Gönderen Konu: Savaş, Siyaset ve Ticaret Üçgeni’nde  (Okunma sayısı 27755 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı darkevvilboy

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 113
  • 0
Savaş, Siyaset ve Ticaret Üçgeni’nde
« : 29 Mart 2011, 18:42:24 »
Zaman zaman gazeteci arkadaşlardan köşe yazılarımın bir makaleden ziyade bir dergi yazısına benzediğine dair eleştiriler alıyorum. Eleştiriler “olmaz” şeklinde değil… Bilakis, “buna köşe yazısı denmez, ama böyle iyi oluyor. Bir çok bilgiyi bir arada bulabiliyoruz” diyorlar…

Doğrudur. Ben köşe yazısı yazmakta çoğu zaman zorlanıyorum. Köşe yazısı, mükemmeliyetçilik gibi bir takıntıyle düşündüğünüzde, yazıya konu ettiğiniz şey hakkında çok şey bilebilmekten geçiyor. Bunun için araştırma ve kendine güven lazım. Kaldı ki galiba kendimi bir konuda -ne kadar bilirsem bileyim- o konuya vakıf hissedemiyorum. O yüzden yazılarım belli kaynaklardan elde edilmiş bilgilerin bir yorum potasında eritilerek birleşimi haline geliyor (SPK ilkeleri, icra komitesi raporları, kaza kırım raporları, araştırma kurumları vb.).

Bu sebeple her hafta bir konuda detaylı ve doğru bilgiler sunmak zor olabileceğinden bu haftadan itibaren zaman zaman tek bir köşe yazısı yazmak yerine haftanın çeşitli olayları hakkında çeşitli yorumlarda bulunmak istiyorum. Bunun böyle daha iyi olup olmadığını ancak siz okurlardan gelen geri besleme ile anlayabileceğimden sizin yorumlarınız çok önemli.

Bu kapsamdaki ilk çalışmamızı da bugün yapmış olalım.

F-35 Siparişlerinin İptal Durumu

Türkiye, aviyoniklerin yönetildiği ana bilgisayar yazılımının açık olmaması sebebi ile F-35 siparişlerinin iptali konusunda söylemlerde bulunuyor. Kesin rakamın da belirleneceği sözleşme görüşmeleri öncesindeli, TAI’nin C130 modernizasyonu ve ANKA otomasyonundaki başarısından sonra yüzünü F-16 görev ve ana bilgisayarlarına yerli çözüme çevirmesinden sonraki bu çıkış önemli.

Bu tip bilgiler devlet sırrı olduğundan kesin bir bilgiye ulaşmak mümkün değil ama böyle bir kararı almadan önce aşağıda belirtilen durumların iyi tahlil edilmesi gerekiyor:

1.    Türkiye’nin bu siparişten vazgeçmesi halinde F-35 projesine dahil olma potansiyeline sahip olan ancak ortaklığa en başta dahil olmadığı için F-35’i olası muharebe uçakları listesinden çıkaran bir ülke var mıdır ve Türkiye’nin çıkması halinde bu ülke ikame olarak projeye dahil olabilir mi?
2.    Türkiye’nin çekilmesi halinde alternatif bir uçak projesi var mıdır? Eğer yoksa F-16’ların PO III kapsamında modernize edilmesi, PO IV kapsamında yeni F-16’ların elde edilmesi (16’sı çift koltuklu D ve 14’ü tek koltuklu C modeli olmak üzere toplamda 30 adet gelişmiş F-16C/D (Blok 50+)) ve Blok 30’lara uygulanacak yerli modernizasyonun filoyu yenilemesi F-35’lerle karşılanmak istenen ihtiyaçları yeterli düzeyde karşılayacak mıdır?
3.    Asıl amaç F-35’lerin yazılımlarına erişim midir? Yoksa yerli yazılım kullanımı için zemin mi hazırlanmaktadır. Eğer ikinci seçenek ise muharip uçaklarda test edilen yerli bir yazılım mevcut olmadığından başarısızlık riski nedir?

Elbette Savunma Sanayii Müsteşarlığı’ndan ilgili uzmanlar bu konulardaki risk değerlendirmelerini yapmıştır. İcra Komitesi’nde sarfedildiği söylenen “F-16 meselesine benzemesin” cümlesi doğru bir yaklaşımı ifade etmektedir: Evet. F-16 alımında çok kötü bir pazarlık yapılmış, uçaklar barış ile geçen bir dönem içerisinde bu özelliklerine çok da ihtiyaç duyulmadan caydırıcı bir unsur ve envanterdeki ilgili boşluğu doldurma konusunda görev yapmışlardır.

Ancak… Türkiye’nin Libya ile ilgili çıkışlarında sahip olduğunu düşündüğü bölgesel oyuncu vasfını tahmin ettiği kadar taşımadığı da daha geçen hafta tecrübe edilmiş, onca sert söyleme rağmen NATO’nun bölgeye dahil olması ile apar topar karar ve tutum değiştirdiğine de şahit olunmuştur.

