Ben artık dilek şart kipi ile konuşmak istemiyorum.
Bugün denk geldim eski bir asker kisi videoda gürzü tanıtıyor. Aman allahım dünyada ilk, söyle vuriyor, böyle kaçıyor. 5 kaplan gücünde. Sahadaki taktik birliklerin koruyucusu , bizden başka yapan yok... Falan filan..
E baba elinde olsun sen yine hobi olarak gene abart.. daha envantere girmemiş ve hatta belki testleri bile yapilmamış bir ön prototipin kapısından alice harikalar diyarına girdik.
Elde ne var; stinger!
Adam gibi envantere aldığında konuşuruz. Adam tankını üretmekle kalmamış hem sana destek satmış hem polonya ordusunu döşemiş.. siz prototip üzerinden egalite ilan ederseniz olmaz o iş.. 3000+ ton vls'li aipli lionlu denizaltilar envantere girmeye baslamiş denklik yok.. fa-50'ler cayır cayır üretilimiş , ihraç da ediliyor.. yıllardır adamin kt-1'i ile pilot yetistieiyoraun.. ilk tertip yarı gömülülerden sonra dahili istasyonulu kf-21 lerin gelecegi aciklanmış (ki bu endonezya ve test versiyonu) ki ayrica coktan ucurmuş kaçinci prototiple havada.. sen f-100 alabileksin de 20 adet lrip ureteceksin.. devamindaki uretim için safak karanlık, zira 35000 libre tei motorunu bekleyeceksin.
Vatan savunmasinda sen beni bi on sene bekle o zaman kapişalim diyemezsin. Elinde ne varsa olay odur. Sanayinin neler gelistirebildigi, neler tasarlayabildigi, neler test ettigi ayri bir konudur.
Elinde ne var? M-48/m-60a3,m-113 türevleri, m-44t/m-52t, m-110 ile donatılmış kolordularımız var yahu.. sanırsın vietnam dönemi. Etraf f-35/f-15/rafale/su-30+ ile dolarken sen 90 model f16'lar ile devam.. daha bugün internete düştü gabya sinifi bir firkateynin mk2 radarı bozulunca bayraktar lst'lerden söküp takmışlar.. muhtemelen ambargo vb sebeplerle tamir edemiyorlar demek ki.
İlaveten hyundai, kia,daewoo,samsung,lg,kai falan filan. Bu adamlarla kafa kafaya gidiyorsuk biz 90'lara kadar. Sonra bizim kafa gitti.. neyse olur diyelim.
Ya TV yorumcularından etkilenen var mı bu forumda ? Herhalde forumu düzenli okuyan bir kişi silah teknolojileri ve gelişimleri konusunda onların genelinden daha bilgilidir.
Ama o kadar da karamsal olmayın. Bildiğim kadarıyla sınırlı da olsa hava savunma/ HH füzeleri seri üretimde veya düşük seviyeli üretimde . O kısımda bir sıkıntımız yok. Motor sıkıntısı olmasa Tank üretiminde sıkıntımız yok. Zırhlı araç üretiminde sıkıntımız yok. IDEF'de görmüştüm, elin Bulgar'ı BAE'de şirket kurmuş, Gebze'de 3-4 çeşit zırhlı araç üretiyor. İhraç ediyor. Motor sıkıntısı olmasa Hürjet bir iki yıla tamam gibi, Kaan eninde sonunda olacak.
Ambargo dediğimiz olayın S-400 ile bağlı bir konu olmadığını onun bahanesi olduğunu sokaktaki çocuk bile biliyor artık. Sovyetler dağıldıktan sonra NATO ile bir kan uyuşmazlığımız var, bu açık. 1990larda TSK ve Türkiye ilk Irak Operasyonunda ilk kez ABD/Nato Politikaları ile çelişti. O dönem de operasyona katılmak isteyen siyasilere karşı G. Kurmay Başkanının istifası ile karşılaştık. Sınıra kaydırılan birliklere takviye giden arkadaşlarım vardı, ne kadar isteksiz ve moralsiz olup, zaten dökülen ekipmanların yanısıra, kendilerinin barış zamanı bir saatte yaptıkları hazırlıkların nasıl ertesi güne sarktığını, kimyasal silah kaygısını anlatan. Neyse ABD çekilirken biraz M-60 biraz M-113 bıraktı da hala o M-60ları kullanıyoruz. İkinci Körfez harekatına TSK'nın direnmesine ABD'nin cevabı ise bu sefer çok acımasız oldu. Bu acımasızlık belli isimler ile sınırlı kalıp kadro değişiklikleri ile geçici şekillendi ise de,
CIA'ci kocaları eşliğinde Amberin ZAMAN ve Yasemin ÇONGAR'ın Taraf operasyon gazetesi yazarı FETÖ'nün Bavulcusu Mehmet BARANSU'nun , o dönem başbakan olan Tayyip EROĞAN'a " Bir ipte iki canbaz oynamaz deyip" Tayyip ERDOĞAN'ın "Haddinizi bilin oyu alan benim" demesiyle ortaya çıkıp, darbe girişimine uzayan süreç sonunda, aynı zamanda o üzerinde oynanan ipin ORTADOĞU/AFRİKA POLİTİKASI olduğunu başta pek kimse de anlamış değildi. 2008-09 lar gibi APO'ya af yasa tasarısının hazırlandığı süreci PKK lehine geçirmeye asit kuyuları operasyonları bile yetmemişse de, Peşmerge'nin davullu zurnalı Suriye'ye gönderilip, YPG eşliğinde, Kürt Milletleşmesinin borazanlığı yapılır hal iken, kısa bir süre sonra YPG'nin Akdeniz'e ve Türk sınırına ulaşmasını engellemek amaçlı Fırat kalkanı ve diğer harekatlar başlar oldu. Ancak artık Suriye; ABD, Türkiye ve Rusya ile yan aktör olarak da İsrail ve İran'ın ilginç dansına sahne olmakta ise de, bu dansın ABD'nin ambargolara uzanan çok açık tepkilerine yol açtığı, zaman zaman da açıktan tehdit edildiğimiz bilir oldu.
