Osmanlı 2. Murat/Fatih Dönemine kadar, asıl olarak Osmanlı Sülalesine ve Türk Aşiretlerine dayanıyordu denilebilir.
Bu dönemden sonra özellikle Fatih Döneminde , Roma/Bizans imparatorluk kültürünün örnek alınması ile, Protestan Hristiyan dini yapı yerine Müslümanlık yanısıra tek tanrılı dinlere saygı yapısına geçildi. O dönemde zaten milliyetçilik diye bir kavram olmamakla, imparatorluk dönemi ve Yeniçeri Ocağı merkezli askeri ve bürokratik yapıya geçilmekle, Türklerin önemi imparatorlukta gittikçe daha geriye atılmaya başladı öyle ki Türkler İstanbul'a izinle girebiliyorlardı.
İşin gerçeği zamanla Osmanlı iki ana güç üzerinde duruyordu. Padişah ve Yeniçeri Ocağı/Enderun. Padişahlar, Yeniçeriler ile kökleri olmayan sadece kendilerine bağlı/sadık asker ve bürokratlar oluşturmak istemişlerdir. Ancak Yeniçeri Ocağının yapısı dikkatli incelendiğinde, Yeniçeri Kullarının aslında hiç de öyle masum olmadıkları, çok ciddi bir güç ve siyaset odağı oldukları anlaşılabilecektir. Öyle ki, Yeniçeriler başlangıcından beri bir sendika gibi, padişahla maaş pazarlığı yapıp uzlaşmadığında kazan kaldırıyordu. Devletin güçlü ve savaşlardan zaferle döndüğü dönemlerde bu pek problem olmasa da, savaşlarda ganimet geliri peşinde koşan yeniçerilerin ; yerli yersiz sefere çıkılması istemleri ile saraya isyan etmesi, işine gelmeyen paşaları, hatta padişahları yerlerinden edilmesi, hatta infazlarını sağlaması, esnafları haraca bağlaması, kahvehaneler işleterek, buralarda uyuşturucu satmaları (4. Murat'ın yasaklarının önemli bir sebebi suç odağı olmuş yeniçeri ocağının ıslah edilmesi amaçlıdır) gibi problemleri vardır. Islah kabul etmeyen, disiplin ve kurumsallıktan uzaklaşan, dönemin modern askerlik gereklerinden uzak ve bunlara direnen Yeniçeri Ocağı, bir dönem geldi ki bizzat kendisi devlet için en büyük tehdit haline geldi. Öyleki Genç Osman'a tecavüze varan yozlaşma ve tehdit, imparatorluğun üzerinde durduğu sacayaklarından birindeki saklatlığı ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan devlet benim, benim devletim diyen Padişahların ise kurumsal olarak gücü sadece Yeniçeri/Enderun ile zaman zaman paylaşması ve/veya gücü onlar aracılığı ile kullanması bakımından ise, Osmanlı'Padişahlarının uzun zaman gücü kendi sülalesi içinde bile paylaşmadığı, bu bakımdan kurumsallaşamadığını söylemek de mümkündür. Yani Osmanlı fazlası ile bireysel olarak Padişahın yetenek ve gücü ile yeniçeri ocağının yetenek ve gücüne mahkum kalmaktadır. Oysa devlet yapısının sistematik olup, kurumsal sistemin devleti yönetmesi gerekmektedir. İnsan müdahalesi ancak daha iyi bir yapı kurmak (modernize etmek) veya sistemin çarkları bozulduğunda gerekli olmalıdır. Devletlerin sistematik yapısı yüzyıllar geçip, iletişim, ulaştırma geliştikçe daha da ilerledi. Şimdiki modern devlet yapılarına geldik. Osmanlı imparatorlukların düşmanı olan milliyetçilik akımları doğmadan demografik olarak idare etti. Askeri olarak ise 1700ler sonrası hızla geri kalmaya başladı. İşin gerçeği Osmanlı çöken yeniçeri sistemi yerine 1850lere kadar etkili bir ordu kuramadı. O tarihte modern ve eğitimli ordu yapılanmaları modern eğitim ve mühendislik anlayışları ile başlamış ise de, zaten daha önce başlamış olan milliyetçiliğin imparatorlukları yıkan akımları karşısında etkisiz kaldı. İmparatorluk kurumsallaşma, sitem bakımından da ayanlarla gücün paylaşılmasından başlayarak azınlıklara haklar gibi girişimlerde bulunmuş ise de, bunlar ancak yerel derebeyleriin güç kazanıp, milliyetçi akımların daha da güçlenmesinden başka işe yaramamıştır.
Aslında eğitimsiz bir kişi olup, ancak çok zeki bir insan olduğu belli olan, ve dönemi, toplumu Osmanlı'dan çok daha iyi okuduğu belli olan (kinaye ama ben eğitimsiz ve okuma yazma bilmediği söylenen Kavalalı'nın okuma yazma bilmediğini düşünmüyorum. sadece kendisi bunu saklamış olabilir) Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın düzensiz yedek birliklerde askerlikten paşalığa yükselişi ve dönemi olayları incelerseniz Osmanlı'nın o dönem acıklı halini daha iyi anlarsınız. Kısa zamanda Osmanlı'dan çok daha eğitimli ve modern bir ordu hazırlayan Mehmet Ali Paşa'nın Suudi Haşimi isyanından Yunan isyanına kadar isyanları bastırırken, sonradan Osmanlı sözünde durmadı diyerek Kütahya'ya kadar ilerlemesi karşısında Osmanlı'nın ilk olarak Kürt Aşiretlere askeri güç olarak mecbur kalması, ardından paşasına yenilen Osmanlı'yı biz de yenebiliriz diye Kürtlerin de isyana başlaması, zamanla devlet yanlısı Kürtler anlayışının Hamidiye Alaylarına dönüşmesi ile bu kuvveti elinde bulunduranların yol açtıkları sorunlar ve halen bu gücün ve derebeyliklerinin özlemi içinde bulunmaları, daha derinlemesine işin dini boyutu
Bir yerde halen devlet kurumu ve sistem sınavını veriyor, güç savaşları yaşanıyor. Bu noktada belki Putty'nın A tip, B tipi noktasına da geliyoruz. Ama Osmanlı'nın yaşadığı bu süreçleri anlamadan, devlet kurumu ve sistematiğini anlamadan, modern devlete kötü gözle bakmak, ancak o birilerinin aşırı güçlü olup, devletin aslında zayıf olduğu günlere özlem olabilir. Özellikle Türk Halkının bunu çok iyi anlaması, irdelemesi gerekmektedir. Devlet kurumu, hukuk, sistem çok önemlidir. Şahıslar geçicidir. İngiliz İmparatorluğu, kuruluşundan beri 4-5 imparatorluk sülalesi değişmiştir. Ama devlet değişmemiştir. Çünkü Magna Cartasından başlayarak Anayasası, kurumsallığı vardır. Devletin kurumsallığı, kral veya sülalesinin ötesindedir. Osmanlı'da ise devlet, öylesine padişahın şahsına bakar ki, bırakın sülale değişmesini, kardeş, kardeş çocuğu bile tehdit görülüp, katli kanunlaştırılmıştır.