Canım sıkıldı biraz bir şeyler karalayayım dedim.
Konu "TÜRK TARIMININ SORUNLARI VE ÇÖZÜMLERİ"
Arkadaşlar Tarım bir ülkenin ekonomisinin temelidir. Bu klasik bir sözdür ancak Clive Ponting'in Dünya Tarihi ve Allan Nevins'in Amerikan Tarihi kitaplarını okursanız ; gelişmiş ülkelerin sanayi'den önce ilk başta tarım sorununu nasıl halledip daha sonra sanayide ilerlediklerini , Amerikanın dahi sanayisinin tarımsal makineleşmeden ortaya çıktığını göreceksinizdir. Burada Türk Tarımının en büyük 5 sorununa parmak basacak bunlara çözüm önerilerine kendi fikirlerimce vereceğim.
1- Ekilecek Alan Problemi;
Ülkemizde çok büyük derecede şehirlere göç var. Göçler gerçekleşdikten sonra ebeveynlerin ölmesi sonucu ekim alanlarının parçalanması sorunu var. Daha yeni yeni önüne geçilmeye çalışılan bir sorun bu. Diğer yandan köylerde tarım yapan az sayıdaki ailenin elinde çok az ekim alanı kalıyor başkalarının arazilerini de araları iyi olan bir kaç ailenin anca ekip biçebiliyorlar. Geri kalanı da öyle boş boş yatıyor. Az alan ekilmesi ve kitlesel tarım yapılamaması çiftçinin gelirinin düşük olmasına, yeterli makinalaşamaması ve işini büyütememesine neden oluyor.
Çözüm :
Devlet isteyenin hemen istemeyenin de gönüllü olarak sahibine belli bir yüzdeden mahsül payı karşılığında tüm boş tarlaları bir sistem altında toplar. Çiftciler ise bu tarlaları ekmek ve mahsülden yüzdeyi o sistemden asıl tarla sahibine yatırmak üzere kendi çevresindeki arazileri kiralayabilecekleri bir sistem kurulması lazım. Böylece çiftciler tüm arazileri değerlendirebilip çok mahsul alıp bunları'da paraya çevirerek tarıma yatırım yapabilecekler.
2- Mazot, Gübre , Tohum, İlaç Ücretleri ;
Şimdi bu sorun büyük bir sorun. Bu sorunu aşmanın yolu ilk aşamada aslında Savunma sanayi müsteşarlığı gibi Tarım ve hayvancılık araç ve aletleri müsteşarlığı kurmak. Daha sonra 2-3 tane farklı bölgelerde Tarım üniversiteleri açmak veya halihazırdakileri buna çevirmek. Bu üniversiteleri Araştırma üniversiteleri klasmanına alıp öğrenci sayılarını düşürüp bu alanda başarılı araştırma görevlilerini ders vermek amaçlı kullanmak ve profesör ve doçentleri daha çok arge projelerinde ve bilimsel çalışmalarda kullanmak.
Diğer yandan bu müsteşarlığın bu üniversite safhasını hallettikten sonra diğer bir görevi, Traktör, Tarım Aleti, Hayvancılık Aleti, Tohum, İlaç, Gübre vb. alanlarda faliyet gösteren yerli şirketleri tek bir konsorsiyum (ana yüklenici ve alt yüklenici olarak) oluşturmak. Örneğin Traktör ve tarım makineleri alanında Tümosan, Türk Traktör, Hattat gibi firmaları üst bir konsorsiyumda birleştirecekler. Burada amaç bu firmalar kendi isimleriyle üretime devam etselerde bir şirket gibi yönetilecek.Finans, arge , yedek parça ve servis altyapıları birleştirilecek . Mesela Tümosan Lüks ve güçlü traktör segmentinde, Türktraktör orta sınıf hattat ise mesela sadece Döverbiçer'e felan odaklanabilir.