Eğer söz konusu çıkış Libya çıkışına benzer bir çıkışsa, korkum ilgili talepte zararlı çıkılması ihtimalindedir.

Siyaset, Para ve Savaş Üçgeni

Libya olayı ile politika ve ticaret arasındaki “küreselleşme ve kapitalizm” köprüsünün ne kadar sağlam olduğunu gördük. Resmi ağızlarca bile ifade edilen, yer altı kaynaklarını hedeflenmesi, bir haçlı seferine benzemesi gibi konuları bir kenara bırakalım; NATO üyesi olmamasına rağmen başından beri Libya hususunu takip eden ve toplantılara katılan İsveç, SAAB’ın ürettiği muharip uçak Gripen’i hem test etmek, hem de pazarlamak amacıyla Libya operasyonunda kullanmak istiyor.

Libya konusunun muharip uçakları üreticisi güçlerin ortak tatbikat meselesine dönüşmesi tamamlanmış durumda. Dikkat ederseniz hava operasyonları üretici ülkelerin hava kuvvetleri tarafından yönetilecek gibi görünüyor.

Özellikle dikkat çekmek istediğim ve okularımı bilgilendirmek istediğim bir konu da Japonya’daki nükleer santral vakası, beraberinde Mersin Akkuyu santraline gösterilen tepkilerle ilgili.

Hemen yanıbaşımızda, Ermenistan sınırları içerisinde bulunan, Metzamor Nükleer Santrali’nin teknik ömrünü tamamlamasına rağmen, bölgeyi çok büyük bir tehdit altına sokacak şekilde faaliyetlerine devam ettiğini kaçımız detaylarıyla biliyor?

Bu santral de siyasi sebeplerle açık tutulan bir santral. Üstelik 2005 yılında teknik ömrünü tamamladı ancak buna rağmen -Robert Koçaryan’a göre- 2016′ya kadar faaliyetini sürdürecek. Avrupa’nın bu tehlikeyi ayakta tutmasının sebebi kapatılması için Ermenistan’a teklif edilen 100 milyon Avro’nun Ermenistan tarafından az bulunması ve akabinde 1 milyar avro istenmesi ve bunun da AB tarafından yüksek bulunması.

Ancak başka bir boyut daha var: Uzakdoğu’daki bir nükleer santralin bulutlarının tehlikeli olmayacak boyuttaki bulutları yaklaşıyor diye iyot tabletlerinin satışında patlama yaşanması da burna kötü kokular getirmiyor değil. İkinci bir domuz gribi vakası olarak da adlandıracağımız bu durumun ne kadar süreceği ve kamuya nasıl servis edileceğini zaman gösterecek.

THY’nin 2010 kârı

THY’nin 2010 yılı kârı 286 milyon TL olarak açıklandı. Bu rakam geçtiğimiz yıla göre düşük. Bunun altında göze çarpan iki önemli sebep var: Petrol fiyatlarındaki yükseliş ve THY’nin yatırımlarını arttırması. THY’nin pazarlama ve sponsorluk giderlerini de zorlarsak üçüncü bir etmen olarak bu kapsamda değerlendirmeye alabiliriz.

Yatırım yapmanın ilk etapta kârı düşüreceği aşikardır. Yatırımlardan gelir alınmaya başladıktan sonrasını değerlendirmek gerek. Şirket ömürleri için yıllık değişimler, yatırımlar da dikkate alındığında önemsiz parametreler haline geliyor. Her şeye rağmen THY’nin kârının şişirme olduğunu düşünen bir takım kişilerle karşılaşmıyor değiliz. Yabancı yatırımcıların ve fonlarında ilgi gösterdiği, borsaya kote bir firmada –ki daha önceki yazılarımızda Swiss Air vakasına dikkat çekmiş ve bazı benzerlikleri de göstermiştik- denetçi firmalardan bir şey kaçırmak mümkün değildir diye düşünüyorum.

Dikkat ederseniz, bu kar başarılıdır ya da değildir demiyorum; zira bugün şirketlerin gerek petrol fiyatları, gerek döviz dalgalanmalarından korunmak için çeşitli sigorta sistemlerini kullanma şansları var (opsiyon gibi türev yatırım araçları) ve bunlar ne kadar kullanılmış, ne kadar efektif kullanılmış tartışılır. Ancak kârın şişirme olduğuna katılmıyorum. Zira geçen seneye göre de düşük çıktı. Daha önce dikkat çektiğimiz tehlikeler de şirketin karlılığıyla ilgili değil, borçlanma kontrolü ve risk yönetimi ile ilgiliydi.