1934 Irak-İsrail Petrol Boru hattının yeniden canlandırılması ve Suriye üzerinden İsrail'e giden otoban ile Türkiye'nin bir yerde enerji yollarından dışlandığı, Doğu Akdeniz'de asıl aktörler olarak Kürt/İsrail tarafının parlatıldığı halde,
ABD'nin tüm istikrarlı açıklamalarında bölgede en büyük istikrarlı müttefiklerinin YPG (PKK) olduğu açıklamasının, aynı zamanda bir tercih ve izledikleri politikanın önceliğini ifade ettiğini anlamamak da ancak saflık olabilecekti.
Kaldı ki Doğu Akdeniz, Kıbrıs Politikaları ise bunun diğer boyutları iken,
ABD ve AB'nin 2000'li yılların başında;
1- Kıbrıs'tan Türkiye'nin çekilmesi
2- Kürt Devletine evet denilmesi, üniter devletten vazgeçilmesi,
3- Ermeni soykırımının tanınması,
4- Ekümenik Patriğin tanınması,
5- PKK ve APO'ya af gibi hususlarda politika bastırdığı ve bu konularda içerideki etki ajanları aracılığıyla da psikolojik operasyon yürüttükleri sır olarak kalmamıştı.
Ergenekon, Balyoz operasyonları eşliğinde psikolojik harekata da hız verilirken, bu şartlarda artık güvenilir ortak olan Türkiye'ye Leo-2A4lerin verilmesi, ortak projelere katılımlar dikkat çekici hale gelmişti.
Özetle kimse bize kara kaşımıza kara saçımıza bakıp birşeyler vermiyor, hatta onlar bizlerin kara kaşımızdan, kara saçımızdan da nefret ediyorlar.
ABD ile çıkar çatışmasına bakarsak, bu işin NATO için artık bir tampon devlet olmaktan çıkmamız ile başladığını görmek gerekiyor. Ki bu aynı zamanda 1992 yılı Brüksel Büyük Kürt Kurultayına da denk geliyor. 1990larda ABD, PKK işinde hep Almanya, Avrupa üzerinden hareket etmiş ise de, 2000lerde mızrak çuvala sığmaz oldu. Büyük Kürt Kurultayında, her Kürt toplumunun öncelikle kendi bulunduğu devlette özerklik, üniter devleti ortadan kaldırma, devletleşme ve birleşme olarak bir yol haritası çizilmiş olmakla, en büyük hedef ülkenin de Türkiye olmadığını görmemek mümkün değildir. Bu gelişmeleri yakından takip ederek önlemler almaya çalışan Eşref BİTLİS Paşanın suikasti aslında daha o dönemden Türkiye'nin ve TSK'nın içinin operasyonlara ne denli açık olduğu konusunda alarm vermeliydi.
Evet sonuçta adı konulmamış bi savaş içindeyiz. Yeni savaş konsepti böyle. Biraz vekillere, biraz asillere karşı bir mücadele. Bir yerde mücadele ettiğinle diğer tarafta işbirliği yapıp, öteki tarafta nötr kalabiliyorsun. Ama bu hayati bir savaşın içinde olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Kıbrıs, Suriye, Azerbaycan, Irak ve belki İran çok ince, çok yönlü dengeler üzerinde, kritik noktalarda bulunuyor.
Şikayet etsen de , etmesen de gerçek bu, artık tampon devlet değilsin. Büyük Ortadoğu Politikasında cephe devletisin. Öyle bir cephe devletisin ki, politikalarda üs olarak kullanılacak iken, haritalarda senin de bölüneceğin gözüne sokulmuş bir haldesin. Osmanlı'dan nefret ediyorlar, ama belki Atatürk'ten ondan daha fazla nefret ediyorlar. Seni dışlanması gereken, rakip bir kültür olarak görüyorlar. Küçük bir Ermeni diasporası, Rum diasporası , 80 milyonluk devlete tercih ediliyor. YPG, 80 milyonluk devlete tercih ediliyor. Biz kırmızı çizgilerimizi çoktan ilan etmiştik. Ergenekon ve Balyoz sonrası o çizgilerin de silindiğini zannettiler. Ama o çizgilerin bizim için hayatiyeti bulunmaktadır. Biden'ın tek dünya devletinden bahsettiği bir noktada, Üniter devlet kalacaksa onlardan biri de biz olacağız, hedefimiz budur . Yoksa savunma sanayini tartışmak saçmalıktır. Savunulmayacaksa devleti, savunma sanayini niye tartışayım. Vergilerimle ABD politikalarına ABD menşeli silah mı sağlayayım?