Ama tabi bunlarda ana esas elektrikli veya hybrid olması çünkü ülkemizde petrol sıkıntısı var. Diğer yandan bu çatı şirketler devlet tarafından devamlı olarak sübvanse edilecekler. Bu müsteşarlığın en önemli görevi ise üstte bahsettiğim üniversiteler ile şirketleri birleştirerek şirketlerin üniversiteler ve kendi alanları ile ilgili bölümleri arge merkezi gibi kullanmalarını sağlamak. Böylece şirketler satış yaptıkça arge bütçeleri artıp üniversitelere verecek , verdikçede arge artıp üniversiteler kendilerini geliştirecekeler.
Böylece milli tohum , milli gübre ve milli tarım hayvancılık alet ve ilaçları üretildiğinde verimli ve ucuz olarak yine yerli şirketlerimiz bunu satacak ve fiyatlar mazot dışında düşecek. Mazot işinide elektrikli tarım aletleri sayesinde düşürmek mümkün olabilecektir.
3- Devletin Tarım Destekleri ;
Buda çok önemli bir konu çünkü devlet bazen şartsız, bazende bazı şartlar altında çiftciye kredi ve hibe veriyor. Ancak verdikten sonrası tamamen meçhul. Adam alıyor hibeyi devletten gidiyor oğlana düğün yapıyor, ihtiyacından büyük motor alıp ilçede kahvehane önünde ağzında cugara kağıt oynuyor. O yüzden devletin bu hibe ve kredileri nakdi değilde ayni yapması lazım.
Nasıl ?
Mesela Çiftçi için kredi kartı gibi bir kart yapılabilir visa altyapısıyla, Çiftciye mazot al diye eline para saymaktansa, bu kartta belirli miktarda mazotu benzinciden alabileceği bir kredi koyabilir, Sadece devletin kendi seçtiği yerli tohum, gübre , ilaç ve tarım aletleri şirketlerinde geçerli kotalar karta tanımlayarak verdiği parayı sadece tarım ve hayvancılık amaçlı kullanmasını sağlayabilir.
4- Bilinçli Tarım- Tarım A.Ş.
Şimdi bizim çiftçi ve hayvancımızın en büyük sorunu eski yöntemle ve eğitimsiz yapılan bilinçsiz tarımdır. Çiftçimizinde çoğu yaşlıdır. Bu saatten sonra eğitilmesi zordur. Evinde 50 tane tarım hakkında kitap olan hollandalı bir çiftçi ile aynı performansı beklemek anlamsız. Tarım dünyada şu an bizim eski çiftçi ekip getirecek , devlet alıp satacak usulü artık kalktı. Şimdi şirketler çiftcileri bir işçi gibi kullanıyor. Ne yazık ki bu sömürü alanlarından birisi de ülkemiz. Özellikle fındık ve çay konusunda bazı yabancı firmaların hasat yeriyiz.
Şu saatten sonrada çiftcimizin kendi insiyatifi ile kitlesel anlamda büyük topraklar edinip, ekip-biçip , hasadıyla yeni tarım aletleri alıp , tarım hakkında kitaplar okuyup büyük çiftlikler kurmasını vs. bekleyemeyiz. O yüzden bizim şu saatten sonra Tarım ve Hayvancılık bakanlığını Tarım ve Hayvancılık A.Ş. gibi kullanmaktan başka çaremiz yok. Mecbur çiftçileri de işçi gibi kullanacağız.
Bu nasıl olacak ;
Devlet ilk olarak senelik Türkiyenin hangi tarım ve hayvancılık ürününde ne kadar ihtiyacının olduğunun bir ortalaması alınıp ihtiyaçlar belirlenmeli. Daha sonra bu ürünler ülkemizin neresinde yetişmeye daha uygunsa o ürünler o il ve ilçelere bölünmeli. Devlet demeli ki ey halkım kim gelir tarım bakanlığına üye olur ve benim resmi üreticim olursan ben sana 3. maddede bahsettiğim teşvik kartını vereceğim , mahsülünü de alacağım. Sen ne kadar büyük arazi ekebilecek isen 1. maddedeki durumdan araziyi kirala, benim istediğim araziye istediğim ürünü benim verdiğim kartla 2. maddede belirtilen yerli şirketlerden verimli ve ucuz , yerli tohum, ilaç, gübre yi al benim istediğim gibi ek, büyüt ve biç.
Peki Nasıl Devletin İstediği Gibi ?