Pegasus’un da borsaya kote olması THY için iyi bir karşılaştırma aracı olacak. İşte o zaman daha sağlıklı bir yorum yapabileceğiz.
http://www.savunmasanayi.net/savas-siyaset-ve-ticaret-ucgeninde/savas-siyaset-ve-ticaret-ucgeninde/

Çevrimdışı darkevvilboy

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 113
  • 0
Savaş, Siyaset ve Ticaret Üçgeni’nde
« Yanıtla #1 : 29 Mart 2011, 18:43:11 »
Çok güzel bir yazı kesinlikle okumalısınız.

Çevrimdışı enes38

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 1421
  • 1
Savaş, Siyaset ve Ticaret Üçgeni’nde
« Yanıtla #2 : 29 Mart 2011, 19:05:58 »
tıpkı  yazarında  anlattığı  gibi  olacak ,  f-35 kodları  verilmeyecek ama uçak  alımına  karar  verilecek  tıpkı  daha  önce  defalarca yaşamış  olduğumuzu  yine  yaşayacağız
türkiye  sert  tepki veriyor  ama  adamlar  anlamışlar  (türkiyenin nazlı olduğunu )  biraz  nazını  çekip  yine istediklerini   yaptırıyorlar
yapılan nazların  tamamiyle  halkın  gözüne  girmek  için devletin ve siyasilerin yaptığını düşünüyorum , aslında  bu projeden vazgeçilse  bile  üzülmem  ama  vazgeçilmeyecek ve kaynak  kotlarıda  alınamayacak.

Çevrimdışı rstr617

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 370
  • 0
Savaş, Siyaset ve Ticaret Üçgeni�nde
« Yanıtla #3 : 29 Mart 2011, 23:24:10 »
Ben güzellik göremedim, boş bir yazı. Metsamor'un siyasi sebeplerle açık tutulduğunu iddia etmiş. Alakası yok. O santral ermenistanın en büyük elektrik kaynağıdır. Kapatmaları için yerine koyacakları bir kaynak olması gerekiyor.

ruhumuz var teslim etmeden önce

Çevrimdışı ist_eternal

  • DefenceTurk
  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 558
  • 0
Savaş, Siyaset ve Ticaret Üçgeni�nde
« Yanıtla #4 : 30 Mart 2011, 03:32:58 »
Ben güzellik göremedim, boş bir yazı. Metsamor'un siyasi sebeplerle açık tutulduğunu iddia etmiş. Alakası yok. O santral ermenistanın en büyük elektrik kaynağıdır. Kapatmaları için yerine koyacakları bir kaynak olması gerekiyor.
ermeniler bugün kapatmaya hazır ama parayı beğenmediler 100 milyon dolar az geldi 1 milyar istediler bizim bir ilimiz kadar japona gibi bir durum olursa ermeni sorunu kalmaz bizim için

Çevrimdışı balıkcı

  • DefenceTurk
  • *
  • İleti: 48
  • 0
Savaş, Siyaset ve Ticaret Üçgeni’nde
« Yanıtla #5 : 30 Mart 2011, 04:12:30 »
tıpkı  yazarında  anlattığı  gibi  olacak ,  f-35 kodları  verilmeyecek ama uçak  alımına  karar  verilecek  tıpkı  daha  önce  defalarca yaşamış  olduğumuzu  yine  yaşayacağız
türkiye  sert  tepki veriyor  ama  adamlar  anlamışlar  (türkiyenin nazlı olduğunu )  biraz  nazını  çekip  yine istediklerini   yaptırıyorlar

@enes38, yazar senin yukarıda söylediğini belirttiğin hiç bir şeyi söylemiyor. İstersen yazıyı bir daha oku. Aslında F-35 konusunda bazı sorular dışında belli bir yargı da ortaya koymuyor. Bunda da anormal bir durum yok zira eldeki veri o kadar. Ona müsade ediyor.

 Burada bazı imalar olabilirmi diye baktım yazıya. Biz çıkarsak Yunanistan projeye atlayabilir gibi bir ima hissettim sanki. Birde ''yerli yazılım'' konusunda bir inançsızlık  gördümki buda zaten kendisinin gündeme getirdiği bir alternatifdi. yoksa yerli yazılım gibi bir şey bu güne kadar gündemde yoktu.

 Kaldıki uçağın donanımına hakim olmadan nereden yerli bir yazılım hazırlayacaksın. Şaka gibi bir şey olur bu.

 Sonuç olarak bulanık bir resim bile  çizilmemiş bu yazıyla ama amaç da o değil zaten.
« Son Düzenleme: 30 Mart 2011, 04:14:31 Gönderen: balıkcı »

Çevrimdışı HDS

  • Özel Üye
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 296
  • 0
Savaş, Siyaset ve Ticaret Üçgeni�nde
« Yanıtla #6 : 30 Mart 2011, 10:24:26 »
F-35'in yazılımlarını yapabilmek bize biraz büyük kalır şu anda.. F-35'in aviyonikleri F-16 gibi çalışan bir mimaride değil..