Şimdi gelelim asıl konuya, 1960larda ,idealist birkaç mühendisin çabaları ile %100 yerli DEVRİM arabasını üretirken, belki bu aracın seri üretime giremeyeceği, seri üretim için altyapının olmadığı düşünülüyordu. O sebeple sadece mühendislerimizin bir hayal kırıklığı, ülkeye olan inancını kaybetme abidesi oldu. Oysa Kore bildiğim kadarıyla saçma sapan araçlarına garantiler vererek , devamlı destekleyerek belli noktalara geldi. Yanlış hatırlamıyorsam GM ile ortak üretimleri de belli aşamalara kadar olabilir. Ama biz FİAT, Renault, Ford çizgisinden yerli markaya bir türlü geçemedik. Belli ki şirketlerimizin ortaklık yapısı, zihniyetleri de doğru değildi. Anadol aracını fiberglas (
) yerine saçtan yapmak çok mu sıkıntılı maliyetli idi acaba ? Bir Hyundai , KİA olamaz mıydı Anadol. Alım gücümüz düşük diye kendimizi düşük modellerle , para eden mallar üretip zengin olamaz konuma soktuk.
Velhasıl savunma sanayinde yeni DEVRİMler orada, tarih tekerrür mü etsin? Makus talihimiz yeniden mi bizi bulsun. Düne kadar bazıları hatta bazı asker emeklileri de (hani sizin o dediğiniz TV'deki uzmanların zıtları, Muhalif Uzmanlar), bu uçmaz, bu maket, bunlar göstermelik diyorlardı. Şimdi maket , uçmaz masalı artık yenmez oldu, bu sefer bunlar envantere girmiyor, bunlar seri üretime girmez denilmeye başlandı.
İşte yaptılar çocuklar, mühendis kardeşlerimiz, gümbür gümbür uçuyorlar. Altay takır takır gidiyor, atıyor, vuruyor. 3-4 ülkenin yapabildiği aktif koruma sistemine sahipsin. 4-5 ülkenin sahip olduğu tek hücre kristal türbin bıçağı üretme kapasiten var. sayılı ülkenin ürettiği GaN modüllerini üretiyorsun. Kore'nin helikopterinin gövdesini onlar için dizayn ediyorsun. Dünya'da helikopter transmisyonu üretebilen 5-6 ülkeden birisin. Fırtakeynini, zırhlı aracını, zırhını, hafif, ortta ve ağır silahını, dünyada hemen hiçbir ülkede olmayan çeşitlilikte mühimmatı üretebiliyorsun. hem de bunları diğerlerinden çok daha maliyet etkin üretip, ihalelerde onları şaşkın bırakabiliyorsun.
Ambargolar konuyor, sonuçta tankını, gemini, helikopterini, uçağını hemen hiçbir ülkenin olmadığı oranda yerli üretiyorsun, ambargo konuldukça bu oran da artıyor.
Tekrar seri üretime geri dönersek,
Tank, Radar, Füze, Zırhlı Araç, Uçak muhtemelen bunların hiçbirinde seri üretim sıkıntısı olmayacak. Ta ki motor, transmisyon. Tank motor ve transmisyon üretimin de belli noktadan sonra patlayacak. sabırla, azimle olacak herşey.
Şimdi asıl mesele bütçe olarak gözüküyor bence. Özellikle deprem de düşünüldüğünde , TSK siparişlerinin çok zayıf olması muhtemel. Aslında çok zengin bir ülkeyiz ama biz birbirimizi yiyoruz. Hep böyle oldu. DEVRİM'de de bu vardı. Bugün maden mühendisi bir öğretim üyesi arkadaşım ile konuşuyorduk. Altın üretimi konusunda bir iki şirketin danışmanı imiş. Dünya'da altın madeni olarak en zengin ülkenin Türkiye olduğunu ifade etti. Buna karşın cari açığımızın 25 milyar dolarlık kısmı da altın ithalatı kaynaklı. Yastık altındaki altın miktarı 1 trilyon dolara yakın. Bankalarda ve yastık altında döviz miktarı ise 300 milyar dolar civarında. Muhtelemen yastıkaltı altının piyasalara çıkma ihtimali yok. Zira kültürümüzde öyle birşey yok. Son 5-6 yıldır insanlar korktukça daha fazla altını yastık altına atar oldu. Ama bizde yastık altına giren ev, araba gibi bir ihtiyaç olmadıkça tekrar çıkmaz o yastık altından. Bu fiyatlarla ev araba için yastık altından çıkması da zor. Neyse konuyu da fazla dağıtmayayım. ne yapıyorsak biz kendimize yapıyoruz. Sayın Yaşarın dediği gibi morali bozmayalım.