Devlet ilçe tarım ofislerinde görevli mühendisler , ekim, büyütme ve biçim dönemlerinde köy köy gezerek buradaki lisanslı üreticileri gezerek bu dönemlerde gerek uydudan gereksede ellerindeki aletlerle çiftçiye ne zaman ne şekilde ekim yapacağına dair çiftciyi yönlendirmeli buna uymayan çiftçilerin lisansı iptal edilmeli. Telefon uygulaması üzerinden bunlara bildirilmeli.
Bir diğer konuda devlet sadece işçileri ve onların traktörlerini değil. İşçileri döver biçerleri ve tarım aletleri ile de kiralayabilmeli. Böylece çiftciye düşük fiyatlı bu hizmetleri otomatik olarak sağlamalı. Diğer yandan yine bu uygulamalarda çiftçiyi daha fazla üretime teşvik için mesela hedef listesi olmalı. Çiftci senelik üretim hacmini ve niteliğini arttırdıkça otomatik hibesi artmalı. Atıyorum sulu tarıma geçerse yüzde bilmem kaçı devletten olmalı hibesi artmalı vs. gibi devamlı çiftçi teşvik edilmeli.
E arazi var , Ucuz tohum, gübre, ilaç var, en verimli üreteceğin mahsülü de seçmişsin, e nasıl yapacağın ve ne zaman yapacağın da devamlı ölçümler yapılarak sana bildiriliyor. Alım garantisi de var. E sana sadece üretmek kalıyor çiftçi ve hayvancı kardeşim.
5- Markalaştırma ve Reklam en nihayetinde İhracat
Genel olarak sektörün sorunlarından birisi de bu. Şimdi bu büyük organizasyon 1 senede yapılmaz. Mesela ilk sene devlet tanıtımı yapar ve başvuruları alır . Bu süreçte alıcı şirketler ile de devlet anlaşmalar yapar. Devlet der ki 2 sene sonra ülker atıyorum şu kadar susam alacak , x marka bu kadar elma alacak vs. bu anlaşmalar yapılır. Üretim ihtiyaçları belirlenir buna göre devlet alınan başvurulardan lisansları dağıtır ve üretim başlar.
Bir kaç dönem sonra devlet bu döngüyü sağlayıp ülkede verimli tarımı gerçekleştirdikten sonra çok büyük bir ham madde sağlayıcı olduktan sonra artık katma değer getirecek bir yapılanmaya gitmek zorundadır. Ülkemizde ilk akla gelen eti, ülker , torku gibi devler var. Ancak bunlar dünya'da isimleri ülker dışında pek olmayan devletler. Eğer bunlar devletin içinde bulunduğu Unilever gibi bir çatı konsorsiyumda birleşir ortak finans, halkla ilişkiler, arge, insans kaynakları vb. birimlere sahip olur fazla bütçeyi de arge ve reklama ayırırlarsa ve çatı konsorsiyum dağıtıcı vasıtasıyla tüm dünyada pazarlanırlarsa devletin sağlayacağı ucuz hammadde ile birlikte de git gide dünya pazarlarında yer edinirler. Bu sadece abur cubur değil et ve süt , yağ , bal tüm gıda alanında neden olmasın ? Tabi bu bunla da kalmayacak devlet direkt olarak meyve sebze konusunda bim a-101, migros, çağdaş gibi satıcılarla düşük fiyattan satış sözüyle bu ürünleri onlara sağlayacak ve buna ek Bu mağazalardan bir çatı konsorsiyum kurup bir marka oluşturup veya atıyorum a-101 ismi ile her şirketten gelecek bütçe ile hedef ülkelere a-101'ler açacak. Neden bizimde bir aldi miz , wallmart'ımız , ikea'mız olmasın ? İlla bunu avrupaya değil , Türki ve müslüman ülkelere güney amerikaya kurabiliriz. Sürümden kazanabiliriz. Bu mağazalarda ne kadar kendi ürünlerimiz satılırsa bu bir katalizör olur sektör için.
Benim şu an aklıma gelen budur dostlar, bu konuda sizinde önerileriniz varsa dinlemek isterim.