Çevrimdışı мคяครℓเ

  • Özel Üye
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 1656
  • 24
  • DefenceTurk.com
Ynt: Savaş, Siyaset ve Ticaret Üçgeni’nde
« Yanıtla #7 : 29 Aralık 2014, 23:13:01 »
Savas Siyaset le ilgili birkac haberde benden...

PETROL POLİTİKAYI BİRLEŞTİRİR Mİ?

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile görüşmek üzere Türkiye’ye bir ziyaret düzenleyen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’yi taşıyan uçağın, Türkiye’nin başkenti Ankara’ya indiği sırada, Bölgesel Kürt Yönetimi Tabii Kaynaklar Bakanı Aşti Hawrami, Kürdistan Bölgesi'nin 2015 yılında Kerkük-Ceyhan Petrol Boru Hattı üzerinden günlük 500 bin varil petrol ihraç edeceğini açıklıyordu. Son zamanlarda atılan tüm adımlar, bir yandan Erbil, diğer yandan Bağdat ve Ankara arasında iki yılı aşkın bir zamandır süregelen gerginliği sona erdirmek üzere son haftalarda gündeme gelen Türk-Irak uzlaşması ve üçlü ortak mutabakat açısından "bir giriş kapısı" niteliğindedir.

PETROL POLİTİKAYI BİRLEŞTİRİR Mİ?
Yayın Organı : Makkah
Yayın Tarihi : 25 Aralık 2014
Ülke : Suudi Arabistan
Yazar : Samir Salha
Çeviri Şekli : Özet
Görsel Kaynak : AA
     Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile görüşmek üzere Türkiye’ye bir ziyaret düzenleyen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’yi taşıyan uçağın, Türkiye’nin başkenti Ankara’ya indiği sırada, Bölgesel Kürt Yönetimi Tabii Kaynaklar Bakanı Aşti Hawrami, Kürdistan Bölgesi'nin 2015 yılında Kerkük-Ceyhan Petrol Boru Hattı üzerinden günlük 500 bin varil petrol ihraç edeceğini açıklıyordu.

     Her ne kadar Hawrami, Bağdat ile yapılan görüşmelerde, bölgesel hükûmetin bağımsız petrol ihraç etme hakkı konusundaki soruna henüz bir çözüm bulunmadığını düşünse de, bölgenin önümüzdeki yıl sonunda, Irak bütçesine katkıda bulunacağına işaret ederek uzun süren anlaşmazlığın giderilmesi olasılığından ilk kez söz ediyor.

     Enerji Bakanı, Türkiye üzerinden taşıma hattı/yolunun, herkes için açık olduğunu ve iş birliği için yeni bir sayfa açtıklarını ifade ederek projenin hayata geçirilmesini arzu ettiklerini vurguladı.

     Türk uzmanlar ise Irak petrolünün taşıma kapasitesinin günlük 800 bin varile ulaşarak hâlihazırdaki kapasitenin üç katına çıkarılması konusunda tüm tarafların (Ankara, Bağdat, Erbil) istekli olduğunu ifade ediyor. İş birliğinde yeni bir sayfa açılmasından ve söz konusu boru hattının herkese açık olduğundan söz eden Türk Enerji Bakanı da bunu teyit ediyor.

     Kesin olan şu ki son yıllarda Nuri el Maliki hükûmeti karşısında Erbil’in tarafında yer alma kartına oynayan Türkiye kazançlı çıktı; özellikle de Hawrami’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin petrol ihracatını 2015 yılı sonuna kadar sekiz katına çıkarma planlarını açıklamasından sonra. Hawrami, önümüzdeki yıl sonuna kadar Kerkük petrolü de dâhil olmak üzere, Bölgesel hükûmetin günlük bir milyon varil ihracat hacmine ulaşmasının beklendiğini dile getiriyordu. Elbette Kürtler bu gelirleri Bağdat ile paylaşacak.

     Türk Cumhurbaşkanı ve üst düzey yetkilileri, geçen hafta Ankara’da, Ankara-Erbil ilişkilerinin gidişatını ve bölgedeki gelişmeleri ele almak üzere iki aydan daha kısa sürede ikinci kez Türkiye’yi ziyaret eden Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı’nı ağırladı.

     Gözlemciler, Bağdat-Ankara ilişkilerindeki soğukluğun hafifletilmesinde Erbil’in, gerek petrol, gerekse Irak’ta IŞİD’e karşı savaş kartını kullanarak başarılı olduğu görüşünde. Yine gözlemcilere göre Ankara'nın, her iki tarafa karşı yeni yükümlülük ve taahhütlerine bağlılığını yinelemesi, bu üçlü yapının harekete geçmesi önündeki en büyük engel olan Maliki'nin gitmesinden sonra ilişkilerde yeni bir sayfa açmaya yönelik bir başka girişim ki AK Partinin önde gelen yetkilileri de bunu söylüyor.

