış şekilde görmek zorunda mıyız?
Bu yüzden bir formül geliştirdim. İnsana bir şekilde benzeyen ve insansı tepki verip medya vasıtasıyla gözüme sokulan hiçbir varlığı uzaylı yaşam formu olarak kabul etmiyorum.
Çok ilginç aynısını yazacaktım sonra baktım biri beni zahmetten kurtarmış
Eğer böyle bir takım canlılar dünyada dolaşıyorsa ve bir zamanlar dolaşmışlarsa birkaç alternatif daha olabilir,
1. Bunlar uzaylı değil bir şekilde gezgenin geleceğinden geliyorlar ?!
2. Bunlar uzaylı , çok uzun bir geçmişte dünya canlı hayatına bir şekilde müdahalede bulunudu kendilerinden bir takım özellikler taşıyan canlılar olarak insanlar diğer canlı hayatından ayrıldı,
Bonus alternatif : bu canlılar dünyanın henüz hiç keşfetmediğimiz bölgesinde hayatlarını sürdürüyor zaman zaman yüzeye çıkıyorlar
Bununla ilgili tezleri destekleyen regresyon seansları aşağıdaki kitapta bulunuyor ve durumu net olarak açıklıyor.
Erhan Kolbaşı gayet net ortaya koymuş. Anlayabildiğim ve aslında uzun zamandır bilip de anlamlandıramadığım durumu size anlatmaya çalışayım.
Evrende tek bir yaratıcı var! Bir organizayon şeması gibi düşünün. En tepede yaratıcı var. Onun altında kademelerle sıralanmış yaratılanlar... Yaratıcının altındaki kademede ruhsal idare merkezleri var. Bunlar evrende belirli alanlarda sorumlular. Dinsel olarak bakarsak melekler vs üst boyut varlıklar bu kademede. Yaratıcının gücü her şeye yeter. Ancak her şey, doğrudan yapmaz. Yaratıp görevlendirdiği diğer varlıklara yaptırır. Büyük bir şirketin başındaki patronun işi kendisinin yapmamasına benzetebiliriz. Eğer müslümansanız ve/ve ya Kur'an'ı anlayabileceğiniz bir dilde okuduysanız oradaki oradaki cümlelerin bazılarının "ben" bazılarının "biz" kelimeleriyle başladığını fark etmiş olmalısınız. Kısacası en üstte yaratıcı ve onun hemen altında onun görevlendirdiği varlıklar var.
Bunların altında da gelişim seviyelerine göre çeşitli boyutlarda varlıklar mevcut. Bu uygarlıkların sayısını bilmemiz zor. Bu gezegende yaşayan bizler de bu uygarlıklardan biriyiz. Orta sınıf bir uygarlığız. Yeterli gelişim sağlayamadığımız için sıfırlanıp tekrar başlayanlardanız. Aslında en zorlu yerlerden biriyiz. Evrende bizden çok daha fazla gelişmiş türler olduğu gibi çok daha ilkel türler de mevcut.
Konuyu açıklayabilmek için bu noktada farklı bir konuyu da açıklamak istiyorum. Erhan Kolbaşı 77 kitabında bunu güzel bir metaforla açıklamaya çalışmış. Aynı metaforu ben de düşünmüştüm. Bu adamla çok ortak yönüm var nedense. Bir bulut düşünün. Devasa tek bir bulut. Bu bulut yeryüzüne yağışa neden oluyor. Her bölgeye, o bölgenin iklimine uygun olarak farklı şekilde yağıyor. Kimi yere kar, kimi yere dolu, kimi yere yağmur... Bu yağış tanecikleri yeryüzünün derinliklerine kadar iniyorlar. Çeşitli yollardan geçiyorlar. Yeryüzünde yaşayan bitki ve hayvanlara hayat veriyor, çeşitli evrelerden geçiyor ve sonunda tekrar buharlaşarak yükselip buluta geri dönüyorlar. Sürekli bir devir var.
