...Ancak biz demokratiz ve demokrasiye inanmaktayiz o zaman oyunu kuralina gore oynamamiz gerekliligine inanmaktayim .Aksi halde bugun memleketimizde demokrasiyi kendi menfatlari icin bir arac olarak kullanmakta olan asli tek adam yonetimi olanlar ile aramizda ne fark kalir ki...
''Onlar demokrat olmayabilir, demokrasiyi bir araç olarak kullanıyor olabilirler. Bizde aynısını yaparsak, bizim onlardan ne farkımız kalır!'' denilemez. Niye biliyor musunuz? Hem kavramsal olarak hemde örneklerle izah edeyim...
Demokrasi, yani kısaca HALKÇILIK; egemenliğin halka ait olduğunu, egemenliğin millette olduğunu, başka bir güce devredilemeyeceğini, kararların halkın çoğunluğu tarafından alındığı bir yönetim modeli olarak tarif edilir.
Örneğin bu yönetim modelinde egemenliği halktan alıp bir Oligarka veremezsiniz. Yani halk binlerce yıllık mücadele sonucu kazandığı egemenlik haklarını başkasına devredemez. Hiç kimse diyemez ki; hadi bir referandum yapalım, halka soralım bakalım; halk demokrasiyle mi yönetilmek istiyor yoksa Şeriatla mı? diyemez. Bunun referandumu olmaz. Yani bizler, binlerce yıllık bir mücadele sonucu kazanılmış olan en temek medeni haklarımızı başka bir kişiye, zümreye veya yönetim şekline devredemeyiz. O işler ancak kan dökerek, silahla olur. Erbakan Hoca, o yüzden diyordu ya; KANLI MI OLACAK, KANSIZ MI OLACAK! diye... O işin kansız olma imkan ve ihtimali yoktur fakat zorluyorlar, orası ayrı dava...
Geldiğimiz durumda ne oldu; halka gittiler ve yukarıda olmayacak dediğimiz şeyi oldurdular. Halk kendi eliyle, egemenlik haklarını bir Oligarka devretti... Ona da yağdalı bir isim buldular ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi dediler... Millet daha neye EVET dediğinin farkında değil. Birilerinini söylediği gibi; ATI ALAN ÜSKÜDAR' I GEÇTİ. Milletten mal kaçırdılar.
Benzer bir hatayı askerler de yaptı... Onları da HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ kavramı üzerinden vurdular. Adamlar yine bir referandumla bütün yargı organlarını ele geçirmiş. Kendi savcısına, kendi hakimine, kendi yüksek yargı organına bir talimat geçiyor ve sahte belgeler üzerinden Türk Ordusunu kodese tıkıyorlardı. Türk askeri de tıpış tıpış gidip sözüm ona Türk adaletine teslim oluyordu! Yahu, adalet mi kalmış, adaletin Türk' ü mü kalmış! bu kadarını düşünemiyordu. Demokrat insanlar için ''Hukukun Üstünlüğü'' kavramı o kadar sihirli bir kelimeydi ki, Şeriatın kestiği parmak acımazdı. Mutlaka adalet yerini bulurdu! Halbuki alakası yok. Türk Ordusunun yapması gereken neydi biliyor musunuz; adalete teslim olmayacaktı. Çünkü adalet yoktu, devlet ele geçirilmişti ve aynen demokrasi kavramında olduğu gibi hukuku da bir araç olarak kullanıyordu. Nasıl ki demokrasi trenine gidecekleri yere kadar binmişlerse, hukuk trenine de gidecekleri istasyona kadar bineceklerdi. O kadar asker içinden kafası çalışan tek bir tane asker çıktı biliyor musunuz? Buradan Saldıray Berk paşamıza selam olsun. FETÖ Adaletine teslim olmadı. Beni almaya gelirseniz silahlı çatışmaya girerim demiş. Alamadılar... Helal Olsun be...! İşte Atatürk' ün askeri dediğin böyle olur. Adaletin ele geçirildiği yerde adalete teslim olunur mu yav! İnsanın birazcık olsun kafası çalışacak. Direneceksin arkadaş. Sarı Öküzü vermeyeceksin.
Bu örneklerde görüldüğü üzere, şimdide REFERANDUM kavramını kullanıyorlar. Neymiş, halk ne derse O olur muş! Olmaz kardeşim. Her zaman halkın dediği olmaz. teknik bir konuyu gidip de halka soramazsın sen arkadaş. Halk bilmez, O kadar tekniğinden anlamaz... işi değil ki! Bu işlerin mühendisliği var, hesap kitap işi var, ilimi irfanı var, her çeşit bilimsel yöntemi var. Uzmanların karar vereceği bir konuyu götürüp halka soramazsın. Aynen doktor hasta ilişkisi gibi. Ameliyat olacağınız zaman hastane gidip de referandum yapıyor mu? Bu hastanın dalağını alalım mı, almayalım mı? Apandisiti patlamak üzere apandisitini çıkartalım mı, çıkartmayalım mı? Böyle bir referandum sorusu olur mu mesela. Uzmanlık gerektiren bir konunun referandumu olur mu?