     Bölgesel hükûmetin, genel bütçeden yüzde17’lik bir pay almasının yanı sıra peşmerge maaşlarının Irak hükûmeti tarafından ödenmesi karşılığında, Kuzey Irak petrolünün 550 bin varilinin merkezî hükûmete verilmesi konusunda Bağdat ile Erbil arasında varılan uzlaşma, bir yandan Ankara-Bağdat, diğer yandan Ankara-Erbil ilişkilerinin gidişatına aşama aşama ve olumlu bir biçimde yansıyacaktır.

     Türk kaynaklar, bu anlaşmalar ve son zamanlarda buna eşlik eden üst düzey karşılıklı ziyaretlerin, Türkiye Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın Irak’ın başkentine iki hafta içerisinde düzenleyeceği ziyareti ile karşılıklı ticaret ve enerji alanlarında kısa bir süre önce imzalanan son anlaşmaların netleştirilmesi ve somutlaştırılması yönünde Irak Cumhurbaşkanı’nın gerçekleştireceği Türkiye ziyaretinin hazırlıklarına kapı aralayacağına işaret ediyor.

     Türk enerji uzmanları, Irak’ın, petrol ihraç etmek için Kürdistan Bölgesi’ne ihtiyaç duyduğunu vurguluyor. Bu temelden hareketle ve Kürdistan Bölgesel hükûmeti Başbakanı’nın Türkiye ziyareti sırasında Erbil ile Bağdat arasında yapılan son anlaşmanın nasıl aktifleştirileceği üzerinde duruldu.

     Bu bağlamda kaynaklar, Kuzey Irak petrolünün geçişi ve dışarı satışı konusunda Ankara’nın gösterdiği kolaylıktan ötürü, Irak hükûmeti tarafından açılan uluslararası tahkim davalarının geri çekilebileceği ihtimalinden söz ediyor.

     Yine Türk ve Iraklı politikacıların, önümüzdeki zirve toplantısında, ülkeleri arasındaki gerginliğin nedenlerini ayrıntılarıyla tartışmaları bekleniyor. Gündemde Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi’nin Türkiye’de ağırlanması ve bu bağlamda ilişkilerde yeni bir sayfa açılması yönünde adım atılması gibi konular yer alıyor.

     Söz konusu kaynaklar, iki ülke arasında yaklaşık beş yıldır dondurulmuş olan stratejik iş birliği çerçevesinde, Türkiye’de düzenlenecek genişletilmiş ortak bakanlar toplantısına hazırlıkların çok yaklaştığını teyit ediyor. Son zamanlarda atılan tüm adımlar, bir yandan Erbil, diğer yandan Bağdat ve Ankara arasında iki yılı aşkın bir zamandır süregelen gerginliği sona erdirmek üzere son haftalarda gündeme gelen Türk-Irak uzlaşması ve üçlü ortak mutabakat açısından bir giriş kapısı niteliğindedir.

     Ancak Ankara’dan bazı isimler, dikkatli olma ve bu iyimserliği abartmama çağrısında bulunuyor. Çünkü bu yeni ortak üçlü yapı konusunda Tahran’ın kendi açısından söyleyecekleri, bu açılım atmosferini olumsuz etkileyebilir. Hele ki Bağdat ile ilişkiler, içerisinde bulunduğumuz şu dönemde pek çok bölgesel hesap, dosya ve anlaşmadan çok daha üstün kabul ediliyorken.

http://www.byegm.gov.tr/turkce/haber/ankara-bagdat-erbil-hatti-politikanin-boldugunu-petrol-birlestirir-mi/74080

Çevrimdışı мคяครℓเ

  • Özel Üye
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 1656
  • 24
  • DefenceTurk.com
Ynt: Savaş, Siyaset ve Ticaret Üçgeni’nde
« Yanıtla #8 : 29 Aralık 2014, 23:15:39 »
TÜRKİYE-MISIR İLİŞKİLERİ

Türkiye Uzmanı Said el Haj ile yapılan Türkiye- Mısır ilişkileri normalleşme sürecinin incelendiği bir mülakatta, Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili son noktayı Başbakan Davutoğlu'nun koyacağı vurgulanarak şöyle denilmektedir:"Son yirmi yılda 1990 yılından bu yana, Devlet Başkanı Mübarek döneminden beri Mısır'ın rolünün gerilemesiyle, başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin bölgedeki etkili rolü artmaya başladı. Bundan hareketle, Suudi Arabistan’ın bölgedeki rolünün devam ettiğini ve Arap devrimlerini söndürmek için kısa vadede Suudi Arabistan stratejisinin başarıya ulaştığını söyleyebiliriz. Ancak orta ve uzun vadede bu stratejinin başarılı olacağını kestiremeyiz. Öte yandan Türkiye’nin tarihsel boyutu, nüfusu ve ülkeyi ziyaret eden herkesin görebileceği son on yıldaki şaşırtan ekonomik gücüyle bölgede etkili bir rol oynayabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz."

