Bir olayın en dip ayrıntılarını bilmek için tamamen içinde olmalısınız. Fakat o olayın büyüklüğünü, onun içinde kalarak anlayamazsınız. Ona dışarıdan bakmanız gerekir. Bu bir okyanusun içinde olarak okyanusun büyüklüğünü kavrayamamaya benzetebilirsiniz. Askerlikteki taktik, operatif ve stratejik seviyede buna benzer.
İlaveten büyüklük görecelidir. Dolayısıyla bir olayın büyüklüğünü yani değerini kavrayabilmek için, önce ne ile kıyas edeceğinizi, sonrada kıyas edeceğiniz verileri bilmeniz gerekir. Yani bugün yaşadığımız savunma sanayindeki gelişmenin önemini, ancak tarihe karşılaştırmalı olarak baktığımızda anlayabiliriz.
Savunma sanayi tartışmalarımız ile ilgili olarak genel itibarıyla gördüğüm, şey teknik veya belki taktik boyutundaki zekaların, onun niye menzili 5 değil de 3, bu niye ocakta bitmedi de aralıkta bitti gibi değerlendirmeleri. Bunun üstünde, konunun bütünü kapsamında değerlendirme yapabilenler çok az olmak kaydıyla yok değil var tabi. Onları tenzih ederim. Ben savunma sanayindeki gelişmemizi tarihteki durumumuzla anlatıyım. Böylece fındık kabuğunu doldurmayan şeyleri, sanki savunma sanayindeki gelişmeleri kendi sırtındaymış gibi mesele edenler biraz akıllanırlar belki.
3 tane kuvvetimiz var değil mi ? Kara, Deniz, Hava. Hepsini ayrı ayrı değerlendireceğim.
Kara kuvvetleri : Türkler genel olarak 16y.y.dan önce nerdeyse bütün tarih boyunca, askeri teknoloji olarak diğer herkesten çok üstündüler. Yaşadıkları coğrafyadan dolayı sayıları başkalarına kıyasla çok azdı. (Odlanikov'a göre Çinlilerin % 1'i.) Ama bu dezavantajı askeri teknolojideki üstünlükleriyle ve başka niteliklerle kapatıyorlardı, hatta üstünlük sağlıyorlardı. Fakat 16 y.y.dan itibaren görece olarak geri kalmaya başladılar. 20 y.y.a gelindiğinde o kadar geri idiler ki, kıyas kabul etmez. 1. dünya harbinde 20 kadar piyade tüfeği vardır Osmanlı ordusunda. Bir tanesi bizim değildir. Bırak silahı, topu, tüfeği askerimizi giydirecek kumaşı üretmekten aciciz, o derece. İleri olduğumuz devirlere biz bugünkü ABD'yiz hatta ondan bile çok daah etkiniz, kuvvetliyiz, rahatız askeri açıdan. Ciddi çalışan Göktürk tarihçisi Ahmet Taşağıl söylüyor. Türklerle Çinliler arasındaki 100 savaşın 90'ı nı Türkler kazanıyor. Bizim 20 y.y. başındaki geriliğimiz maalesef 2000'lerin başlarına kadar devam ediyor. Kendimize ait bir şey nerdeyse yine yok. Tuzla jeep yapmışız lisans altı. Bir lisans altı telsiz yapmışız falan. Bir elin parmağını geçmiyor. 2000'lerin başında doğuda yedek subaydım. Hatırlamaya çalışıyorum bize ait olan bir şey var mı diye bulamıyorum. Nöbeti İç Güvenlik Harekat merkezinde tutardım. Hatırlayamıyorum ama belki bir ihtimal kriptolu telefon bizim.
Kara sitemlerinde son 20 senede geldiğimiz yer inanılmaz bir yer. Evet tarihteki üstünlüğümüze kavuşamadık. O artık tekrar olmaz zaten. Başka şeylere bağlı. Ancak her şeyiyle kendi kendimize yeten kara kuvvetlerini tamamlamak üzereyiz. Ama en öndekilerin bir arkasındayız. Önümüzdeki 10 sene içinde olacaklarla. Onları da yakalamak üzereyiz. Onların gelişme hızı, bizim gelişme hızımıza bakıldığında net görünüyor.
Deniz Kuvvetleri : Bizim denizle tanışmamız Çaka Beyle. Öncesi yok. Çünkü yaşadığımız yer kara. Çaka Beyden sonra edindiğimiz seviyeyi de, konuyu üstün körü bilenler bir şey olmadığını sanarlar. Bu konuda İdris Bostan otoritedir. Fatih sonrası gerek Tersane-i Amire'de gerekse diğer tersanelerimizde önemli bir seviyeye ulaştığımızı söyler ki doğrudur. Fakat şunu da söyler. Tersane-i Amire'de Venedikli, Genevizli esrirler ücret karşılığında çalıştırılmaktadır teknik anlamda. Yani en güçlü olduğumuz zamanlarda bile teknik yetersizliğimiz var gemi sanayinde. Yani bugün deniz sistemlerindeki seviye Türk tarihini en ileri seviyesi desek, yanlış olmaz. Birde önümüzdeki planlar denize indiğinde, deniz sistemlerindeki seviyemiz tarihimiz ile hiç kıyaslanamayacak dereceye gelecek. Dünyada 1. sınıf daki 3-5 ülkeden biri olacağız kesin. Osmanlı'nın sonu cumhuriyetin başıyla hiç kıyaslanmaz. Bırak gemi yada ona ait herhangi bir şey yapmayı, hazır gemiyi yüzdürecek personelimiz bile yok, o dönemde.