Ruhsal devirdaim de buna benzer. Her canlının hayatta olmasını sağlayan özü, yani ruhu, onu yaratanın bir parçasıdır. Yaradan durmadan yaratır ve evrene yollar. Ruh en alt kademeden göreve başlar. Her kademede farklı deneyimler yaşar ve görevinde başarılı oldukça üst kademelere çıkar. Yani alt boyuttan bir üstüne terfi eder. Her üst boyut altındakilere göre çok daha gelişmiş şartlara ve yetkilere sahip. O şartlarda yaşabilecek ruhsal güce sahip olmadan oraya varabilmek mümkün değil. Basamak basamak yukarıya çıkılan bu yolculuk; geriye, kaynağa, Yaradan'a doğru devam eder. Dönüşümüz ancak O'nadır!
Mesaj Novus II kitabındaki regresyon seanslarında birbirinden bağımsız temasçılarla çalışılmış. Seansların amacı temas olayları hakkında daha fazla bilgi almak olsa da konu hep farklı yöne, tek bir yöne kaymış. İstemsiz olarak. O konuya şimdi girmeyeceğim. Bu kadar açıklamadan sonra "Niye önümüze konan dünya dışı akıllı yaşam formları insana veya insanın dünyada muhatap olduğu diğer canlılara bir şekilde benziyor? Evrenin bir ucundan gelen varlık ile İnsanın uyuşması için aynı tezgahtan çıkması gerekmez mi? " sorusuna cevap olan kısma geliyorum. Bu regresyon çalışmalarında bizden çok daha gelşmiş bazı varlık gruplarının, sahip oldukları teknoloji ile bir melezleme çalışması yürttükleri, buna idare boyutunun da onay verdiği açıklanıyor. Yani yeni gezegenlerde veya iklim koşulları değişecek olan gezegenlerde, o gezegenin şartlarında hayatta kalabilecek özelliklere sahip yeni türler geliştirmek için çalışmalar yapıyorlar. Bu çalışmalarda sadece bizleri veya farklı gezegenlerdeki varlıkları değil, kendilerini de kullanıyorlar. Bizler derken sadece insanlardan da bahsetmiyorum. Bitkiler ve hayvanlar da dahil! Ayrıca dünya üzerinde yaşayan insanlığın bir türlü istenen seviyeye ulaşamadığı, bu nedenle dünyada bir sıfırlanma olabileceği konusunundan da bahsediyorlar. En önemli mesaj aslında bu. Yani devre sonu. Bu konuda henüz kesin karar verilmediğini de belirtiyorlar. Ancak bu yönde bir çalışma olduğu açıklamalardan anlaşılıyor. Çünkü sıfırlanma sonrasındaki dünyanın koşullarına uygun canlıları geliştirmek de melezleme çalışmaları içerisinde. Bizlerin yıllardır kaçırılma olarak adlandırdığı, dünyadışı varlıkların insanları alıkoyarak laboratuarlarda yaptıkları çalışmaların bir bölümü farklı türlerin birleşimi olan yeni türler ortaya çıkarmak. Bir bölümü de sağlık konusunda çözümler üretmek.
Dünyadışı varlıklar, temas kurdukları insanlarlarla çalışamalarını tamamladıklarında hafızalarından bazı bölümleri siliyorlar. Temasçı yaşadıklarının bir bölümünü veya tamamnı hatırlamıyor. Böylelikle hayatına hiçbirşey olmamış gibi devam edebiliyor. Ancak regresyon seansında bilinçaltındaki ruhsal hafızaya ulaşılabildiği için temasçının bütün yaşadıklarını görebilmesi mümkün oluyor. Melezleme çalışması için kullanılan bayan temasçıların anlattıkları ortak konulardan biri bu yönde. Bütün bunlar için asla zorlanmıyorlar. Kendilerine durum açıklanıyor ve gönüllü oluyorlar. Temasçının karnına bir şey enjekte ediyorlar ve bir anda karnı büyüyor. Sonra bebeği alıyorlar. Bu bebekler arasında bize benzeyenler de var, benzemeyenler de...
Bu kadar şeyi yazarken yoruldum, okurken Allah size kolayık versin derim.
Bence şu kitabı okuyun. Daha iyi anlayabileceksiniz.