TÜRKİYE-MISIR İLİŞKİLERİ
Yayın Organı : El Hurra
Yayın Tarihi : 24 Aralık 2014
Ülke : ABD
Çeviri Şekli : Özet
Görsel Kaynak : AA
     SUNUCU: İstanbul’dan bize Said el Haj katılıyor. Sayın el Haj, Mısır- Katar ilişkilerinin düzeleceğine dair emareler var. Sizce, bu düzelme eğilimi, Türkiye- Katar ilişkilerine yansır mı? Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri’nin Türkiye ziyareti sırasında alışılmamış bir şekilde Mısır yönetimine yönelik bir eleştiri yapmadı. Ayrıca, sizce Mısır- Türkiye ilişkilerinin canlanması yönünde Katar’ın üstlenmiş olduğu bir görev var mı?

     SAİD EL HAJ (Türkiye Uzmanı, İstanbul): Türkiye’nin diğer ülkelerle ilişkilerinin düzelmesi yönünde bir eğilimi olabilir. Zira daha dün Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, birbirimize muhtaç olduğumuz için Körfez ülkeleriyle ilişkilerimizi iyi tutmak zorundayız dedi. Arınç, Mısır’da olanın bir darbe olduğunu ama iki ülke hükûmetlerinin şu ya da bu şekilde iletişim halinde olmaları gerektiğini söyledi. Bu, yakınlaşma olabilir ama çok yakın zamanda bunun gerçekleşmesini beklemiyorum. Yani Mısır’ın Katar ile ilişkileri uzun vadede nasıl normalleşiyorsa, Türkiye- Mısır ilişkilerinin normalleşmesi için zamana ihtiyaç var. İlk etapta, bu ilişkinin normalleşmesi yönünde, Türkiye Mısır’a yönelik darbe suçlamaları söylemlerinden uzaklaşabilir. Türkiye, bu söylemlerinden dolayı geçen aylar boyunca izole oldu ve yalnız kaldı. Ancak ABD ve Avrupa’nın birçok ülkesi, Türkiye’nin Mısır yönetimine karşı takındığı tavrın aksi istikametinde, Sisi yönetimiyle gelen fiili durum kabul etti ve Sisi ile ilişkilerini devam ettirdi. Türkiye bu süreç içinde ekonomik olarak da zarara uğradı zira Suriye sınır kapılarının kapanması ve Mısır’ın Ro-Ro anlaşmasını iptal etmesi Türkiye’nin aleyhinde oldu. Keza bu süreç içinde Türkiye, Mısır’a karşı tutumundan dolayı, BM Güvenlik Konseyinde geçici üye sandalyesini de kazanamadı. Sanırım Türkiye, bu siyasetini gözden geçirmek istiyor ve Mısır’daki aşılamayan fiili durumu kabul etme yoluna girebilir. Bu yönde varılmış bir karar olabilir ama belki bu yönde biraz hazırlık adımları atmak gerekecek veya Katar arabuluculuk görevini üstlenmiş olabilir zira Bülent Arınç, ilişkilerin düzelmesi yönünde Mısır’ın ilk adımı atması gerektiğine işaret ediyordu. Türkiye’de sadece Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan Mısır yönetimini eleştiriyordu ancak gerçekte karşı kampanya Mısır medyasından geliyordu. Burada insaflı olmalıyız.

     SUNUCU: Ahmet, Türkiye- Mısır ilişkilerinin düzelmesi için ilk adımın Mısır’ın atması gerektiğini düşünüyor musun? Yoksa Mısır’ın Katar ile ilişkilerini düzeltmesi gibi Türkiye ile ilişkilerini düzeltmesi için üçüncü bir tarafa ihtiyaç var mı? Türkiye- Mısır ilişkilerinde Katar katalizör bir rol oynar mı?

     AHMET BAN (Nil Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Araştırmacı): Katar’ın bu rolü oynayacağını sanmıyorum ancak Türk hükûmeti gelir- gider tablosuna bakarak Mısır ile ilişkilerini gözden geçirecek. Zira Türkiye- Arap ülkeleri ilişkileri Mısır ile iyi ilişkilerden geçiyor. Türkiye- Mısır ilişkilerinin kapısı Müslüman Kardeşler anahtarıyla açılır. Bir süre önce İstanbul’da Müslüman Kardeşlerin oluşturduğu “paralel” bir parlamento kuruldu. Ama söz konusu parlamento üyelerine bu parlamentonun periyodik olarak toplanıp toplanmayacağı sorulduğunda, bu soruya verilen cevap, bu parlamentonun değişik yerlerde toplanabileceğine işaret ediyordu. Demek ki Müslüman Kardeşler, Türkiye’den alacakları desteğin devamından emin değiller.