Hava Kuvvetleri : Hava kuvvetleri bilindiği gibi 20 y.y.la başlıyor dünyada. Bizim o dönemlerde en erken adapte olduğumuz alan, geliştiğimiz alan bu alan. Fakat Atatürk'ün ölümüyle beraber, mandacı siyasetçiler bize bu konuda Osmanlı'nın akıbetini yaşatıyorlar. 1980'ledeki F-16 montajına kadar sıfır. Hiç bir şey yok. Kendi dizaynımız olan, uçağı helikopteri yeni uçuruyoruz, bilindiği gibi.
Kendi dizaynın olan, kendin ürettiğin; uçağı, füzeyi uçurmak, kendin gemini yüzdürmek, kendi araçlarını gezdirmek., kendi radarlarını, optik sistemlerini çalıştırmak ..... Bunları yapan personeli kendi üniversitelerinden yetişirmek ne demek biliyor musunuz. Çok büyük şey. Mucize mucize tabiri caizse. Öyle büyük şey ki. Bunlar olsaydı elimizde 19 y.y.da veya 20 y.y. başında bugün 50.000 dolar geliri olan bizdik biz. Hangi aya geldik, halen ürün piyasada yok söylemleri, ergen şımarıklığı sadece başka bir şey değil. Açın izleyin Kıbrıs Operasyonunun öncesinde 10 senede yaşananları, Demirel'in ağzından.
Çalışmasına başlanmış, hatta parça üretilmesine başlanmış, hatta kullanacağın bazı alt sistemleri geliştirilmiş TFX'i envanterde uçurduğumuz , TF 2000'i yüzdürdüğümüz gün. Öyle büyük bir gün ki yüzlerce yıllık geriliği geride bırakmış olacaksınız. Bunun altyapısı tabi ki ilk üniversiteyi açtığımız güne kadar gider azalarak. Tabi ki bunlar sadece 20 senenin eseri değil. Fakat son iktidar döneminde, özellikle de gerek devletten Batı sömürgeciliğine çalışan vatan hainlerinin temizlenmesi, gerekse iktidardan aynı misyona sahip mandacı siyaset esnafının uzaklaşmasıyla (2014 milattır) gelişmenin hızı çok değişti, odaklanma da arttı, ilgi arttı, motivasyon arttı, ihracat artıyor, geri dönen bir kısım paranın yaratacağı etki var. Atatürk'ten sonra ilk kez, kalkınmada onun metodunu uyguluyoruz (sektörün devlet eliyle merkezden yapılandırılması, mililiğin yerliliğin önemi) savunma sanayinde. Türkiye'nin içine eden, açalım rekabeti sonuna kadar, rekabet her şeyi yapmaya yeter diyen liboş kafa yok artık. En tepede cumhurbaşkanından, en altta parça tedarikçisi küçük işletmelere kadar kurulan piramit sistemi muazzam. Bir şeyler yapmaya çalışan olanağı kısıtlı insanların veya işletmelerin, var olmak için piramitin üst katmanlarına yalvardıkları değil, piramitin tepesinin piramitin altındakileri bulmaya, organize etmeye, yönlendirmeye çalıştıklarını görmek gelecek adına en sevindiğim şey.
Güvenmek mi doğrudur, sorgulamak mı derseniz. Ben bilimciyim. Sorgulamak derim ama bir şartla. Sorgulayacak bilgiye sahip olacaksınız. Yoksa sizin sorgunuz ahmaklıktan başka bir şey değil. Ne gibi ? Misal ben eğitimim gereği insan fizyolojisi biliyorum. Birisi yanlış bir şey yaptığında veya söylediğinde, başka bir şeye gerek duymadan. Bu yanlış derim. Ama bilmediğim bir konuda bir şey söyleyen insanı değerlendirme imkanım olmadığı için, onu ancak başkalarının onun hakkındaki görüşleriyle ona verilen yetkilerle, veya onun daha önceden söylediklerinin gerçekleşme oranlarıyla ölçebilirim. Mesela Mahmut Akşit diyor ki, biz MMU'nun motorunu yapabiliriz. Ben TEİ'de çalışanların mühendislik kapasitelerini biliyor muyum. Yok. Kimlerle nasıl teknik ilişkiler içinde olduklarını biliyor muyum. Yok. Ekonomik durumu biliyor muyum. Yok. Bilmem gereken şeyler daha çoğalır da çoğalır. Hiçbirini biliyorum. Sadece ben değil, savunma sanayi ile dışarıdan ilgilenen kimse bilmiyor. Sen bildiğini düşünüyorsan, dışarda olmazdın zaten.
Yani projeler üzerinde çalışan mühendislerin birbirlerini teknik sorgulamalarının değeri var. Seninkinin yok. Sonuç olarak neye bakarsın. Sözü söyleyen siyasetçi olur, yönetici olur, teknik kişi olur. Dediklerinin ne kadarını yapmış. Şu kadarını. Başarılı. Ona güvenirim. Dediklerinin ne kadarını yapmış. Fiyasko. Ona ise asla.
Ülkeyi son 20 senede yönetenlerin sosyal kültürel yapıları bana 180 derece zıt. Ben gençliğimi en popüler klüplerde dans ederek geçirdim. Adamlar namaz kılarak. Fakat vaka ortada. Adamlar yapıyor. Adamlar uçuruyor Türkleri yeniden harp sanayinde. Hedefler doğru. Planlar doğru. Kavramsal tasarımlar doğru. Çıkan ürünlerin nitelikleri genel olarak iyi. Test ediyoruz. Öttürüyoruz düşmanı. Ülkede her şey savunma sanayindeki gibi olsa ah keşke. Muazzam, muazzam.