     SUNUCU: Sayın Oşki, Türkiye- Mısır ilişkilerinin düzelmesinde Katar’ın rolü olur mu? Yoksa Mısır- Katar ilişkilerinin düzelmesinde rol oynayan Suudi Arabistan, burada da rol oynar mı?

     ANWAR OŞKİ (Orta Doğu Araştırmalar Merkezi Başkanı, Cidde): Türkiye, Mısır ile ilişkilerinin düzelmesi için çaba harcıyor. İki ay önce Türkiye’deydim ve orada üst düzey müsteşarlarla bir araya geldim.  Onlara Türkiye’nin Müslüman Kardeşlerle ilişkileri ideolojik mi yoksa siyasî mi? diye sordum; Siyasî diye cevap verince, o zaman Mısır ile barışabilirsiniz diye söyledim. Evet? diye cevap verdiler ve arzu edilirse merkezimiz, sizin merkezinizle bu konuda işbirliği yapabilir dediler ve bunda da anlaşma sağladık.

     SUNUCU: Şu anda Türkiye – Mısır ilişkilerinde arabuluculuk görevini yürütüyor musunuz peki?

     OŞKİ: Aradaki kasvetli atmosferi dolaylı olarak yumuşatmaya çalışıyoruz. Katar’ın doğal gazının, Suudi Arabistan’dan geçerek Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşması gerekiyor. Bundan dolayı Filistin sorununun yanı sıra bölgedeki birçok sorunun hallolması şart. İsrail son dönemde Eilat bölgesinden Türkiye’ye uzanan Tabline enerji hattını inşa ediyor. Demek istediğim şu ki bölgedeki olaylar aslında global olaylardır. Nitekim Türkiye, Mısır ile barışa doğru adım atmalı, keza Katar kendi ekonomik çıkarları için bunu destekliyor. Keza İsrail de enerji çıkarları için Filistin meselesine bir çözüm bulmalı. Dolaysıyla Orta Doğu’daki durum yeni bir şekil alacak.

     SUNUCU: Sayın Mahmut Hamad, bölgedeki barışma rüzgârlarını ele aldığımızda, Arap baharlarının sekteye uğradığını söyleyebilir miyiz? Zira Mısır, Türkiye, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri kendi bakış açıları doğrultusunda bölgedeki liderliklerini tekrar almaya başladı şeklinde gözükmüyor mu?

     MAHMUT HAMAD (Drake Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Öğretim Görevlisi): Son yirmi yılda 1990 yılından bu yana, Devlet Başkanı Mübarek döneminden beri Mısır'ın rolünün gerilemesiyle, başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin bölgedeki etkili rolü artmaya başladı. Bundan hareketle, Suudi Arabistan’ın bölgedeki rolünün devam ettiğini ve Arap devrimlerini söndürmek için kısa vadede Suudi Arabistan stratejisinin başarıya ulaştığını söyleyebiliriz. Ancak orta ve uzun vadede bu stratejinin başarılı olacağını kestiremeyiz. Öte yandan Türkiye’nin tarihsel boyutu, nüfusu ve ülkeyi ziyaret eden herkesin görebileceği son on yıldaki şaşırtan ekonomik gücüyle  bölgede etkili bir rol oynayabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

     SUNUCU: Sayın el Haj, Mısır, Türkiye ve Suudi Arabistan’dan oluşan aktörlerin bölgede Yemen, Suriye ve Libya’daki gibi Arap devrimlerine karşı oluşturduğu yeni bir tabloyla karşı karşıya mıyız?

     EL HAJ: Bölgede yeni eksenlerin oluşmasından bahsetmek için daha erken bence. Biraz önce de belirttiğim gibi Mısır ile Türkiye arasında bir normalleşme olacaksa bu, uzun vadeli ve kademli olarak gerçekleşebilir ve ondan önce de bu ilişkinin normalleşmesi için Türkiye’nin, başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleriyle arasındaki buz dağını kırması gerekiyor. Ama Arap Baharı’nın gerilediğini söyleyebiliriz. Uluslararası olarak terörle mücadele noktasında bir koalisyon var ve bu koalisyonla bölgedeki bazı çatışmaların bitirilmesi hedefleniyordu. Bu barışmaların bir kısmı gerçekleşti. Örneğin bazı Körfez ülkeleri arasında sağlandı. Keza şimdi Katar ile Mısır arasında sağlanıyor. Öte yandan Lübnan’da Hizbullah ile el Müstakbel Akımı arasında bir mutabakattan bahsediliyor. Türkiye’den de Körfez ülkeleriyle arasındaki buzları eritmesi isteniyor. Bunların hepsini büyük çerçevede görebiliyoruz. Ama küçük çerçeveye baktığımızda bölgedeki her ülke kendi çıkarlarını asgari düzeyde tutmamanın peşinde. Zira Türkiye- Mısır ilişkileri olsun Türkiye- Mısır- Suudi Arabistan ilişkileri olsun bireysel anlamda çıkarları muhafaza etmenin ötesine geçemez. Yani bu ilişkilerde bir normalleşme bekleyemeyiz.

     SUNUCU: Sayın Ban, on saniyede bölgenin yakın geleceğini çizebilir misiniz?

     BAN: Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili son noktayı Başbakan Davutoğlu koyacak. Biraz önce konuşan konuğunuzun aksine, IŞİD tehlikesine karşı yeni bölgesel güç eksenleri aktif rol oynayabilir.

http://www.byegm.gov.tr/turkce/haber/turkiye-misir-iliskileri-normallesir-mi/74029

Çevrimdışı мคяครℓเ

  • Özel Üye
  • DefenceTurk
  • *****
  • İleti: 1656
  • 24
  • DefenceTurk.com
Ynt: Savaş, Siyaset ve Ticaret Üçgeni’nde
« Yanıtla #9 : 29 Aralık 2014, 23:18:24 »
TÜRK FİRMALARI İRAN’DA AKTİF OLMALILAR

İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar, İran piyasasının Türk firmaları açısından önemini vurgulayarak “İran’a yönelik uluslararası yaptırımların kaldırılmasıyla İran ekonomisinde ciddi değişimler bekleniyor ve Türk firmalarının şimdiden bu piyasada yer alması gerekiyor.” dedi.Türkiye Hazır Giyim Fuarı, 1-4 Şubat 2015 tarihleri arasında Tahran Uluslararası Daimi Fuarında düzenlenecek.

TÜRK FİRMALARI İRAN’DA AKTİF OLMALILAR
Yayın Organı : IRNA
Yayın Tarihi : 22 Aralık 2014
Ülke : İran
Çeviri Şekli : Özet
Görsel Kaynak : AA
     İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı İbrahim Çağlar, İran piyasasının Türk firmaları açısından önemini vurgulayarak “İran’a yönelik uluslararası yaptırımların kaldırılmasıyla İran ekonomisinde ciddi değişimler bekleniyor ve Türk firmalarının şimdiden bu piyasada yer alması gerekiyor.” dedi.

     Tahran’da yapılacak en büyük Türk Hazır Giyim ve Konfeksiyon Fuarı öncesi Çağlar, bir bildiri yayımlayarak bu fuarda Türkiye’nin önde gelen markalarının bulunmasından memnuniyet duyduğunu belirterek şöyle dedi: “İran ve Türkiye arasında tercihli ticaret anlaşması 1 Ocak 2015 tarihinde yürürlüğe girecek ve buna paralel olarak iki ülke arasındaki ticari alışverişlerde bir hareketlilik bekleniyor.”

     Çağlar, İran ile Türkiye arasında serbest ticarete geçiş adıyla bilinen söz konusu anlaşmanın avantajlarından yararlanmak için Türk firmalarını davet ederek şunları söyledi: “İran İslam Cumhuriyeti’nin 5+1 grubuyla nükleer müzakereleri nihai aşamaya geldi ve yaptırımların kaldırılması bekleniyor. Yaptırımların kaldırılmasıyla İran piyasasında Türk firmaları için birçok fırsat oluşacak ve şimdiden Türk firmalarının bu büyük piyasada yerlerini almaları gerekiyor.”

     İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı, Türkiye’nin de İran’a yönelik uluslararası yaptırımlardan zarar gördüğünü belirterek “İran, yaptırımların boyunduruğundan kurtularak yeni bir aşamaya dâhil olurken Türk firmalarının hem İran'daki hem de dünyadaki konjonktürden yararlanması şart.” dedi.

     Türk yetkili, İran’ın, Türkiye’nin stratejik ortağı olduğunu belirterek tercihli ticaret anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle birlikte hazır giyimde uygulanan yüzde 100'lük gümrük vergisinin yüzde 40'a düşeceğini ifade etti.

     Çağlar, İran'da en şanslı olduğu sektörlerin başında Türkiye hazır giyim piyasasının geldiğine işaret ederek “Tekstil ve hazır giyim, Türkiye'nin en önemli ihracat sektörüdür ve Tahran’da, Türkiye Hazır Giyim Fuarının en etkili şekilde yapılması gerekir. Bu nedenle Türk firmaları bu altın fırsatı kaçırmamalılar.” dedi.

     Türkiye Hazır Giyim Fuarı, 1-4 Şubat 2015 tarihleri arasında Tahran Uluslararası Daimi Fuarında düzenlenecek.

http://www.byegm.gov.tr/turkce/haber/yaptirimlar-kaldirilmadan-once-turk-firmalari-iran-piyasasinda-aktif-olmali/73938